|
|||||
|
|||||
2008 finansal krizi çok sayıda yorumcunun yeni bir Büyük Depresyona girmek üzere olduğumuzu iddia etmelerine neden oldu. Evet, ciddi bir krizin içindeyiz ve bu durum muhtemelen en az 2009 sonuna veya 2010 başına kadar devam edecek. Ancak bu kriz 1929-1933 Büyük Depresyonuyla karşılaştırılabilir büyüklükte değildir (ve olmayacaktır). Mevcut krizden farklı olarak, Büyük Depresyon “büyüktü”. ABD’deki para birimi cinsinden ölçülen para arzı ve vadesiz mevduatlar (M1) % 25 düşmüştü (bkz., Tablo 1).Ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde, keskin bir deflasyon gerçekleşmiş ve tüm önemli fiyat endekslerinde önemli düşüşler yaşanmıştı (bkz., Tablo 2). ABD’deki milli gelir yarıdan fazla (% 53) düşmüştü. 1929’da % 3.1 olan işsizlik oranı 1933’te % 24.7’ye yükselmişti ve istihdamdaki en büyük azalma imalat sektöründe gerçekleşmişti; 1929’da iş gücünün % 21.6’sı imalat sektöründe çalışırken 1933’te bu oran % 14.3’e düşmüştü. Gayri Safi Milli Hasılanın bir parçası olarak ticaret (ihracat, artı ithalat) çökmüş ve Büyük Depresyon öncesi seviyeleri ancak 1970’lerde yeniden yakalayabilmişti. Ekonomik beklentiler o kadar kötüydü ki, ABD’den dışarıya göçenler ABD’ye göçenlerden fazlaydı ve bu çok anormal bir durumdu. Büyük Depresyonun en ciddi özelliklerinden birisi özel sektörün yurt içi yatırımlarının çok büyük bir düşüş göstermesiydi. Brüt olarak, 1929’da Gayri Safi Milli Hasılanın % 19,6’sıyken 1933’te %4.4’e düşmüştü ve bu durum, kısmen ticari envanterlerdeki dramatik düşüşe bağlıydı. 1932’de özel sektörün net yurt için yatırımı negatifti, yani ekonominin sermaye stoğu küçülüyordu. Kar, aktif kapitalistlerin – girişimcilerin- ödülüdür. Öte yandan, faiz de pasif kapitalistlerin ödülüdür. Enflasyon e deflasyonun bu iki tip kapitalist arasında gelir dağılımı üzerindeki etkisi dikkate değerdir. Kar bir şeyi belirli bir zamanda satın alınıp daha sonra daha yüksek bir fiyata satılmasından türer. Tüm fiyatlar yükseldiğinde bunu yapmak göreli olarak daha kolaydır; bütün fiyatlar düşerken ise çok zordur. Milli gelirin “net faiz”e giden oranının yükselmesi (1939’da % 5.6 iken 1933’te 10.4) ve karlara giden oranının düşmesi (1929’da % 11.3 iken 1933’te - % 3.8) şaşırtıcı değildi ama bir felaket tablosuydu (bkz., Tablo 1). Büyük Depresyon, ABD’nin, hatta tüm kapitalist dünyanın ekonomik tarihinin en olağanüstü dönemlerinden birisidir. Mevcut krizi Büyük Depresyonla karşılaştırmak, olguları gereğinden fazla zorlamak olur. Hepsi bu kadar da değil. Büyük Depresyon mitinin savunucuları – örneğin, bu yıl Nobel Ekonomi ödülünü alan Paul Krugman— II. Dünya Savaşına eşlik eden mali dürtünün ekonomiyi Büyük Depresyondan kurtardığını iddia ediyorlar. Aslında, Büyük Depresyondan hemen sonra kendiliğinden bir iyileşme gözlenmiş ve 1933’te % 24.7 olan işsizlik oranı 1937’de % 14.2’ye düşmüştü. Bu iyileşme 1938-1939’da keskin bir durgunlukla kesintiye uğramıştı. İmalat sektöründe yoğunlaşmış ve özel sektörün gayri safi yurt için yatırımlarındaki azalmayla bağlantılıydı. II. Dünya Savaşından önce kendiliğinden bir iyileşme gerçekleşmiş olmakla birlikte, Robert Higgs ve başka ekonomi tarihçilerinin –efsanenin aksine- Yeni Anlaşmanın bu kendiliğinden iyileşmeyi frenlediği ve 1938-1939 durgunluğuna katkıda bulunduğunu gösterdiklerini vurgulamak önemlidir. Gerçekten de Higgs’in kanıtı yatırımların Yeni Anlaşma inisiyatifleri tarafından rejim belirsizliği nedeniyle bastırıldığını göstermektedir—“yatırımcılar arasında sermayelerindeki mülkiyet haklarının ve gelecekteki gelirlerinin güvenliğiyle ilgili yaygın bir belirsizlik duygusu” (Robert Higgs, Depression, War and Cold War: Studies in Political Economy. New York: Oxford University Press, 2006, s.5).Kısaca, yatırımcılar paralarını, Başkan Roosevelt ve Yeni Anlaşma yanlılarının bir sonraki adımlarının ne olacağını bilmedikleri için yeni projelere yatırmadılar. Bu bizi Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programına (TARP) götürmektedir. Bu 700 milyar dolarlık kurtarma programı, başka şeylerin yanı sıra, sıkıntılı olduğu kadar kafa karıştırıcı bir bürokratik kabustur. Buna Maliye Bakanı Henry Paulson’un TARP yönündeki ciddi dönüşleri ve Capitol Hill’deki sirki eklersek, büyük bir rejim belirsizliği vakasının tüm unsurlarının var olduğunu görürüz. Gerçekten de, Çin’in özek yatırın fonu başkanı Lou Jiwei’nin batı finans kuruluşlarına daha fazla yatırım yapmama kararını alırken belirttiği gerekçe rejim belirsizliğidir. Maliye Bakanın Paulson her konuşma yaptığında veya Kongre’den her yeni yasa geçişinde borsanın dibe vurmasına şaşırmamalıyız. |
|||||