AB BAŞKENTİNDEN Suat Lemi ŞİŞİK
TÜGİAD Brüksel Temsilcisi
AB Nereye?
 
Avrupa Birligi’nin 16-17 Haziran 2005 tarihlerinde yapılan zirvesi, AB tarihinin en zorlu ve en başarısız zirvelerinden biri oldu. AB Anayasası’nın Fransa ve Hollanda’da reddedilmesinin ve AB 2007-2013 dönemini kapsayan bütçesi üzerinde mutabakata varılamamasının ardından toplanan AB devlet başkanları ve başbakanları AB’nin gündemindeki acil sorunlara çözüm yaratamadılar.
AB Anayasası’nın reddedilmesi birçok AB üyesi ülkede refenrandum ve onaylama süreçlerinin iptal edilmesine veya ertelenmesine neden oldu. Sadece AB dönem başkanlığını yürütmekte olan Lüksemburg referandum tarihine sadık kaldı ve orada da AB Anayasası reddedildi.
Bu gelişmeler üzerine, AB liderleri bir bekleme sürecine girmeyi ve gelişmeleri biraz da zamana bırakma yolunda geçici bir çözüm buldular. Bu bekleme süreci içinde Hollanda ve Fransa’da genel seçimler yapılacak ve bu ülkelerin seçmenleri yeniden düşünme fırsatı bulacaklar.
AB Anayasası’nın reddedilmesi ile birlikte AB işleyişi şu anda yürürlükte olan Nice Anlaşması kurallarına göre devam edecek. Bu anlaşmanın geçerlilik süresi ise 2009 yılında sona eriyor. Bu arada AB Anayasası’nın reddedilmesini genişleme sürecine tepki olarak değerlendiren çevreler de AB genişleme sürecinin yavaşlatılması gerektiği görüşündeler. AB’nin geçen Mayıs ayında 15 üyeden 25 üyeye genişlemesi, bütçe görüşmelerindeki temel ayrılık noktası olarak ortaya çıkıyor.
Bütçenin yeniden paylaşımı konusunda anlaşmaya varılamaması bir başka başarısızlık konusu. Daha önceki bütçelerde aldıkları yardımları artık alamayacak olan ülkelerin başında İspanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz geliyor. Güney İtalya’ya gidecek yardımların önemli ölçüde azalacak olması bu ülkenin de itirazını getiriyor. Öte yandan Margret Thatcher döneminde İngiltere’nin elde ettiği AB bütçesinden geri ödeme alma imtiyazı, bir diğer anlaşmazlık konusu.
İngiltere AB Tarımsal Fonlarından yararlanmadığı için AB bütçesine yaptığı katkının bir kısmını geri alıyor. Ortalama olarak 4,6 milyar Euro tutarındaki geri ödeme, şu andaki şartlar korunursa 2013 yılında 7 milyar Euro’ya yükselecek. Diğer üye devletler bu geri ödemenin tamamen ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Normal şartlarda geri ödeme miktarına yeni üye olan 10 ülkeden de katılım olması gerekiyor. Ancak İngiltere geri ödemeye yeni üye ülkelerin katkıda bulunmamasını önererek soruna bir çözüm öneriyor. Ancak bu da henüz kabul görmüş bir yaklaşım değil. Bir diğer anlaşmazlık konusu ise AB Komisyonu tarafından önerilen AB bütçesinin artırılması.
Bu artışa da AB bütçesinde net katkıda bulunan Almanya, Hollanda ve İsveç itiraz ediyor. Öte yandan genişleme sonrası masrafların artması nedeniyle şu anki bütçe yeterli olmayacak. AB Dönem Başkanlığını 1 Temmuz 2005’te devralan İngiltere’nin gündeminde ağırlıklı olarak iş dünyası bulunuyordu. Ancak Lüksemburg Başkanlığı döneminden kalan ağır sorunlar, özellikle bütçe sorunu, İngiltere Dönem Başkanlığı’nın da gündeminde olacak. İngiltere’nin asıl gündem konuları iş dünyasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması, kimyasallarla ilgili AB Yönetmeliği, Hizmetler Yönergesi ve yeni bir Avrupa Sosyal Modeli önermek olarak sıralanıyor. Önerilecek olan sosyal modelde adil bir toplum ve rekabetçi bir ekonomi hedefleniyor.
İngiltere’nin dönem başkanlığında Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması da yer alıyor. Son referandumlardan sonra ortaya çıkan "hayır" sonuçlarından Türkiye’yi sorumlu tutan bazı üye ülkeleri ikna etmek de İngiltere’nin zorlu görevleri arasında yer alıyor.
Öte yandan Londra’da yaşanan terör saldırılarının İngiltere’nin gündeminde çok büyük ağırlıkla oturmasıyla ve AB kurumlarının Ağustos ayında yaz tatiline girmesiyle birlikte bir durgunluk dönemine de girildi. İngiliz dönem başkanlığı performansını Eylül ayından itibaren gösterme şansına sahip, önlerinde 4 ayları var.
Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği Protokolü’nü yeni üye olan 10 ülkeyi kapsayacak şekilde genişleten metin AB tarafından kabul edildi. Bu genişletme kararının Türkiye tarafından yürürlüğe konmasının ardından tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılmasının önünde hiçbir engel kalmadı. Türkiye’nin yayınlamış olduğu deklarasyona tepkiler gelmiş olsa da ortada sorun yaratacak bir konu yok.Ancak müzakerelerin başlamasının ardından zorlu bir sürece girecek olan Türkiye’nin karşılayacağı ilk zorluk 1 Ocak 2006 tarihinde AB Dönem Başkanlığını alacak olan Avusturya. Zira Türkiye’nin AB tam üyeliğine karşı çıkan üç ülkeden biri.
AB Anayasası’nın reddinin ardından genişleme sürecinin daha zorlu olması gerektiği yönünde görüşler kuvvetlenirken Türkiye’den beklentiler ve istekler artabilir diye düşünürken hemen birinci talep Fransız dostlarımızdan geldi: "Türkiye Kıbrıs’ı tanısın!" Türkiye’nin AB üyeliğini iç politika malzemesi yapan Fransız politikacılar, kazanmak için Türkiye karşıtlığı yarışına girdiler ve artık ne istediklerini bilmez bir duruma geldiler. Fransız ekonomisinin kötü gitmesinin sorumlusu olarak Türkiye’nin AB üyeliğini gösteren Fransız politikacılara biraz sağduyu öneriyorum.
AB’nin yaz tatili süresince bir anket furyası yaşandı. Anketlerde Türkiye’nin AB üyeliğinin desteklenip desteklenmediği soruldu. Sonuç olarak bu yılın moda yanıtı HAYIR, NO, NEIN, NON, OHI, vs... Şu ana kadar hiçbir ülkenin üyeliği kamuoyu malzemesi yapılmamıştı. Türkiye’nin sağduyulu olarak bu müzakere sürecini soğukkanlılıkla geçirmesi gerekiyor…