|
|||||
|
|||||
Değerli Elegans okurları ve çok kıymetli TÜGİAD’lı üyelerimiz, Sizlerle yaklaşık bir yıl önce “Eurobirlik mi Euroayrılık mı” konulu yazımı paylaşmıştım. Yunanistan’daki ekonomik krizi irdeleyip Türkiye’nin AB’deki kriz içersindeki pozisyonunun nasıl olması gerektiğini tartışmıştım. Aradan bir yıl geçti… 5-8 Mayıs 2013 tarihleri arasında Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün liderliğinde düzenlenen Portekiz Ticari Heyeti’ne TÜGİAD Delegasyonu ile birlikte katıldım. Portekizli işadamları ve bürokratlarla yaptığım görüşmeler ve edindiğim izlenimler neticesinde vardığım bir sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum. Avrupa asla eskisi gibi olmayacak… Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz aynı “ekonomik veba” gibi… 2010 yılındaki Yunanistan Krizi ile başlayıp kısa bir sürede tüm Avrupa’ya yayılan Avrupa krizi ve ülkelerin içine düştüğü aşırı borçlanma ve iflasın ortak para birimi Euro’nun değerini kaybetmesiyle işsizlik, enflasyon ve istikrarsızlık bu dalgalanmanın kaçınılmaz sonucu oldu. Bütün bunlar yaşanırken pek çok kez dünya ihracatı altın madalyasını almış olan Almanya’nın AB’nin patronluğunu ele geçirmek için bu krizi ulusal çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladı. Açıkçası Almanya bütün maratonlarda açık ara önde koştuğu gibi altın madalyayı da kimseye bırakmaya niyetli görünmüyor. Sanki yüzlerce yıl öncesine gittik ve Roma-Germen imparatorluğu yeniden diriliyor. Türkiye ekonomisi dünyanın 17, Avrupa’nın da 6. büyük ekonomisi. Hem Türk ekonomisinin hem de genç insan gücümüzün dinamizmi, Avrupa’nın krizden kurtulması için Türkiye’yi çok önemli bir fırsat haline getiriyor. Eskiden AB uyumu Türkiye için önemliydi; ama artık AB için Türkiye önem kazandı. 30 yıllık süreci değerlendirdiğimizde ister istemez acaba Almanya bugünleri öngörerek Türkiye’nin üyelik sürecini kasten mi engelledi? Bu soruları tartışmalıyız. AB üyesi bir Türkiye, Almanya’nın hesaplarını ve öngördüğü dengeleri bozabilirdi. Türkiye, euro bölgesine dahil değil. Türkiye, AB üyesi de değil. Ama Türkiye, tam üyelik için müzakeresi devam eden bir ülke. Türkiye, tam üyelik arzusunu her platformda şiddetli bir şekilde beyan ederek AB’nin sadece ekonomik değil, siyasi geleceğine de ortak olmak istediğini deklare etmiş bir ülke. Avrupa’daki resesyonun ve ekonomik durgunluğun Türkiye’yi etkilememesi bu bağlamda mümkün değil. AB pazarının daraldığı aşikâr. AB’deki alım gücü şimdiden çok ciddi oranlarda düştüğü gibi işsizlik oranı da son 15 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Yunanistan’daki işsizlik oranı % 27, İspanya’da % 26,8, Portekiz’de % 17,8 ve İrlanda’da ise % 15 civarlarında. Pek çok AB ülkesi AB’deki ekonomik vebadan ciddi ölçüde etkilendi. Böylesi bir kriz beraberinde de pek çok fırsatı da yarattı. Fırsatların bilinçli yönetilmesi Türkiye için yararlı sonuçlar doğuracaktır. Her kriz bir fırsattır ilkesinden yola çıkarak bu dönemde farklı coğrafyalarla ticari ilişkileri geliştirmek artık hiç olmadığı kadar önemli. TÜGİAD bunun bilinciyle Başkan Ali Yücelen liderliğinde hükümetimizin desteği ile yapılan ticari heyetlere bu sebeple katılıyor, katılmaya da devam edecek. Yalnız işin siyasi boyutuna da değinemeden edemeyeceğim. AB’nin içindeki bu kan kaybını ve güç çatışmalarını iyi değerlendirip ekonomik açıdan daha da güçlenmiş ve Avrupa’daki Türk girişimci sayısını arttırmış bir Türkiye için “Vizesiz Avrupa”nın kapısı aralanacaktır. Uzun lafın kısası ben sözlerime Romalı şair Ovidius Heroides’un çok sevdiğim bir sözü ile son vermek istiyorum. “Şans ve fırsat sihirlidir. Dolayısıyla havuzun hiç balık çıkmaz dediğiniz yerine oltanızı konumlandırın”. |
|||||