|
|||||
|
|||||
BoombergBW Türkiye’nin 8-14 Eylül tarihli sayısında Mehmet Altan’ın ülkemizdeki tasarruf sorununa değindiği yazısını sizlerle paylaflmak istiyorum. Türkiye’de tasarruf oranları hep düflük kaldı. Tasarruf oranlarının ortalama hali Türkiye’nin ihtiyacı olan büyümeyi yakalamasına hiçbir zaman izin vermedi. Ayrıca, uzun zamandır iç tasarrufları arttırmaya yönelik bir çabaya da pek rastlanmıyor. Rahmetli Özal zamanında yakalanan %26’lık tasarruf oranı bir eski anı olarak kaldı. Son zamanlarda yüzde 12-14 bandında seyredip durmaktayız. Böyle olunca bu kez de mecburen devreye dıfl tasarruflar giriyor. Yüksek büyüme için dıfl tasarrufa abanıyoruz. BD, özellikle de 2008 sonrası etrafa çok büyük miktarlarda para pompalayınca, ifller kolaylafltı. Geliflmifl ülkelerde getiri çok düflüktü, diğer geliflmekte olan ülkelerde de olduğu gibi, Türkiye para bolluğuna daha yüksek miktarlarda getiri sağlayınca, bu bolluktan nasiplendi ve büyümesini finanse etti. Bu bolluk dönemi çok yakında sona erince tasarruf sorunumuzla bafl bafla kalacağız. Hiçbir zaman ülkenin bu çok önemli ve temel yapısal zafiyetini gidermeye yönelik “tasarruf lobisi” olmadığı için de ciddi bir zorlanma dönemi ile karflı karflıya kalacağız. Türkiye’de uygulanmakta olan güncel ekonomi politikaları faizi enflasyonun altında tutmakta, dolayısıyla faiz enflasyonun altında kalınca da tüketim kamçılanmakta, tasarruf düflmekte, yatırımlar da hız kesmediğinden, cari açık artmaktadır. İnsanlar paralarını, kıymetlerini gelecekte topluca kullanmak için biriktirirler. Biriktirdiğimiz zaman tasarrufumuz olduğu yerde eriyorsa, enflasyona karflı azalıyorsa, tasarruf yapmanın hiçbir anlamı kalmaz. Her fleyden önce finansal sisteme para gelmesi için parayı getirecek olanların ilgilenecekleri bir kazancın ortaya konması lazım. Ülkemizdeki faiz oranlarının, reel faizin bu konuda yeterli olduğu söylenemez. Bu nedenle, tasarruf edecek kitleler harcamaya yöneldiler, ya da imkânı olanlar altına, gayrimenkule veya uluslararası alternatif yatırım araçlarına yöneldiler. Tasarruf sorununa Türkiye’deki bankacılık sektörü açısından da bakmamamız gerekiyor. Bankaların rekabetçilik seviyesini ölçen Herfindahl-Hirschmann Endeksi’ne göre, 2008 yılı itibarıyla Türkiye bankacılık piyasasında rekabetçilik AB’nin altında. Nitekim Türkiye Bankalar Birliği’nin 2012’de yayınladığı “Türkiye’de Bankacılık Sektörü Piyasa Yapısı, Firma Davranıflları ve Rekabet Analizi” adlı raporu Türkiye’deki befl büyük bankanın sistemin yaklaflık yüzde 80’nini temsil ettiğini ve toplam mevduatların ise yüzde 63’lük kısmını elinde tuttuğunu ortaya koyuyor. Aynı rapora göre, büyük bankalar toplam aktiflerin 2002’de yüzde 71.28’ine sahipken, 2009’da bu oran yüzde 75,52’ye çıkmıfl. Yani yedi yılda büyük bankalar daha da büyümüfl. Halbuki ABD banka sayısı bakımından G-20 ülkeleri arasında açık ara ilk sırada yer alıyor. ABD’de 6 bin 85 banka bulunuyor ve bu sayı ikinci sırada yer alan Almanya’nın üç katından fazla. ABD’deki banka sayısı Türkiye’dekinin ise tam 135 katı. ABD Merkez Bankası FED’in er veya geç tahvil alım programının durdurmasıyla birlikte, tüm geliflmekte olan ülkeler ile birlikte Türkiye’yi de zor bir dönem beklemekte. “Tasarruf yetersizliği” sorunu bu dönemde Türkiye’nin baflını daha da arttıracaktır. Bu kesinlikle bir “faiz lobisi” yazısı değildir. Bu yazı, sadece gelmekte olan ekonomik küresel sert rüzgârlarla birlikte, artık temel ihtiyacımız olan tasarruf konusunu belki de hiç konuflmadığımız oranda gündeme almamız gereğine ve zamanın “faiz” değil “tasarruf” lobisinin zamanı olduğuna dikkat çekmektir. |
|||||