KUTUP YILDIZI Sosyolog Şule KILIÇARSLAN
Avrasya Kültürel ve Toplumsal Gelişim Derneği Onursal Kurucu Başkanı
AB’ye Uyum Sürecinde Siyasette Kadın
 
Tarihin bilinenen eski anlaşması olan, Hititliler ile Mısırlılar arasında imzalanan Kadeş Antlaşması’nda M.Ö. 13. yy’ da, Kralın yanısıra Kraliçenin de imzası vardı. Bu imza Anadolu’dakadının konumunu en güzel gösteren belge niteliğindedir. Kraliçe Hatti, Hurri, Lidyalı ve Frigyalı kraliçe ve prensesler, Anadolu kraliçeleri, çoğu zaman krallarına eşit statüde görev yapmış, politik ve askeri güce sahip kadınlardı.

Türkler İslamiyeti çok kolay kabul ettiler, çünkü değerleriyle örtüşüyordu; özgürlük, eşitlik, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, kadına saygı, çocuklara sevgi vardı. İslamda kadın erkeğe eşitti ve çocukları yetiştirmek haricinde, kadının ev işi yapması bile sorumluluğu değildi. Hz.Muhammed’ in eşi Hz.Ayşe, Cemel Savaşı’ nda orduya kumanda etmişti. Bugün Irak’a, başında bir kadın komutanın bulunduğu orduyu göndermeye hangi ülke cesaret edebilir? Peygamber’in gene ilk eşi Hz. Hatice ticaretle uğraşan bir işkadınıydı. İslamiyet, doğan kız çocuklarını canlı canlı gömen Araplar’a, kadının aşağılandığı bir topluma, zamanın şartları çerçevesinde, inanılmaz eşitlik ve saygınlık getirdi.

Fakat Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Türk kimliği bastırılan imparatorluk, egemenliği altındaki halkların yaşayışlarına saygı göstermekisterken, kadınlar sosyal ve politik hayattan soyutlandılar. Arap gelenek ve görenekleri Osmanlı İmparatorluğu’nu fazlasıyla etkiledi ve kadınlar cumbaların arkasına itildi. Arap gelenek ve görenekleri İslam ile karıştırıldı ve hala da Batıda İslam, Arap kültür ve gelenekleriyle karıştırıldığı için yanlış anlaşılmakta ve tepki çekmekte. Osmanlı’da Valide Sultanlar hayır işleri ve vakıflarla sosyal alanda aktif olmuşlardır. Aralarında pek azı, (biraz da entrikayla) politik güce yönelmiştir.

Fakat Türk kadını Kurtuluş Savaşı’nda tekrar önem kazanarak, toplumsal hayata aktif bir biçimde katıldı. Çiftçilik yaptı, yiyecek ve tekstil üretiminde çalıştı, erkeğinin yanında savaştı, sırtında bebeği cepheye cephane taşıdı. Kadınıyla erkeğiyle elele veren Türk halkı, savaştan galip çıktı.

Kurtuluş Savaşı sonunda ülke yıkıntı içindeydi. Eğitimli bir nüfus ve güç kaybedilmişti. Atatürk savaşın en yoğun zamanlarında da ciddi reformlar üzerine çalışıyordu, inanılmaz bir adamdı ve Arap etkilerini kaldırarak, yeni alfabeyle eğitimi kolaylaştırdı ve kadınların eğitim almasını destekledi, böylece kadınlar işgücüne kazandırıldı. Kadınların kazandığı hakların ve reformların, ekonomik devrime etkisi müthiş oldu.

1926’da İsviçre Hukuk Sistemini aldık. 1930’da Türk kadınına yerel politikaya girme hakkı, 1934’ te, henüz birçok Batı ülkesinde olmayan, kadına seçme ve seçilme hakkı verildi. (İtalya 1945, Fransa 1944, Kanada 1948). Takibeden yıl, kadınlar TBMM’de % 4 oranında temsil hakkı kazandılar. Maalesef70 yıl sonra bugün, yine TBMM’de kadın oranı % 4. Bu kabul edilemeyecek bir rakam.

1948’de ilk kadın parti başkanımız Behice BORAN oldu. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldi ve kadının toplumdaki yeri yine geri plana itildi. 1960’da CHP Kadın Kollarını kurdu ve diğer partiler bunu izledi. Maalesef “Kadın Kolları” kadınları aktif politikaya kazandırmak yerine, çay bileti satmak, kuyruklarda poğaça dağıtmak gibi ‘kadınsal’ aktivitelere yönlendirdi.

1960 sonrası dönemde kadın milletvekilleri artık çeşitli konularda söz sahibi olmak isteyen kişilerdi.1980’ lerde kadın işgücü genişledi ve sivil toplum kuruluşlarında güç kazandı. Bu zamana kadar elit kadınların yapabildiği politika, orta sınıf kadınlarına açıldı. Orta sınıf kadınlar erkek politikacılar gibi Türkiye’ nin çeşitli konularıyla uğraşmaya başladılar.1983-1991 yıllarında Turgut ÖZAL Başkanlığı’ndaki Anavatan Partisi “Türk Kadınını Güçlendirme ve Tanıtma Vakfı”nı kurdu. “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi”’ni imzaladı. Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nü ve Papatyaları kurdu. Aynı parti Mesut YILMAZ zamanında, seslerini en fazla toplu medeni nikah törenleri düzenleyerek duyuran Papatyaları da değerlendiremedi.

Ne kadar enteresandır ki, askeri rejimler daima kadının siyasette önünü açtı. 12 Eylül rejimi “Danışma Meclisi” kurdu ve Cumhuriyetin kuruluşundan beri en fazla kadını bünyesine kattı. Meyveler, takip eden yıllarda toplanmaya başlandı. 1989’da ilk kadın Belediye Başkanı, 1987 - 1995 arasında yarım düzine kadın Bakan...

Tansu ÇİLLER ikinci parti başkanı kadın ve ilk ekonomi bakanımız oldu: 1991. Ve ilk kadın Başbakanımız: 1993. Partisinde ve hükümetindeki aktif kadınlar birçok Türk kadınına model oldu. Modern, çekici, entellektüel ve başarılı bir örnekti. Kadın olduğu için politikadaki diğer kadınların aşağılanmasından o da nasibini aldı. Bazıları onu ‘sarışın güzel kadın’ diye çağırdılar, fakat Mesut YILMAZ ‘Tansu mutfağa, Mesut koltuğa’ sloganıyla en kötüsünü yaptı. YILMAZ, 1995’ te iktidara geldi fakat yolsuzluk iddiaları üzerine kapanmakta gecikmedi.

DSP ve MHP koalisyonu güvenilen bir hükümetti ama 2001 ekonomik krizini atlatabilmeleri çok kolay olmadı. Başbakan ECEVİT’ in asistanı Rahşan hanım, partide bir Hitit Karaliçesi gibi Başbakan’ın tüm yetkilerine sahipti ve eşi üzerinde çok etkiliydi. Maalesef o da kadın meselelerine ve kadınların aktif politika yapmasına fazla sahip çıkmadı.

Kasım 2002’de yorgun Başbakanları yerine, dinamik ve umut veren bir lider olan Tayyip ERDOĞAN’ı seçti Türk halkı. Maalesef ERDOĞAN’ın ilk hükümeti kadına gereken önemi veremedi. Medeniyetler İttifakı Konferansı’nda bunu Başbakan’ ın kendisi de itiraf ederek, artık kadın kotasını yükselteceklerini söyledi. Kota uygulamasının sonucu olarak il ve ilçe yönetim kurullarında kadınlar görülmektedir fakat listede kadın bulunması gerektiği için, erkekler tarafından önerilen kadınlardır bunlar. Siyasi tartışmalara bile katılmamaktadırlar.

2006 yılında 3.200 küsür belediye başkanlığından 3’ ünün kadın olması ve 550 milletvekilinden 24’ ünün kadın olması, AB yolunda çağdaş bir ülkeye yakışmayan bir manzara.

İlkokul ders kitaplarındaki, anne ev kadını, baba işadamı, anne yemek yapar, kız çocuk sofra kurar, baba gazete okur, erkek çocuk top oynar resimleri değiştirilmedikçe, gelecek nesillerimizin beynine bu resimler kazındıkça, kadınların toplumsal hayatta ve siyasette belirli görevlerle sınırlandırılmasının önüne geçemeyiz. Bu resimlerle büyüyen erkek çocuk, siyasete girdiğinde kadının yerinin mutfak olduğunu düşünecek, karşı cinse fazla imkan tanımayacaktır. Kadınların çoğu ise kendilerine verilen rolü kabullenerek atabilecekleri adımları dahi atmayacaklardır. Herşeyden önce ilkokul ders kitaplarımızı değiştirmeli ve güncellemeliyiz, bu Türk kadını için çok önemli bir adımdır.

Herkesin CEO veya maratoncu olamadığı gibi, 35 milyon kadının hepsi siyasetçi olmayacak elbet. Ama siyasetçi olmak için kendini geliştiren, ülke meselelerine kendini adayan kadınlar da bu çabalarının karşılığını alabilmeli. Mecliste 100 kadının milletvekilliği yapması, Türk kadınının dünyadaki pozisyonu güçlendirir. Doğanın kadına bahşettiği yumuşaklık, dayanıklılık ve empatiyle, kadın gücü ülkemizi yarınlara taşıyacak bir potansiyele sahiptir. Birlikten kuvvet doğar. Cinsiyet, ırk ve mezhep ayrımcılığının yapılmadığı güçlü bir Türkiye için biz hazırız...