|
|||||
|
|||||
Türkiye‘nin Temmuz 1959’da AET’ ye ortaklık için başvurmasıyla başlayan Avrupa yolculuğu , Ekim 2005’te AB ile üyelik müzakerelerine başlama-sının ardından, Aralık 2007’de 8 başlıkta askıya alınmasıyla dondu.
Görüşmeye açılacak diğer başlıkların da "kapatılması" Türkiye’nin limanlarını Rumlar`a açmasına bağlandı. Bu çerçevede, Türkiye "limanlarını açana" kadar, malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı, mali hizmetler, tarım ve kırsal kalkınma, balıkçılık, ulaştırma politikası, gümrük birliği ve dış ilişkiler gibi en önemli başlıklarda müzakere yapılmayacak. 18 Aralık 2006 tarihindeİngiliz Guardian gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısında, Fransız bir diplomatın Türkiye’yi, AB’nin metresine benzettiği, AB’nin Türkiye’yi ne kaybetmek, ne de onunla evlenmek istediğini söylediği aktarıldı.Geoffrey WHEATCROFT imzalı makalede, Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin, umutlu bir koroya rağmen gerçekleşmeyeceği ifade edildi. Bunun asla olmayacak anlamına gelmediği kaydedilen makalede, ancak üyeliğin yakın zamanda gerçekleşecek gibi görünmediği belirtildi. Hoşlarına gitse de gitmese de Türkler’in kabul etmesi gereken daha çok şey olduğu kaydedilen makalede, Türkiye bir engeli aştığında Avrupa’nın yeni bir tane bulacağı yazıldı. Bu son derece basit ve ahlaksız benzetmesinden ötürü Fransız diplomatı eshefle kınıyor, Türk halkı olarak henüz bizim de kendi içsel problemlerini çözememiş, aile fertleri arasında siyasi, mali bir birlik sağlayamamış, anayasasını rafa kaldıran, derin bir kriz içinde kimlik karmaşası yaşayan bir Avrupa’ ya ‘EVET’ demediğimizi vurgulamak istiyorum. AB üyeliği konusunda Türk halkının kafasındaki soru işaretleri de her geçen gün artmaktadır… İngiltere Başbakanı Tony BLAIR’in Türkiye ziyaretinde belirttiği gibi ‘Yaşlı Avrupa`nın geleceği içinTürkiye güçlü ekonomisi, büyük pazarı ve genç nüfusu ile giderek büyüyen bir ülke olması bakımından çok önemlidir’. BLAIR ayrıca Türkiye`nin stratejik açıdan önemli konumuna da dikkati çekerek, Türkiye`nin Orta Doğu ile Avrupa arasında bulunmasının, AB için önemli olduğunu da tekrar tekrar vurguladı. BLAIR’in Türkiye’yi cezalandıran AB Zirvesi’nin hemen ardından Ankara’yı ziyaret jesti ile, genişleme konusunda da AB içinde bir bölünme olduğunu görmüş bulunuyoruz. AB Liderler Zirvesi gösterdi ki, artık karşımızda "Avrupa`nın geleceğinin nasıl şekilleneceği kararında" farklılaşan iki Avrupa var. Bu Avrupalar’ın bir tanesi başını Fransa ve Almanya`nın çektiği "içe-dönük, daha kültürcü bir Avrupa", diğeriyse içinde güçlü aktör olarak Britanya`yı bulunduran, "dışa-dönük, küreselleşmeye eklemlenmiş bir Avrupa". Bu iki Avrupa arasındaki tartışma, gerek Avrupa`nın geleceğinin nasıl şekilleneceğinin belirlenmesinde belirleyici olacak, gerekse de, Türkiye`nin AB`ye üyeliğinin tam üyelik mi, yoksa ayrıcalıklı ortaklık mı olacağının netleşmesinde belirleyici olacak. Siyasi birliktelik sağlayamayan (Irak savaşına ABD ile katılan ve katılmayan AB ülkeleri), ekonomik birlik sağlayamayan (bakınız İngiltere ve değiştirmediği para birimi pound), Anayasasını onaylatamayan (bakınız başta Fransa) AB’den sonra, genişleme konusunda da bölünme yaşayan AB, maalesef aday ülkelere umut ve vizyon verememektedir. Avrupa’daki Müslümanlar, eğitim, mülk edinme, vs. gibi konularda hala ayrımcılığa uğramaktadırlar. Unutulmamalıdır ki Türkiye, AB için vazgeçilemez bir aktördür. Türkiye`nin, "enerji güvenliği"nin sağlanmasında, "işgücü açığı sorunu"nun çözümünde "jeopolitik risklerin azaltılması"nda, medeniyetler-arası çatışmaya alternatif olacak medeniyetler-arası diyalog ortamının hazırlanmasına, Ortadoğu bölgesinde gerekli istikrar ve barış ortamının oluşturulmasına Avrupa`ya katkı ve destek verme kapasitesi, Türkiye`yi AB için vazgeçilmesi çok zor bir aktör yapmaktadır. Bu şartlar altında Türkiye 2. sınıf vatandaş muamelesine razı olmayacaktır. |
|||||