|
|||||
|
|||||
Yıllar önce TÜGİAD yönetiminde bulunduğumuz dönemlerde Türkiye’deki yoksulluğun ana nedenlerinden biri olarak gördüğümüzyolsuzluğun önüne geçilmesinde olmazsa olmaz koşulun devletin bankacılık ve üreticilikten çekilmesi olduğunu hararetle savunduk. Zira o dönemde devlet bankalarısiyasi iktidara yakın şahıs ve firmalara para aktarılan yan cepler veya yine siyasi iktidarların popülist politikalarına görev zararı adı altında kurban edilen kurumlardı. Aynı şekilde kamu iktisadi işletmeleri (KİT) partilerin oy depolarına dönüştürülen siyasi arpalıklardı. Bu nedenlerle devlet finans ve üretimden çekilmeliydi ve bu faaliyetleri çok daha iyi yaptığını ispatlamış özel sektöre bırakmalıydı. Nitekim yıllar önce Atatürk döneminde toplanan I.İktisat Kongresi’nde bile özel sektörün güçlenmesi halinde devletinekonomiden çekilmesi ima edilmişti. Bizler bütün samimiyetimizle bu fikirlerimizi yüksek sesle dile getirirken milletin paraları ve nice zorluklarla kurulmuş ve bağımsız cumhuriyetimizin maddi manevialt yapısını oluşturmuşbukuruluşların Türk özel sektörüne devrinden ve gerekli iyileştirmelerin yapılarak ekonomik faaliyetlerinin devamından başka bir şey düşünmüyorduk. O tarihlerde güçlerinin ellerinden alınmasına yanaşmayan, bu nedenle özelleştirmeye yani yerlileştirmeye ayak süren erk sahipleri sonraki yıllarda dünyada esen ve uluslararası finans çevrelerinin dayattıkları neoliberal akımların etkisinde devleti küçültmeyi milli varlıkları yabancılara iki kuruş üç paraya satmak olarak algıladılar ve uyguladılar. Devletin küçülüp Türk özel sektörünün büyümesini hayal eden bizler bir anda bırakın devlet kuruluşlarını, özel firmaların da birer birer yabancı firmalara satılmalarını üzüntü ile izlerolduk. Gelinen noktada yabancı finans kuruluşlarının at koşturdukları, döviz-faiz-borsa şeytan üçgenine sıkışmış Türk ekonomisi üretimden uzaklaşmış, ithale dayalı tüketimle yol almaya çalışan, gerekli tüketimin finansmanını ise yüksek faizle dışarıdan borçlanarak geleceğini ipotek altına almış bir yapıya dönüştü. Şu an ekonomi yönetiminin tek uğraşı yüksek faize dayalı sıcak paranın ülke içinde tutulması yolu ile tüketimin finansmanın, dolayısı ile çarkların dönmesinin sağlanmasından başka bir şey değildir. Ancak deniz bitti Devletlerin küçülmesinin en büyük savunucusu durumunda olan ABD şu aralar kendi özel banka ve kuruluşlarını kurtarmak amacı ile devletleştirmelere giderken gereken paraları nereden bulacağının hesabını yapıyor. Bu güne kadar bizlere dayatılan ekonomik reçetelerle ekonomimizin uluslar arası sermayeye açılmasının önündeki engelleri kaldırılarak varlıklarımızın çoğunu yabancılaştırdık ama yine de yoksulluğu ve yolsuzluğu önleyemedik! Acaba bizlerinki zaten hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir rüya mıydı? |
|||||