ZİRVE Ali Nasuh MAHRUKİ
AKUT Başkanı
Herkes Yetkin Olduğu İşi Yapsa...
 
Türkiye’nin önemli verimlilik sorunlarından birinin, çeşitli kişi ve kurumların kendi yetkinlik, yetki ve sorumluluk alanları dışındaki pek çok uzmanlık gerektiren konuda, son derece iddialı olarak düşüncelerini ifade etme ve yayma çabası olduğunu düşünüyorum. Günümüzde meslekler bile kendi içinde çok sayıda alt uzmanlık alanına ayrılmışken ve her birinde rekabet avantajına sahip olabilmek için ciddi bir birikim, deneyim ve sürekli güncellenen bilgileri takip etmek için son derece disiplinli bir çalışma anlayışına ihtiyaç olduğu apaçık ortadayken, şu veya bu şekilde belirli bir konuma ulaşmış kişilerin, kendi uzmanlık alanları dışındaki, herbiri özel bir birikim gerektiren pek çok konuda da görüşlerini ifade ederek sürekli gündemde kalmaya çalışmalarını ve bu kişilerin de ciddiye alınmasını önemli bir sorun olarak değerlendiriyorum. Bütün bunlar olurken konuya gerçekten hakim olan ve kamuoyunu bilgilendirme konusunda en doğru kaynak olabilecek pek çok unsurun, bu süreçlerin dışında kalması ve uzmanlık uzmanı bir takım kişilerin de kendi cehaletlerini geniş kitlelere fütursuzca yaymasının en üzücü, hatta en tehlikeli konuların başında geldiğini düşünüyorum.

Çağdaşlığı yakalamış ülkeler ve bu ülkelerdeki kurumlar bu gerçeği çok önceden keşfettikleri için; ürünlerinde, ki bu ürün iğneden gökdelene kadar aklınıza gelebilecek herşey olabilir, kaliteyi en üst düzeyde tutabilmek ve doğal olarak rekabet avantajına sahip olabilmek için, pek çok parçanın biraraya gelmesi ile oluşan ürünlerinde her bir parçanın o parçayı en kaliteli ve güvenli üretenden temin edilmesi yolunu tercih ediyorlar. Bazı durumlarda maliyetler konusunda artışa sebep olabilse de, nihai ürünün kalitesini ve güvenilirliğini en üst düzeye çekebildiğinden dolayı, bugün için en çok tercih edilen üretim modelinin bu yönde olduğunu anlamamız gerekiyor.

İşi uzmanına bırakma vizyonunu bir kez anladıktan sonra her alanda örneklerini daha kolay gözlemleyebiliriz. ABD Devlet başkanının 1000 civarındaki danışmanının her biri kendi konusunda en üst düzey uzmanlardan seçilir, ki bu konuların bir çoğunu anlayışımız gereği bizler ancak fantazi olarak nitelendirebiliriz. Uygulamalarının doğruluğu yanlışlığı, etik olup olmadığı ayrı bir konu olmakla birlikte, ancak bu uzmanlar sayesindedir ki Amerika büyük devlettir ve her konuda kendi menfaatlerini en üst düzeyde rahatlıkla koruyabilecek ön alıcı hamleleri düşünebilir ve yapabilir. Çünkü bilgiyi sisteminin temeline oturtmuştur ve bütün kararlarını bilgi temeline dayandırdığı hesaplar üzerine inşa eder. Bu bilgiyi her zaman güncel ve en doğru haliyle kullanabilmek için de yetişmiş uzmanlarla çalışır. Çeşitli uzmanların kendi konularındaki görüşlerini aldıktan sonra bu bilgilerin hepsini, devletin gizli bilgileri ile birlikte bütüncül bir bakış açısı ile, uzun dönemli yansımalarını da hesap ederek devlet politikası haline getirirler.

Medyamızın da sorumsuzluğu sonucunda ülkemizde ise, yetkinlik ve birikim seviyelerine bakılmaksızın, insanların konumları ve popülerlik seviyeleri çıkış noktası yapılarak her konuda her türlü sıradışı, cahilce hatta tehlikeli yorumların geniş kitlelere yayıldığını görmek bile mümkün olabiliyor. Konuları gerçekten bilenler de bu karmaşık yapı içerisinde düşüncelerini yeteri kadar duyuramayabiliyorlar. Bu konuda kendimizden bir örnek vermek gerekirse; deprem konularında artık herkesin doğru – yanlış bir fikrinin olduğu bu süreçte bile, bizler AKUT olarak deprem konularındaki bütün birikimimize rağmen, İstanbul’da yaşanabilecek depremin büyüklüğü, zararın ne seviyede olabileceği, ne zaman meydana gelebileceği, hangi bölgelerin daha fazla zarar görebileceği, nerelerin daha sağlam olduğu gibi birinci dereceden uzmanlık gerektiren ve söylenebilecek her cümlenin, toplumsal hassasiyet nedeniyle sorumluluğunun da çok önemli olduğu bize en yakın olan bir konuda bile, bu konuların uzmanı olmadığımız için, bu soruların bizlere de defalarca sorulmasına rağmen hiçbir zaman bu konular hakkında bir yorum yapmadık. Herkes kendi işini yapsın ve iyi yapsın, biz hep buna inandık. İyi bildiğimiz konularda mutlaka kendimizi öne çıkardık ama her yönüyle hakim olmadığımız hiçbir konuda da bilirkişilik taslamadık.

Aynı konuya paralel olarak bir de ülkemizde çeşitli kişi ve kurumların kötü bir niyetle olmasa bile yine bir diğer kişi veya kurumun yetki ve sorumluluk alanına giren konulara karışmasının da doğru olmadığını düşündüğümü belirtmek isterim. Türkiye Cumhuriyeti devleti binlerce yıla yayılan bir örgütlü devlet geleneği olan bir toplumun ürünüdür. Dolayısıyla devlet yapılanması içerisinde her türlü kurum, uygulama alanı, yönetmelikler ve gelenekler zaten mevcuttur. Burada asıl sorun, onyıllara yayılan bir bölünmüşlük ve ulusal menfaatleri farklı algılamadan kaynaklanan asıl hedef tanımı konusudur. Farklı kurumlar, gruplar veya kişiler ülkenin çıkarlarını aynı platformda değerlendirmediği için tehdit ve menfaat algılamaları da farklı olarak yapılabilmekte ve bu durum da ülkemizde kurumlar arasında ciddi bir iletişim ve işbirliği sorununa yol açabilmektedir.

Kök sorun olarak tanımlayabileceğim bu problemi çözmeden ciddi bir ilerleme kaydetmemiz bence çok zor olacaktır. Burada ideal olan, devleti oluşturan kurumların herbirinin kendi uzmanlık, yetki ve sorumluluk alanına giren konularda, hepimiz için ortak olan ulusal menfaatlerimize uygun olacak şekilde üzerlerine düşeni yerine getirmeleridir. Ancak bölünmüşlükten ve farklı yaklaşımlardan kaynaklanan sebeplerle, kurumlarımızın eşgüdümlü olarak birbirlerinin verimliliğini ve gücünü arttıracak şekilde ortak bir hedefe dönük olarak hareket edememeleri bize her dönemde büyük fırsat maliyetleri ve kayıplar yaşatmaktadır.

Tamamen, yukarıda ifade ettiğim hayati bir problem olan ulusal menfaat veya tehdit algılaması farkından kaynaklanan bu sorunu daha da içinden çıkılamaz hale getiren bir diğer konu ise, kurumların kendi sorumluluk alanları dışındaki başka kurumların konularına sürekli olarak doğrudan veya dolaylı müdahalelerde bulunmalarıdır. Siyasetçi askerin işini yapmaya çalışmakta, asker siyasetçinin, medya bürokratın işine karışırken, iş dünyası politika üretmekte, sivil toplum devlet kurumlarının konularına karışmakta, gazeteci polislik ve savcılık yapmakta, vesaire. Bu durumun çok önemli bir diğer zararı ise, binlerce yıllık ortak yaşam ve kültür sonucunda varettiğimiz kurumlarımızın anlamlarını, inandırıcılıklarını ve güvenilirliklerini kaybetmeleridir. Bunun sonucunda vatandaşlar hangi konuda nereye ve kime güveneceklerini iyice karıştırmış ve bu güvensiz ortamda devletin korunması birinci öncelik olan güvenilirliği sorgulanır hale gelmiştir.

Güçlü devlet geleneklerimize ve kurumlarımıza mutlaka sahip çıkmalıyız. Sorun olduğunu düşündüğümüz konularda eskisine rakip olacak ve sadece çatışmayı daha da kızıştıracak yeni yapay kurumlar yaratmak yerine, iyileştirmeyi her bir kurum içerisinde teker teker ve büyük bir ciddiyetle yapmalıyız. Şu veya bu sebeple kurum artık işlevsiz ise elbette kapatılabilir ama eski bir kurumun tanımlı bir işlevi varken sadece görüş farkı var diye yeni kurumlar yaratmanın bize hiçbir faydası olmayacaktır. Eskiden olduğu gibi devlet örgütlenmesini var eden bütün resmi, asker, sivil kurumlar ortak menfaatler çerçevesinde eşgüdümlü olarak çalışabilecek hale getirilmelidir.

Bunu sağlayamadığımz taktirde kendi özkaynaklarımızla kendi kendimizle savaşıyor olduğumuzu sakın aklınızdan çıkarmayın.