|
|||||
|
|||||
3 Ekim 2005 tarihinde tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararı ardından sürdürülen teknik çalışmalar sonucunda 12 Haziran’da Lüksemburg’ta yapılan AB toplantısında Bilim ve Araştırma başlığının açılıp kapanmasıyla müzakerelere fiilenbaşlanmıştır.
Böylece yeni bir aşamaya girilen Türkiye’nin AB süreci dört konuda değerlendirilmektedir. İlk konu müzakerenin teknik sürecidir. Müzakere başlıkları olarak ilan edilen 33 konuda teknik olarak tarama ve ayrıntılı tarama sorunsuz ve takvime uygun olarak sona erdirilecektir. Hukuki mevzuatların karşılaştırıldığı bu aşamada Türkiye ev ödevini iyi yapmaktadır. Bilim ve Araştırma ile Eğitim ve Kültür başlıklarında bu aşamalar tamamlanmış, Bilim ve Araştırma başlığı ile müzakereler başlamıştır. Diğer başlıklarda da aynı süreç devam edecektir. İkinci konu ise Türkiye’nin uyum gerektiren alanlardaki adımları ile özellikle demokratikleşme konusunda uygulamalardır ve daha geniş anlamda Türkiye’nin reform sürecinin sürdürülmesidir. AB, bu alanda Türkiye’yi zaman zaman uyarmaktadır ve 3 Ekim’den sonra reformlarda ve uygulamalardayavaşlamalar olduğu belirtilmektedir.Üçüncü önemli konu ise Türkiye ile AB arasındaki siyasi ilişkilerdir. AB içinde Fransa, Danimarka, Yunanistan ve G. Kıbrıs çeşitli bahaneler ile müzakere sürecini yavaşlatmaya çalışmaktadır. Kıbrıs konusu ise ilişkilerde en önemli konu haline gelmektedir. AB, Türkiye’nin 3 Ekim’de verdiği sözü tutmasını ve Kıbrıs ile ilgili ek protokolün TBMM de kabulünü kırmızı çizgi haline getirmektedir. Bu konuda yakın gelecekte de bir çözüm olasılığı görülmemektedir.Dördüncü konuyu ise Türk halkının AB heyecanı ve AB üyeliğine verdiği destek oluşturmaktadır. Bu konuda Türk halkının AB heyecanında bir azalma olduğu yapılan çeşitli anketlere yansımaktadır.Ancak teknik müzakerelerin yoğunlaştığı bu aşamadabu azalma diğer ülke örnekleri ile de karşılaştırınca olağan karşılanmaktadır. Tam üyelik müzakere süreci Türkiye’deki tüm kamu ve özel kurumların AB’ye hazırlanması dönemidir. Bugün için tüm kurumların AB’ye tam uyumu zaten beklenmemektedir. Müzakere sürecinin bir ayağını hukuki çerçevedeki uyumlaşma oluşturmaktadır. İkinci ayağında ise kurumsal anlamda AB ile uyumlaşma oluşturmaktadır. Burada tüm kamu kurumlarının idari kapasitesi anlamında AB’ye uyum çalışmaları sürmektedir ve bu da bir zaman alacaktır. Özel sektör kurumlarının bir bölümü için uyum ise gümrük birliği süreci ile zaten başlamıştır. Ancak yeni dönemde tüm Avrupa müktesebatının üstlenilmesi ile oluşan uyum ihtiyacı bulunmaktadır. Özel sektör kurumları için çalışma ortamından çevre koşullarına, rekabet hukukundan tüketici sağlığına, fikri mülkiyet ve patent haklarından devlet desteklerine kadar oluşacak yeni çevreye uyum sağlanacaktır. Bu amaçla özel sektörün de çalışmalarının olduğu görülmektedir, ancak sınırlıdır ve özellikle KOBİ’lerin bilgi, teknik, hukuki ve mali ihtiyaçları oldukça yüksektir. Türkiye ve kurumları, AB’nin müzakere sürecindeki teknik ve mali yardımları ile istenilen sürede AB’ye hazır olacaktır. AB ile ilişkilerinde Türkiye’nin yoğunlaşması gereken konulardan şu ikisi özellikle öne çıkmaktadır. Birincisi; Türkiye halen Avrupa`da yeterince tanınmamaktadır. Bu konuda kamunun, oluşturulacak çeşitli fonlar ile sivil toplum örgütlerinin projeler üretmesini sağlayacak özendirici ve destekleyici çalışmaları yapması gerekmektedir. İlgili kamu kurumları, tanıtım konusunda özellikle AB de yaşayan ikinci nesil yurttaşlarımızı hedefleyerek bilgi kanalları oluşturmalı, içlerinde aktif olabilecekleri çeşitli inisiyatiflerin oluşmasını desteklemeli hatta öncüsü olmalıdır. İkinci olarak; Türkiye’ningerek AB de yaşayan vatandaşlarına gerekse ülkesinde yaşayıp AB ülkeleri ile ticari, kültürelve başka alanlarda ilişki içerisinde olan vatandaşlarına yönelik bilgi havuzlarını oluşturarak, bilgi ile ihtiyaç sahiplerini buluşturabilecek ve de vatandaşlarının haklarının araştırılmasını sağlayacak kurumları oluşturması gerekmektedir. Çünkü, Türkiye’nin mevcut kurumları ile vatandaşlarının haklarını yurt dışında takip etmesi mümkün gözükmemektedir. Bu konuda Türkiye`nin esinlenebileceği İtalya`daki ‘Patronatti Modeli’ çalışılmalıdır. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nda bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kazanmış olduğu davalar incelenmeli ve bunlar üzerinden önümüzdeki süreç planlanmalıdır. AB`nin bir müzakereler birliği olduğu çok iyi anlaşılmalı ve tam üyelik sonrası da müzakerelerin hiç bitmeden devam edeceği bilinmelidir. AB’ye üye olunduğunda ulusal kimliğin kaybı gibi hususlar da speküle edilmektedir. Bilinmesi gereken bir şey vardır ki; şu an AB içerisinde Portekizliyine Portekizli, Fransız yine Fransız, Alman da halen Almandır. Ulusal kimlikten geri adım yoktur… Hatta haklar ile ilgili her an devam eden müzakere süreçleri ulusal kimlikleri her an dinamik tutmaktadır. Ancak, önemli olan bir arada yasama ve uzlaşı kültürünün har an gelişerek devam etmesidir.Bütün bu süreçlerde önemli olan şudur: Eğer siz haklarınızın takipçisi olmaz iseniz AB sürecinde tam üyelik öncesi veya sonrası diğer hiçbir ülkeye yapılmadığı gibi Türkiye`ye de hakları teslim edilmeyecektir. Yaşadığımız sürecin zorlu bir süreç olduğu muhakkaktır, ancak bu sürecin Türkiye`yi daha güçlü yarınlara taşıyacağı da muhakkaktır… Avrupa Birliği’ni merkezinde insanın mutluluğu olan bir barış ve medeniyet projesi olarak öngörüyoruz. İçinde Türkiye’nin de olduğu AB’nin gelecekte sadece Avrupa değil, bölge vedünya barışına da hizmet edeceğini düşünüyor ve kendimize bu yönde bir misyon biçiyoruz. İşte bu misyonla 20. yılını kutlamakta olan TÜGİAD kurulduğu günden bu yana bir sivil toplum örgütü olarak üzerine düşen sorumluluğun bilinciyle Türkiye’nin AB üyeliğini öncelikli gündem maddesi olarak ele almış ve ülke içinde ve dışında etkin lobi, tanıtım, eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarını sürdürmüştür. 2004 tarihinde TÜGİAD’ın Avrupa Genç İşadamları Dernekleri Konfederasyonu (YES) Başkanlığına seçilmesi ve geçtiğimiz yıl tüm ülkelerin oybirliği ile yeniden başkanlık görevini sürdürmemizin istenmesi, yurt dışında yapılan çalışmalara başarılı bir örnek oluşturmuştur. Böylece Avrupalı genç girişimcilerin başkanı olarak TÜGİAD, gerek Avrupa Komisyonu gerekse Avrupa Parlamentosu nezdinde Türk genç işadamlarının gücünü başarıyla temsil etmektedir.TÜGİAD dün ve bugün olduğu gibi yarın da Türkiye’nin AB yolundaki sorumluluklarını yerine getirmesinde üzerine düşen görevi yapacak, kazanılmış ve kazanılması gereken haklarının da takipçisi olacaktır. Bu sayıyla yirmi yıllık zorlu bir yolculukta TÜGİAD’la hep elele vebirlikte yürüyerek derneğimizin dışa açılan pencerelerinden biri olan Elegans Dergisi’nin de 20. yılını kutlamaktayız. 1986 yılında sadece günü değil, yarınları da öngören geniş bir vizyona sahip kurucuları tarafından oluşturulan TÜGİAD, bugün Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütlerinden biridir. Aynı yıl yayın hayatına atılan Elegans da uzun ve meşakkatli bir yolculuğu başarıyla sürdürmüş ve yayın dünyasında önemli bir yere sahip olmuştur. Türkiye’de, özellikle yayıncılık dünyasında bir derginin 20 yıl gibi bir süreyle ve kendisini sürekli yenileyerek bugünlere ulaşması nadide rastlanan başarılardan biridir.Bu vesile ile 1989 yılından bu yana üyemiz olan ve TÜGİAD yönetiminde üstlendiği çeşitli görevlerle de büyük katkılarda bulunan sayın Tayfun YUMAK nezdinde tüm Elegans çalışanlarını kutlar, birlikte ve elele nice 20 yıllar dilerim… |
|||||