|
|||||
|
|||||
Ortadoğu bir aydır, büyük bir insani trajediye yol açan tarihi krizlerden birine daha sahne oluyor. Binden fazla insan hayatını kaybetti. Bir milyonu aşkın insan mülteci konumuna düştü. Her ne kadar ateşkes sağlanmış olsa da, yaşanan kriz, kalıcı çözümler üretilmedikçe, bu topraklarda barışın sağlanamayacağına yönelik karamsar görüşleri kuvvetlendirdi.
Türkiye’nin gerek İsrail gerekse Arap devletleri ile iyi ilişkiler yürütmek zorunda olduğu açıktır. Ancak AKP iktidarı döneminde, HAMAS ziyareti ve İsrail aleyhtarı söylemlerin birinci ağızdan telaffuzu nedeni ile taraflara karşı denge siyasetinden uzaklaşıldı. Bu nedenle bölgedeki gelişmeler Türkiye için büyük risk yaratıyor. Batı dünyasının müttefiki, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman nüfuslu devlet ve Arap ülkeleri ile tarihi, dini ve kültürel bağları olan Türkiye’nin, yaşanan krizde gerçekçi ve duygusallıktan uzak bir siyaset yürütmesi gerektiği unutulmamalıdır. Türkiye’nin adı, Ortadoğu’da barışın yeniden tesisi gibi riskli ve tehlikeli bir görevi üstlenmesi beklenen BM Barış Gücü’ne katılacak ülkeler arasında geçiyor. Geçmiş dönemlerde, Afganistan, Somali, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görevler üstlenen Türk askerinin, BM’nin 1701 sayılı kararına istinaden Lübnan’a gönderilmesi yukarıda sözünü ettiğimiz gerçekçi dış politikanın bir gereğidir. Ancak gönderilecek askerler yalnızca "barışı koruma" amacına hizmet etmelidir. Türk Birliğinin görev tanımı sıcak çatışmaya girilmesine imkan vermeyecek şekilde düzenlenmelidir. ARI Hareketi olarak aşağıdaki konulara dikkat edilmesi gerektiğini savunuyoruz: Bölgede Şiiler güçlerini arttırıyor. Hizbullah’ın arkasında yer alan İran bu süreçte önemli rol oynuyor. Hizbullah, bölgeye gönderilen her yabancı askeri, amacına bakmadan işgal gücü olarak görecektir. Büyük zayiatlara yol açacak bir direniş ortaya çıkabilecektir. Türkiye, Ortadoğu krizinde, Şii nüfus ile karşı karşıya gelmemelidir. ABD ve İsrail bölgede izledikleri politikalar yüzünden büyük tepkiler alıyor. Batı’da ise Müslüman toplulukların tüm dünyayı tehdit eden terörist saldırıların kaynağı olduğu inancı bulunuyor. Böyle bir ortamda, Türkiye özel konumu itibarıyla, taraflar arasında dengeli ilişkiler yürütmek zorundadır. Diğer taraftan Türkiye, şu anda yeniden alevlenen PKK terörü ile karşı karşıyadır. Bu sorun çözülmeden başka bir krize yol açabilecek yeni bir sorunlu alana girilmemelidir. ARI Hareketi olarak, hükümeti kısa vadedeOrtadoğu politikasını yeniden gözden geçirmeye ve dengeli bir politika izlemeye davet ediyoruz. Hükümet, bölgedeki istikrarsızlığın uzun süre devam edeceğini göz önüne alarak Türkiye’nin bu süreçte aktif ve yapıcı bir rol üstlenebilmesi için Ortadoğu konusunda tecrübesi olan bir büyükelçiyi “özel temsilci” sıfatıyla atamayı göz önünde bulundurmalıdır. Türkiye gibi önemli ve güçlü bir ülkenin varlığı bölgedeki tüm taraflar için önemli bir barış avantajıdır. Bu avantaj iyi değerlendirilmeli ve orta vadede Lübnan’a dönük ve miktarı yaklaşık 6 milyar doları bulacak yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında, uluslararası topluluk içinde aktif bir şekilde yer almalıdır. |
|||||