|
|||||
|
|||||
Karizma Dergisi 27. sayısını Beyaz Petrol; Su konusuna ayırmıştır. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nilgün KAZANCI’ya göre; İklim değişikliği ile 2100 yılına kadar dünyada sıcaklığın 1.5-5.8 C arasında artması öngörülmektedir. Bu sıcaklık artması sonucunda dünyadaki bazı bölgeler iklim değişikliği sonucunda daha çok yağış alırken bir bölümünde kuraklık ortaya çıkacak ve tatlı su kaynaklarının dünyadaki dağılımı buna bağlı olarak da insanların yerleşim alanları değişecektir.
Aynı dergide İnönü Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi İrfan KALAYCI’nın makalesinde suyun iktisat ile dansına yer verilmiştir. KALAYCI bu değerlendirmesinde suyun, doğal ve fiziksel yaşamın birincil ve eşsiz yakıtı olduğunu vurgulamaktadır. Bu nedenle insanoğlu açısından su akıllıca kullanılması gereken bir maddedir. Hatta “su” sözcüğünü tersten okursak, akıl anlamında “us” sözcüğünü elde ederiz. Yeryüzündeki suyun fiziksel ve coğrafi dağılımına baktığımızda karşılaştığımız gerçekler şunlardır: 1) Yeryüzündeki suların %97’si tuzlu, %3’ü ise tatlı sudur. 2) Tatlı suyun kaynaklarının; %79’u kutuplardaki buz dağlarından, %20’si derin yeraltı sularından, %1’i ise erişilebilir sulardan oluşmaktadır. 3) Bütün yaşanabilir bölgeleri sulayan ve insanları ferahlatan su, toplam doğal su döngüsünün %3’ünün %1’i dir ve onun dağılımı ise: göller %52, toprak nemi %38, atmosferdeki su buharı %8, nehir ve dereler %1, organik ise %1 dir. 4) Nehir ve derelerin küredeki toplam suya oranı sadece %0,0003 dür. Buna karşın, içme suyumuzun %80’lik bir bölümü de buralardan, gerisi yeraltından sağlanmaktadır. 5) Yeryüzündeki toplam su miktarı, yaklaşık 1.350 milyar km3’dür. Yağışların sadece 1/3’ü kullanılabilir. Geri kalanı atmosfere dönmekte ya da bitkiler tarafından kullanılmaktadır. 6) Yeryüzünde insan kullanımına uygun suyun yıllık kullanım dağılımına göre; tarımsal sulama 2680, ev 300, sanayi 1000, toplam 3980 km3, yani yaklaşık 4 trilyon m3. Evlerde kullanılan birimle ifadesi, 4 trilyar litre, diğer bir deyişle 1 trilyar galondur. Sektörel ve ülkesel dağılım açısından; çevreci araştırmalarıyla ünlü bir sivil toplum örgütü olan Worldwatch Enstitüsü verilerine göre: 1) Küresel su talebi yaklaşık 3 kat artmıştır. Tarım tek başına, dünyadaki suyun %70’ini emerken, sanayinin payına %22, belediyelere de %8 düşmektedir. 2) Dünyada halen 6 ülke (Brezilya, Çin, Endonezya, Kanada, Kolombiya, Rusya) dünyadaki yenilenir su arzını yapmaktadır. 2000’li yılların başında Kanada, yıllık kişi başına düşen 92 bin m3 ile su zenginliğinin zirvesinde yer alırken; Ürdün (138 m3), İsrail (124 m3) ve Kuveyt en yoksullar olarak sıralanmaktadır. 3) Su dünyada eşitsiz bir şekilde dağılmış nesnelerin başında gelmektedir. Örneğin, dünya nüfusunun %21’ini barındıran Çin, yeryüzünün yenilenir tatlı suyun %7’sine sahiptir. 4) Dünyanın 3/4’ü sularla kaplı ve yine tüm canlı yaşamın ağırlığı da ortalama 3/4’ü sudan oluşmaktadır. Buna göre, doğal ve fiziksel yaşamımızda bir “su sabitesi”nden söz edilebilir ki, o da 3/4’tür. Hidropolitik Merkez Proje Sorumlusu Ozan YALÇINKAYA’ya göre 2025’li yıllardan sonraki dönem tüm dünya açısından tam anlamıyla bir su yüzyılı olacaktır. Su konusu özellikle gelişmiş devletler nezdinde o kadar önem kazanmıştır ki, suyun önemini ifade etmek için radikal tanımlamalar bile geliştirilmiştir: Beyaz Petrol, Mavi Altın gibi.. Bugün bilinen bir gerçek de dünyanın hegamonik gücü olarak adlandırılan ABD ve diğer sanayileşmiş G-7 ülkelerinin strateji konusunda hizmet veren danışmanlık şirketlerine ve akademik kurumlara “gelecek yüzyılda su kaynaklarına bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel kriz, çatışma ve savaş risklerine” karşı müdahale senaryoları ve risk analiz raporları hazırlatmalarıdır. Birçok devletin gelecek güvenlik projeksiyonları içersinde su kaynaklarına yer vermesi aynı zamanda su kaynaklarının dünya genelinde uygulanan uluslararası politikaların da bir aracı haline getirmiştir. Gelecekte su kaynaklarının iklim değişikliklerine bağlı olarak yaşanacak kuraklık dönemlerinde lokal olarak azalması ve yok olması durumlarında su kaynaklarının kontrolünü eline geçiren devletler ya da kurumlar aynı zamanda dünya genelindeki su kaynaklarına erişmeye ve kullanmaya bağlı olarak nüfus hareketlerini, göç olgusunu, tarımsal üretimi, sağlık koşullarını, toplumlar veya devletler arasındaki olası su krizlerini, çatışmalarını ve savaşlarını da kontrol etme olanağına sahip olacaklardır. Türkiye su açısından oldukça bereketli bir ülke. Dört bir yanı denizlerle çevrili olması, akarsuları, nehirleri ve iklim yapısı Türkiye’yi bu açıdan avantajlı kılıyor. Ne var ki bölgedeki ülkelerin su konusunda Türkiye kadar şanslı olmaması, GAP Projesi, Dicle ve Fırat nehirlerinin konumu, İsrail ve Suriye’nin suya olan ihtiyaçları olayları daha da karmaşık hale getirmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin ivedilikle bir su politikası oluşturması kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Umarız suyumuzun değerini biliriz de, atalarımızın, “Su uyur, düşman uyumaz” sözünü yaşamayız. |
|||||