|
|||||
|
|||||
2006 yılının önemli bir kısmını geride bıraktığımız şu günlerde giderek farkındalığı artan, hesaba katılmak zorunda kalınan bir gerçek var: Geleceğe yönelik beklentiler önemli ölçüde değişti; son üç yılda etkisini hissettiren eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı kabullenildi. 2002-2005 döneminde likidite bolluğu sayesinde sorunların ağırlaşmasına ve dengesizliklerin büyümesine kayıtsız kalınmış, kısa vadede günü kurtarma eğilimi hep ön planda olmuştu. Bir yandan menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlıkların değeri yükselmiş veya yüksek düzeyini korumuştu; fakat emtea fiyatlarını da yükselterek maliyet kökenli enflasyon baskısını arttırmıştı; diğer yandan rekabet koşulları iyice olumsuzlaşmış ve gelir dağılımı bozulmuştu. Bu yılın ortalarında yaşanan dalgalanma ile beklentiler değişmiş önceliklerin değişmesi kaçınılmaz hale gelmişti. Pandora’nın kutusu bir kez açılınca benzer nitelikte yeni dalgalanmaların tekrar ve tekrar gündeme geleceği ve yıkıcı sonuçlar üretebileceği endişesi kabusa dönüşmeye başlamıştı. Küresel açıdan baktığımızda durgunlaşma eğilimi yaşanacağı ve sermaye hareketlerinin daralacağı biliniyor. Bilinmeyen bu durgunluğun enflasyonist mi yoksa deflasyonist karakterli olacağı? Her durumda risk alma isteği daralacak, özellikle taşınan riskin yüksek olduğu bölgelerde veya sektörlerde yıkıcı olabilecek. Etkisi giderek yoğunlaşan güvensizlik ise beklentilerin yönlendirilmesini zorlaştırırken olası panik eğilimlerinin yıkıcı etkisini kontrol altında tutmak pek kolay olmayacak. Uzun süredir dikkate alınmayan olumsuz rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki bozulmanın etkileri daha yoğun bir şekilde hissedilecek. Sorun ve dengesizliklere uzunca bir süre kayıtsız kalmanın maliyeti bir şekilde ödenmeye başlanacak. Türkiye özeline baktığımızda sonuç değişmiyor. Dört yıl öncesinden daha iyi bir durumda değiliz. Kamunun borcu büyümeye devam ediyor. Faaliyet dışı gelir yaratan ve mali sektörün öz kaynaklarını arttıran pozisyonlar bu kez tam aksi yöndeki eğilimlerle sıkıntıyı artıracak. Özel sektör ise çok daha borçlu olarak sorunlarla mücadele etmek zorunda kalacak. Dört yıl önce ülkemizde yaşayan her yüz kişiden 4/3’ü borçlu iken bugün aynı sayının 26,1’ kişiye çıkması, toplam dış borçlarda özel sektörünkilerin hızla artması nasıl bir dönemi geride bıraktığımız konusunda fikir verebilir. Sermaye hareketlerinin daralması durumundayaşanacak sıkıntıların hangi boyutlara ulaşabileceği öngörülebilir!.. 2007’nin seçim yılı olması da risk algılamasını arttıran önemli bir başka unsur. IMF’in etkisi azalmış, AB çıpası ise önemini kaybetmeye başlamış. Sermaye hareketlerine ilişkin endişelerin büyümesi önlenememiş. Evet Türkiye ekonomisi de durgunlaşacak, işsizlik artarken iç talep daralacak. Her şeyin son üç yıldaki gibi devam edeceğini öngörerek aşırı risk alanlar açıkta kalacak! Bütçe açığı büyürken geniş kesimler ayağını yorganına göre uzatma çabasına yeterli olamayacak ve tepkiselleşecekler. İyi gün dostları, pembe tablo düşkünleri bir daha konuşmamak üzere susacaklar... Sermaye hareketlerinin daralması döviz kuru ve faizleri etkileyecek; öz kaynaklar eridikçe bilançoların görüntüsü bozulacak. Bunun farkında olanlar şimdiden taşıdığı risk düzeyini azaltmaya başladı. Her dalgalanma bu yöndeki eğilimi şiddetlendirirken kırılganlığı arttırıyor olacak. Hiç kimse yıl ortasında yaşanan dalgalanmayı hafife almasın, gelip geçtiğini düşünmesin. Tersini iddia edenler sizi uyutup kendi paçasını kurtarmaya çalışıyor olabilir. Söz konusu dalga öncü idi, artçılarının da yolda olduğunu unutmayın... |
|||||