|
|||||
|
|||||
Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili olarak AB içinde sesi güçlü olan üye devletlerin yönetimlerinde Türkiye karşıtlığı giderek güçleniyor. AB üyesi ülkelerde son yılların modası işler ülke içinde iyi gitmeyince suçu AB’ne, Brüksel’e AB kurumlarına atmak. Bunun en fantastik örneklerini başta Fransa olmak üzere Almanya ve doğu Avrupa ülkeleri veriyor. AB’nin önde gelen sorunlarının çözümlerinin hemen hemen tamamını Fransa bloke ediyor. Ortak tarım politikasının reform, hizmetler yönergesi, genişleme politikaları, vs ,vs… Bu da AB içinde işlerin en kötü Fransa’da gittiğini gösteriyor. Bunlara bir de Fransa Başkanı Sarkozy’nin Türk ve Türkiye düşmanlığı eklenince faturanın tamamı Türkiye’ye kesiliyor. Sanki Türkiye AB’ne aday olmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Sarkozy’nin Kıbrıs sorunu nedeniyle askıya alınmış müzakere başlıkları dışında, kendi kafasından Türkiye’yi AB tam üyeliğine götürebilecek müzakere başlıklarını da bloke etmesi yetmezmiş gibi son olarak da AB’den Türkiye’ye sağlanan fonların Türkiye’nin AB tam üyeliğine katkı sağlayacak olanlarının da KES‹LMES‹ istendi! Irkçılığın rahatsızlık verici boyutlara ulaşmaya başladığı AB’nde Fransa’da Sarkozy Romanlar ile son olarak yarattığı kriz, Hollanda’da koalisyon hükümetine ortak olan aşırı sağcı ‹slam düşmanı, ırkçılıktan yargılanmakta olan Özgürlük Partisi Başkanı Wilders, Almanya’da sürekli olarak Türkiye’ye ayrıcalıklı ortaklık öneren Hıristiyan Demokratlar’ın başı Angela Merkel ve son olarak da ‹sveç’te yüzde dörtlük oy barajını aşarak parlamentoya ilk kez girmeyi başaran aşırı sağcı ‹sveç Demokrat partisi yükselen ırkçılığın temel örnekleri. Fransa’daki Ulusal Cephe partisinin başkanı ünlü Jean Marie Le Pen, ‹talya’da Kuzey Ligi lideri Umberto Bossi’yi zaten söylemeye bile gerek yok. ‹şler kötüye gittiğinde hükümetler AB Kurumlarını ve göçmenleri suçlarken, seçmenler de aşırı sağcı partilere rağbet etmeye başlıyor. Ortaya çıkan tablo ise genelde ‹slam düşmanlığı ve ırkçılığın artması şeklinde oluyor. 11 Eylül ile başlayan ‹slam karalaması propagandaları şimdi de ekonomik kriz ile göçmenler üzerinden AB içinde prim görmeye başlıyor. Bu perspektifte de Türkiye’nin AB tam üyeliğine siz en iyisi üzerine bir bardak soğuk su için. 11 Eylül, radikal ‹slamcılar ve ekonomik kriz üçlüsü AB içinde Türkiye karşıtı olanlarının ekmeğine yağ sürdü. Al Kaida içinde 100 adet Türk’ün de bulunduğu haberi bunların üstüne tuz biber oldu. Biz yine de yolumuza devam etmeye çalışacağız elbette. fiu andaki ekonomik durum sonsuza dek sürmeyeceğine ve umarız ki AB’nde işler yoluna girmeye başlayacağına inanarak şu anda tamamen Türkiye’nin aleyhine olan durumun orta vadede değişeceğini düşünerek müzakerelerde ilerleyebildiğimiz kadar ilerlememiz gerekiyor. Müzakerelerle ilgili olarak AB Kurumları’ndan herhangi bir olumsuzluk beklenmemekle birklikte, gittikçe Hükümetlerarası Konferanslarla yönetilmeye başlanan ve AB Komisyonu’nun gücünü giderek yitirdiği AB içinde maalesef üye devletlerden olumsuzluklar bekliyoruz. Bunların başında herkesin bildiği gibi Fransa, Almanya, Hollanda, Avusturya ve Kıbrıs var. Kıbrıs konusunda müzakereler devam ediyor olsa da herhangi bir gelişme beklemiyorum, Güney Kıbrıs Rum Yonetimi’nin herhangi bir anlaşmaya yanaşacağı kanaatinde değilim kesinlikle. Biz zaten AB içindeyiz, Türkiye de girmek istiyorsa AB’ne bizim her istediğimizi yapmak zorunda, hiç birşeyden taviz ve feragat etmemize gerek yok görüşü hakim GKRY içinde. Bunun da tek sorumlusu AB’dir. Kıbrıs sorununu çözmeden AB’ne üye olamazsınız diye Türkiye’ye koşul koyan AB, aynı koşulu, sorunun kendi sahibi olmasına rağmen Kıbrıs için koymamıştır ve GKRY’ni tüm adayı temsilen AB üyesi yapmıştır. Bu akıl almaz hatanın şimdi kendileri de farkındalar ancak iş işten geçmiş durumdadır. Bunu zamanında bilmemelerinin de ihtimali yoktur, bu hamle ile Türkiye’nin AB tam üyeliğinin önüne olabilecek en güzel engeli kendileri koymuşlardır. Kıbrıs’ın AB üyesi olması, Türkiye’nin AB üyeliğinin ne kadar ciddiye alınmadığının ispatıdır. ‹şsizliğin had safhalara ulaştığı birlik ülkelerinde işsizlik sorununun çözülmesi için 6 milyon girişimciye ihtiyaç olduğu söyleniyor, bu girişimcilerin nerede saklandıkları sorusunu ise ben soruyorum, AB içinde bırakın 6 milyonu 1 milyon bile girişimci ruhu taşıyan vatandaş bulmanız mucize olur. Hali hazırdaki sosyal güvenlik sistemleri ile sosyal devlet anlayışının sonuna kadar sömürüldüğü AB ekonomilerinde elini taşın altına sokmak isteyecek, risk almak isteyecek girişimciyi mumla ararsınız. Sonuç olarak Türkiye bölgesel gücünü artırmaya devam etmek istiyorsa, ekonomisini büyütmeyi hedefliyorsa, uluslarası saygınlık arıyorsa, AB üyeliği perspektifini canlı tutmalıdır. AB ne kadar GAYR‹ C‹DD‹ ise Türkiye Cumhuriyeti o kadar C‹DD‹ olmalıdır bu konuda. Sonuçta kazanan Türkiye ve Türkiye vatandaşları olacaktır. Gün gelir herşey yoluna girer de tam üyelik AB ve üyeleri tarafından kabul edilirse ve Türkiye Cumhuriyeti bu üyeliği halkına referandumla sormaya karar verirse, ne yönde oy kullanırız? |
|||||