|
|||||
|
|||||
Reinhard Loske ve Manfred Linz Wuppertal İklim ve Çevre ve Enerji Enstitüsü’nde görevli Wolfgang Sachs NPQ Dergisinde yer alan bir söyleşisinde sürdürülebilir kalkınmanın boyut ve prensiplerini yeniden oluşturmaktadır. Sachs’ın bu yeniden oluşumu
ve bu oluşumun ortaya çıkan sonuçlarını aşağıda sizlerle birlikte değerlendirmeye çalışacağım.
Son 5-10 yıl içinde, daha önceki on yıllık dönemlerin hepsinden daha çok değişim yaşanmıştır ve yaşanmaya da devam edilecektir. Berlin Duvarı’nın yıkılması, Asya’nın ekonomik yükselişi, Avrupa’daki yoğun rekabet, küreselleşme ve neo-nasyonalizmin bir arada ortaya çıkışı ve ırkçılık, şiddet ve savaşların yeniden başlaması, bu tezimizin en önde gelen kanıtlarıdır. Kalkınmış ülkeler, önümüzdeki yıllarda çok önemli seçimler yapmak zorundadır. Toplumların ileri ve geri, zengin ve yoksul olarak bölünmesinin önüne nasıl geçilebilinir? İnsan ömrünün uzadığı toplumlarda, sosyal güvenlik sistemleri nasıl tasarlanacaktır? Herkesin faydalanabileceği, sağlıklı bir ekonomiye ulaşmak için neler yapılmalıdır? Devletin toplumsal yaşamdaki rolü ne olmalıdır? İş dünyası nasıl yeniden yapılanacaktır? Ne gibi politik değişikliklerin ve kurumsal uyarlamalar yapılmalıdır? Bu soruların hepsine de cevap bulunması şarttır.Ancak, bu cevaplar, ekolojik gereksinimler ve küresel adaletin gerekliliklerini yerine getirerek inandırıcı olabilir. Şu anda var olan kalkınma ve zenginlik aldatıcıdır; bu kalkınmanın bedeli ekolojik dengeyi, küresel adaleti ve gelecek nesilleri tehlikeye atmak olmuş, ekolojik kaynaklar tüketilmiştir. Sürdürülebilir gelişme, bugünün ihtiyaçlarını karşılarken, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmayacak yollar izlenmesidir. Bu ilke, aynı zamanda, çevre problemlerinin ekonomik ve sosyal problemlerden bağımsız düşünülemeyeceğini de ortaya koyar. Çevre ve gelişme birbirinden ayrılmayacak kadar iç içe olduğu için bütünsel bir yaklaşım gerektirir. Önce ekonomik kalkınmayı, ardından toplumsal ve ekolojik hasarı onarmayı hedefleyen eski ilkelerin artık geçerliliği kalmadı. Artık ekolojik, toplumsal ve ekonomik faydaların tümünün de bir arada düşünüleceği yeni bir bakış açısı gerekmektedir Gelecekte şirketler, giderek artan sayıda hammadde tüketip ürün pazarlamak yerine, kaynakları korumaya yönelik ürünler üreterek ya da güzel hizmetler vererek para kazanabilir. Teknisyenler ve mühendisler, insanoğlundan çok, bol kilovat saatler, tonlarca hammadde ve varillerce petrol üreterek daha yüksek sosyal statü elde etseler de; insan genlerini değiştirmek yerine doğal kaynakları korusalar; atomu parçalamak yerine güneş enerjisi kullanımını araştırsalar, sosyal statülerinden bir şey kaybetmezler. Tüketiciler, bir ürün satın alırken, o ürünün üretiminde, işlenmesinde ve kullanmasında ekolojik duyarlılık gösterilip gösterilmediğine bakarak, daha bilinçli olabilirler. Yasal mücadelesi, insanlara ve doğaya verilen zararı önlemek ve mutluluk getirmek olan herkes, toplumun takdirini toplar. Günümüz insanı, gidişattan giderek daha fazla kaygı duymakta ve doğru dengeyi bulmak istemektedir. İnsanlar, kazandıkları geliri, özgür iradelerine, kendi ihtiyaçları için kullanabilecekleri zamanları, iş zamanlarına değişmeye hazırdır. Ancak, bunun büyük çapta gerçekleştirilebilmesi için, devletin, iş dünyasının ve toplu pazarlığa katılan herkesin gerçek tercihler yaratması, yarı-zamanlı işlere daha garantili gelirler sağlamalı, insanları senelerce izinsiz çalıştırmamaları, küçük ölçekli firmalar kurulmasına olanak sağlamaları gerekir. Bu tür hedeflerin üzerine kararlılıkla gidilirse, farklı çıkarların büyük ölçüde birbirlerine uyum sağladığı bir ortama mutlak bir geçişi sağlanabilinir; işverenler çıkarlarına daha esnek bir anlayışla yaklaşabilir ve kalkınma adına rendeleyici baskılardan kaçınılarak, toplumsal ve ekolojik dengelere hizmet edilebilir. Dolayısıyla, şimdi geç olmadan en son ve en önemli soruya cevap verme zamanıdır. Böylesine heyecanlı bir adım atmak ve mücadeleye başlamak için, aktif ve bilinçli insanlar olarak yerimizi almaya hazır mıyız? |
|||||