|
|||||
|
|||||
Çevremde bir çok insanın, benim bir süredir dikkatimi çeken şeyden bahsettiklerini duyunca sizlerle paylaşmaya karar verdim. Dikkat ediyor musunuz bilmem, her alanda bir takım insanlar var. Onlar herşeyi biliyorlar. Her konuda en doğru fikirleri üretiyorlar, okuyorlar, kendi alanları dışında bile “uzman” olarak konuşuyorlar. Geleceği görme yetileri, geçmişi yorumlama hakları var. Onların söylediklerinin, yazdıklarının aksini yapanlar, bilgisiz, yanlış, tutucu, “derin” bir yere hizmet ediyorlar, kısaca muteber değiller. Yargıları kesin ve tartışılmaz. Yargılayan ve tartışanlar genellikle kafası çalışmayanlar, onların zekalarını kavrayamayanlar.
Kim mi bu insanlar? Her meslekten olabiliyorlar, bazen gazeteci, bazen yazar, bazen komplocu, bazen terör uzmanı, sosyolog, psikiyatrist veya ekonomist. Ama bu ünvanlar dışındaki her işi de biliyorlar. Konuşuyorlar, yazıyorlar ama yetmiyor. Başkalarının işlerini, hatta özel yaşamlarındaki gerçekleri bile onlardan iyi biliyorlar, sen o okuldan değil, şurdan mezun oldun deme hakkı görüp, yanlış olursa da bu benim bilgim diyerek kendilerini sevmeye devam ediyorlar. Adam gazeteci ama ekonomi ondan soruluyor, Kadın yazar ama kimin ruh sağlığı bozuk biliyor. Yok diyorlar, ben bilirim diyor.Daha bir sürü örnek verilebilir. Bunları yazmaya ve anlamlandırmaya çalışırken sevgili dostum Prof. Ferhunde ÖKTEM’in bir yazısını gördüm. Yazımın başlığını onun yazısından aldım, yazısının bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Babasının ün kazandığı alana yönelmek görünürde, baba-oğul birlikteliğinin güzel bir örneği gibi görünse de, daha ağırlıklı olarak baba-oğul rekabetinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Ünlü babanın gölgesinde kalma kişiliğin gelişme evrelerinde güçlükler yaratmaktadır. Babanın yeterli ilgisini alamadan büyüyen oğullar, annenin kollamalarıyla yeterli yetkinlikte olamayabilir ya da kendilerinden hoşnut olmayabilirler. Ünlü eşlerini başkalarıyla paylaşan anneler, oğullarına daha çok yatırım yapmakta, evin yeni erkeği ile daha çok birlikte olmaktadır. Bir yandan anneye kendini beğendirmeye çalışan ve anne tarafından beslenen narsist bir yapı, öte yandan hiçbir zaman yetişilemeyen bir babanın varlığı çocuğu zor durumda bırakacaktır. Babayla rekabetin baba tarafından farkedileceği endişesi oğulların bu rekabeti başka bir ünlüye yönlendirmesine neden olur. Rekabete gireceği ve yeneceği kişi babadan da ünlü olan bir kişidir. Ülkemizde, ATATÜRK bu “kifayetsiz-yetersiz narsistler” için ideal rekabet nesnesidir. Evet, bu kısım ünlü babası olan kifayetsiz narsistler için. Uzun süredir kadınlar da aynı dünya da olduklarından, babalar ve oğullara, kızlar da eklendi. Bir de böyle bir babaya-anneye sahip olmayanlar var ki, durumları biraz daha farklı ve bazen çok daha tehlikeli. Dolyısıyla daha farklı rekabet nesneleri seçiyorlar kendilerine çaplarına ve durumlarına uygun olduklarını düşündükleri. Şimdi alın elinize kalemi- kağıdı en tanınmışlarından, sadece sizin yanınızda yörenizde olanlara doğru sıralamaya başlayın. Sonra yapacağınız, listenin üstüne kendiniz için uyarı notu koymak. Çünküonları tanımamaya, övmeye ve “uzman” yapmaya devam ettiğimiz sürece ülkeye zarar veriyorsunuz. Onların ise narsisizmleri zaten dorukta olduğundan daha fazla arttıramazsınız ama destekledikçe kifayetsizliklerini doruğa ulaştırabilirsiniz. En son ihtiyacımız ise kifayetsizlik olsa gerek... |
|||||