AB PANORAMA Dr. Cengiz AKTAR
Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı ve Vatan Yazarı
AB'de önümüzde çok uygun 2.5 yıl var
 
İsveç 1 Temmuz’dan itibaren Çek Cumhuriyetinden AB bayrağını teslim aldı. İsveç’in işi çok ve zor. Ekonomik kriz, Lizbon Antlaşması’nın bekası, Kopenhag iklim zirvesi ve Türkiye ile ilgili yıl sonunda alınacak kararın hazırlığı dahi altı ayı doldurur.
İsveç AB ile Türkiye’nin bütünleşmesinin önemseyen ve bunu daima dile getiren bir ülke. Kim hükumet ederse etsin bu politika değişmiyor. ABD hükumetleri gibi. Bu iki ülke Sarkozyleri ve Merkelleri kızdırmak bahasına bu tutumlarını dile getirmekten hiç çekinmedi. Dışişleri Bakanı Bildt’in geçen ay Le Figaro gazetesine verdiği demeçteki Türkiye taraftarı beyanları sonucunda Sarkozy İsveç gezisini önce iptal etti, sonra gittiğinde de İsveç Başbakanı ile Türkiye’nin üyeliği konusunda basını önününde atışmaktan geri durmadı. Başkan Obama’ya çemkirmeleri de Türkiye nedeniyle.
Carl Bildt ve ekibi son dakikayı beklemedi. Aylardır Avrupa, Türkiye, Kıbrıs arasında mekik dokuyor, ekipleri güçlendiriyor ve diğer ülkeler diplomatlarını da ekibe almaktan çekinmiyorlar. Stockholm’de kurulan ‘Kıbrıs Çalışma Grubu’ bu şekilde çalışıyor. İsveç, Kıbrıs müzakerelerinin Türkiye’nin üyelik müzakereleri ve genelde AB ilişkisine olan muazzam etkisini çoktan idrak etti ve çabalarını Kıbrıs üzerinden yürütüyor.
Keza Ankara’da kurulan ‘Türkiye’nin AB üyeliği konusunda benzer düşünen ülkeler’ enformel grubu güçleniyor. İngiltere, İspanya, İsveç ve İtalya tarafından başlatılan bu gruba Belçika, Estonya, Finlandiya, Letonya, Litvanya, Macaristanve Polonya da dahil oldu.Danimarka ve Hollanda’nın da zaman zaman destek verdiği söyleniyor. Diğer taraftan 27 Eylül’deki Almanya seçimlerinden çıkacak yeni Alman hükumetinin tavrı İsveç ve İspanya dönem başkanlıkları için önemli. Ben Türkiye’ye karşı olacak bir koalisyon çıkmasını beklemiyorum.
26 Haziran’daki Hükumetler Arası Konferans’ta bir fasıl daha açılabildi. Açılan 11. fasıl olan Vergilendirme için AB’ye yıl sonuna dek tütün mamulleri üzerindeki vergilerin gözden geçirilmesi taahhüdü verildi. Ancak Türkiye ile bu kadar ilgili olan İsveç dönem başkanlığı esnasında açılacak fasıl bulunamayabilir. Yıllardır söylüyoruz: Önünü göremeyen, katılım garantisi olmayan ve Sarkozigiller tarafından sürekli terslenen Türkiye fasıl açmak için gereken önharcamaları ve ticarî tavizleri veremez. Hükumetin giderek bu imkânsızlığın arkasına saklandığı ve AB işinin bu yüzden yürümediğini ve yürüyemeyeceğini düşündüğü anlaşılıyor. Oysa her şey daha bitmedi. Haziran 2007’de Sarkozi beş başlığı askıya alma kararı verdiğinde ve Brüksel’de çocuk gibi ‘katılım’ sözcüğünü içeren her cümleye müdahale etmeye kalkıştığında Fransa’dan diplomatik biçimde hesap sorulmalıydı. Bu hala yapılabilir.
Önümüzde 2011 sonuna dek gayet elverişli, şimdi İsveç, arkadan İspanya, Belçika, Macaristan ve Polonya AB başkanlık dönemlerine tekabül eden iki buçuk yıl var. Bu süre zarfında müzakerelerin her koldan önünü açmak için çaba sarf etmek gerekiyor. Bu bağlamda Sarkozy ile uğraşmak lâzım. Temmuz’da başlayan ve dokuz ay sürecek olan Fransa’da Türkiye Mevsimi doğrudan bir karşı iletişim vasıtası olacak. 2010 İstanbul Avrupa Kültür başkenti de öyle.
Buna koşut olarak Kıbrıs’ta çözümü güçlü bir biçimde desteklemek ve en canalıcısı AB’den katılım yılı istemek gerekiyor. Hele bir tarih telaffuz edilmeye ve tartışılmaya başlansın bunun arkası illâki gelecektir.
Zira Sarkozygillerin Türkiye konusundaki iletişim, beyan ve mesaj tekelinin artık kırılması şart. Verilecek karşı mesajların ise en az Sarkozygillerin mesajları kadar ağır ve düşündürücü olması gerekiyor. Sarkozy ‘ağzınızla kuş tutsanız AB üyesi olamazsınız’ dediğinde Türkiye taraftarı ülkenin bize dönüp ‘merak etmeyin, bize de çok kötü davranmışlardı, sabredin, çalışın’ demesi yetmez. ‘Biz Türkiye’yi artık şu yıl AB üyesi olarak aramızda görmek istiyoruz’ demesi ve esas bunu Avrupa’da söylemesi gerekir. İhtiyaç duyulan iletişim budur.