|
|||||
|
|||||
Bu yılın son çeyrek döneminde yaşanan küresel gelişmeler geleceğe yönelik belirsizlik ve kırılganlığın arttığına işaret ediyor. Gelişmiş ekonomiler açısından yüksek işsizliğin kronikleşmesi ve büyümenin umulan düzeye ulaşamaması, parasal genişlemenin günü kurtarmak adına artmaya devam etmek zorunda kalması, varlık balonları ve enflasyona ilişkin endişelerin artması gibi faktörler olumlu düşünmeyi zorlaştırıyor. Diğer taraftan gelimekte olan ekonomilerde ortaya çıkan tam aksi yöndeki eğilimler ve özellikle rekabet güçlerini korumak ve arttırmaya yönelik eğilimler küresel sorunları hem ağırlaştırıyor hem de çözümsüzlük algılamasını pekiştiriyor. Her bir ekonominin başının çaresine bakma ihtiyacını karşılamaya yönelmesi ise karşı olunduğu iddia edilen korumacı eğilimleri güçlendiriyor. Güven bunalımının geri gelmesi ve riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesini önlemek zorlaşıyor. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız küresel görünüm ülkemizi de etkiliyor, yetkilileri birşeyler yapmaya zorluyor. Mali sektör kredilerinin kontrolsüz bir şekilde büyümesi cari açığın endişe veren bir hızda artması ve dış finansman ihtiyacı aşırıya kaçan bir ivme ile yükselirken sıcak paraya bağımlılığın artması gibi sürdürülebilir olmayan eğilimler istikrarsız görünüm sergileyen sermaye hareketlerinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu tablo bundan sonra yaşanabilecek krizlere karşı yapısal direnci de büyük bir hızla eritiyor ve sistemik riski arttırıyor. Siyasi iradenin de desteği ile Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından alınan son kararları bu endişeye bağlı olarak değerlendirmek gerekiyor. Diğer gelişmekte olan ekonomilerde olduğu gibi sürdürülebilir olmayan eğilimlerin sorunları ağırlaştırıcı etkisi kontrol altına alınmaya, farklı bir şekilde ve finansal istikrar adına parasal sıkılaşma yönünde tedbirler alınıyor. Bir anlamda mali sektöre müdahale ediliyor. Merkez Bankası enflasyondan değil, kredi hacmindeki kontrolsüz genişlemeden ve finansman kaynaklarındaki yapıdan, cari açıktaki genişlemeden, varlık değerlerindeki olası şişkinlikten rahatsız olduğunu belirtiyor ve bu durumu seyretmeye niyetli olmadığını belli ediyor. Kısa vadeli faizleri kısmen geriletirken, zorunlu karşılık oranlarını vadeye göre farklılaştırarak yükseltiyor ve kapsamı genişletiyor. Kısa vadeli faizlerin beklenen enflasyona, faiz dışı araçlardaki eğilimin ise kredi genişlemesine bağlı olarak hareket edeceğini açıkça ifade ediyor ve bunun dışında herhangi bir taahhüde girmiyor. BDDK ise kredi hacmi genişlerken, kredi kalitesinin düşmesini önlemeye çalışıyor; kredi kartlarından kullanılan krediler için asgari ödeme rakamı kademeli olarak yükseltiliyor ve gayrimenkul teminatlı kredilere bir çekidüzen vermeye yönelik yeni kuralları devreye sokuyor. ABD Merkez Bankası’nın ek tahvil alım programı ve de özellikle Avrupa Merkez Bankası’nın aynı yönde devreye girerek parasal genişlemeyi ivmelendirmesi ve buna bağlı eğilimler alınan kararların en önemli gerekçesini oluşturuyor... Fakat mevcut stratejisini pek değiştirmek istemeyen, yine bu nedenle söz konusu kurumlardan gelen mesajları dikkate almayan mali sektör ve finansal piyasaların bu durumu memnuniyetle karşılamadığını da hesaba katmak gerekiyor. Gelişmiş ekonomilerde mali sektör ve finansal piyasalar görece güçlenir, yetkili kurumlar ve siyasilere her istediğini yaptırırken, gelişmekte olan ekonomilerdeyse durumun değişmeye başlaması evdeki hesapların çarşıya uymasını engelleyecek gibi görünüyor. Ayrıca gelişmemiş ekonomilerdeki parasal genişleme ve tetiklediği sermaye hareketleri nedeniyle maliyet kökenli enflasyon baskılarının artacağı, işsizlikteki artışı küreselci eğilimlerle terse çevirmenin mümkün olamayacağı genelde kabul görüyor. Galiba gerçekleri kabullenip bedeli ne olursa olsun kalıcı çözüm peşinde koşabilmek için belirsizlik ve kırılganlığın daha da artması, reel kesimden sonra mali sektör ve kamunun da zor günlere hazırlanması gerekiyor... |
|||||