|
|||||
|
|||||
Businessweek Türkiye’nin 2014/96 tarih ve sayılı dergisinde ABD Dış İlişkiler Komitesi Güney Doğu Asya Uzmanı Joshua Kurlantzick dünyada demokrasinin otokrasiye dönüşme sürecine değiniyor. Aşağıda bu konuda ki görüşlerini sizlerle paylaşmak istedim. Dünyada demokrasi kötüye gidiyor, çünkü demir yumruklu liderler özgürlükleri çiğneyip geçiyor ve Çin’in devlet eliyle kapitalizm modelini beğenenlerin sayısı artıyor. 2014 Ocak ayının ortalarına doğru anayasa için gerçekleştirilen referandumda milyonlarca Mısırlı oy verdi. Ulusal Seçim Komitesi’nin bildirdiğine göre yeni anayasa, ezici bir çoğunlukla onaylandı. Oy verenlerin yüzde 98’i referandumda “evet” dedi. Mısırlı liderler ve yabancı gözlemciler referandum sonucunu, ülkenin demokrasiye geçişinde büyük bir zafer olarak yorumlayıp methetti. Gerçekte, izlenen yol neredeyse hiç Jeffersoncu demokrasiye uymuyor. Referandumdan önce kolluk görevlileri “hayır” oyu verilmesi için duyurularda bulunan aktivistleri topladı, hatta bazen dayağa başvurdu. Muhalif Müslüman Kardeşler, referandumu boykot etti; neticede Müslüman Kardeşler’ in lideri Mursi geçen yaz ordu tarafından başbakanlık görevinden alınmıştı. Mısır halkının yüzde 40’ından daha azı, referandum için oy vermeye gitti; çünkü hem yeni anayasanın taslak oluşturma aşamasında hiçbir katkıları olmadı hem de bu anayasa ile askeri yönetim sonsuza kadar geri getirilmiş olacak. Ne yazık ki Mısır tek örnek değil. Geçen sene demokrasi adına son 20 yılın en kötü senesi oldu. İnsan Hakları ve demokratik eğilimler üzerine çalışmalar ile bilinen araştırma kuruluşu Freedom House’un yakın zamanda açıkladığına göre 2013, “Kazanımların elde edildiği ama ne yazık ki gerilemelerin yaşandığı” bir yıl oldu. Arap dünyasının diğer bölgelerinde de siyasal özgürleşmeye duyulan umutlar yıkıldı, özellikle Suriye ve Libya’da. Ayrıca 2014 de pek ümit verici gözükmüyor, hele ki Tayland, Bangladeş, Kamboçya, Türkiye, Ukrayna ve Brezilya’daki siyasi karışıklıklara bakılırsa. İşin tuhaf yanı, şiddet uygulayan hükümet liderlerinin Batı tipi seçim sistemini taklit etmeleri zekice bir taktik oldu. Batılı lider ve uzmanların 1990’ların başında tüm dünyada demokrasi çağının doğacağına dair öngörüleri, son yıllarda seçimle başa gelen diktatörlerin artması ile kuşku uyandırır oldu. Tersine, bazı faydacı liderler elindeki gücü kötüye kullanmak, yandaşlarını arttırmak ve muhalefeti yok etmek için halk oylamasının meşruiyetini kullandılar. Popülist söylem ve ekonomik ödül vaatleriyle kırsal kesimin ve düşük gelirli kesimin oylarını kazandılar. Sonuç olarak, Soğuk savaş döneminde otoriter liderleri defeden orta sınıf, şimdi seçimle başa gelen liderleri devirmek için protesto yapıyor; çünkü seçilen liderler orta sınıfın ekonomik çıkarlarını gözetmiyor. Evet, kentli kesim otokrat liderlerin gücü ellerinde toplamaları karşısında dehşete düşmüş ve tepki göstermişti; fakat yeni farkına vardıkları bir durum eski endişelerini yumuşattı: Sahip oldukları siyasal ve ekonomik güce kırsal kesim tarafından meydan okunuyor olması. Tayland’da durum son derece hassas gibi görünüyor; çünkü 2001’den 2006’ya kadar, askeri darbe ile düşürülene kadar başbakan ve şimdi sürgünde olan zengin iş adamı Thaksin, kırsaldaki Taylandlılar arasında çok popülerdi. Thaksin’in Thaksinite Puea Thai partisindeki kız kardeşi Yingluck ise 2011 yılındaki genel seçimde oyların çoğunu alarak başbakan oldu. 2011 seçimlerinden önce de Thaksinite Puea Thai partisi hükümetteydi ve seçimler için Yingluck pirinç yetiştiricilerine sübvansiyon verme gibi popülist politik vaatlerde bulundu. Gücünü ve parasını kullanan Shinawatra Ailesi, seçime dayalı demokratik sisteme uygun davranarak, seçimleri kazanarak demokratik kuruluşları yok etti ve hür fikirli sivil çalışanlardan oluşan bürokrasinin de altını oydu. Yingluck’un liderliğindeki hükümet partisinin, yakın zamanda Thaksin’in sürgününün sona ermesi için çıkartmak istediği af kanunu tasarısı, Bangkok’ta şiddetli protestolara ve kanlı siyasal krize sebep oldu. Ukrayna’da ekonomik ve siyasal gücünü geri elde etmek isteyen kentli orta sınıf hükümetlerine tepki gösterdi; fakat seçimleri kazanmak yerine, şiddet içeren protestolarla demokrasiyi sabote etmeyi tercih etiler. Mısır’da Kahire kenti sakinleri, Mursi’nin devrilmesini ve yönetimin askere geçmesini neşeyle karşıladılar. Suriye’de ise, Şam sakinleri Beşar Esad’ın, muhalif vatandaşlarına yönelik şiddetli saldırılarına açıkça destek çıktılar, hatta kimyasal saldırılara bile ses çıkarmadılar. fiamlıların asıl korkusu Esad’ın düşmesi durumunda yerine geçecek hükümetin, Sünni egemenliğinde radikal bir grup olması ve dini azınlıkların kötü muameleye maruz kalacakları düşüncesi. Her ne kadar hükümet seçimle başa gelse de… Öte yandan, ABD, AB ve Japonya’da kutuplaşmış, çıkmaza sürüklenmiş ve ortalamanın altında seyreden ekonomi gözlemlenirken, bunun yerine devlet eliyle kapitalizm ve otoriter politikalardan oluşan Çin modeli daha cazip gözükür oldu. Ulusal Tayvan Üniversitesi’nden siyasal bilimler profesörü Yun-han Chu, Çin’in ekonomik başarısını, Uzak Doğu’da otoriterizmin demokrasiye ciddi bir rakibi olmasına ba€lıyor. Çin’in baskıcı ama istikrarlı politikaları ve ekonomik büyüme hızı (Pekin Kararları), Tayland gibi ülkelerdeki elitlerin dikkatini çekti; çünkü bu ülkelerdeki demokrasi rüşvet ve karmaşayla dolu bir ekonomi ile birlikte siyasi sürtüşmelere sebep oldu. Çin kendi düşünce şeklini diğer gelişmekte olan ülkelerden her yıl 10 bin bürokratı mali yönetim ve sosyal hizmetler alanında eğiterek destekliyor. Bu eğitimlerde, Çin’in hayat standartlarını yükseltmedeki başarısı tanıtılıp, teşvik ediliyor. Endonezyalı Bilim adamı Ignatius Wibowo, Çin’in Güney Doğu Asya ülkeleri üzerindeki etkisini incelediği çalışmasından yola çıkarak, “Güneydoğu Asya ülkeleri kalkınma stratejilerini serbest piyasa ve demokrasi odaklı olmaktan yarı serbest piyasa ve liberal olmayan sisteme dönüştürdü” diyor. Demokrasideki gerileme küresel ekonomik faaliyetlerde kendini hissettirecektir. Küresel bazda ekonomik büyümenin sürdürülmesi açısından kritik önem taşıyan ve gelişmiş ekonomilerin ticaretine de katkı sağlayan; Brezilya, Türkiye, Hindistan, Filipinler ve Tayland gibi genç demokrasiler şimdi politik karmaşanın içine düştü. Daha da kötüsü, Ortadoğu’daki gelişime engel olan kısıtlamalar, otokratları geri getirdi. Bölgenin küresel genişleme için bir araç olması umutları yıkıldı; çünkü başa gelen otokratlar Mısır örneğinde olduğu gibi ekonominin devlet kontrolünde olmasını istiyor. Demokrasinin gerilemesi aynı zamanda bölgesel çatışmalara da sebep olabilir. Freedom House’un Başkanı David Kramer, “Çin ve Rusya gibi otoriter devletler komşu ülkeleri taciz etmekten ve yurtiçi baskıyı arttırmaktan çekinmiyor” diyor. Uzakdoğu’da ve Güneydoğu Asya’da demokrasinin debelendiği ve istikrarsızlığın arttığı ülkelerin çoğu, aynı zamanda tehlikeli siyasal çatlakların eşiğinde bulunuyor. Özetle, görünüşe bakılırsa demokrasi tüm dünyada otoriter rejimler için bir lütuf olmaya başladı. |
|||||