|
|||||
|
|||||
Global rekabet ortamı her geçen gün ağırlaşmakta, acımasızlaşmaktadır. Modern iletişim sistemlerindeki bitmez tükenmez gelişme ve değişim bu olanakları kullanmasını bilenlerin istedikleri bilgiye ulaşmalarını kolaylaştırmıştır. Ancak değişimin süratlenmesi, geçen yıl işe yarayan bir bilgi ya da metodu bugün işe yaramaz hale getirebilmektedir. Bu değişen ve rekabetçi ortama ayak uydurabilmek, mühendisin en önemli görevlerindendir. Türkiye’de iyi mühendis yetişiyor mu sorusuna büyük firma yöneticilerinin gözlüğüyle bakılınca görülmektedir ki bu kesim Türkiye’de kalifiye mühendis bulmada sıkıntı çekmemektedir. Ama Küçük ve Orta Ölçekli Sanayiciler açısından durumun pek de iç açıcı olmadığı söylenebilir. Esnek ve iş yaratma gücü yüksek KOBİ’lerin inovasyon konusundaki önemini de düşünürsek bu kesimin kalifiye mühendis bulmada çektikleri güçlüklerin ülke gelişmesine negatif etki yaptığını ileri sürebiliriz. Bu neden böyledir? Sorunun bir kısmı üniversite yönetiminin başarı anlayışından kaynaklanmaktadır diyebiliriz. Ülkemizde birçok üniversitenin mezun ettikleri talebelerin sayısıyla övündüğünü görmekteyiz. Oysa bir üniversitenin başarısı verdiği diploma adedi ile belli olamaz. Bir başka gözlem de bazı üniversitelerin aldıkları uluslararası birtakım idari standartlara uyduklarına dair belgeleri, başarılarının göstergesi olarak sunmaya çalıştıklarıdır. Evet, bu standartlara uymak iyi bir üniversite olabilmenin şartlarından biridir; ancak bu durum bahsi geçen üniversitede iyi eğitim yapıldığını göstermez. Mühendislik eğitiminin bazı üniversitelerimizde yönetimden kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle iyileştirilemediği de öne sürülmektedir. İyi bir Rektör ve Senato seçim sisteminin, iyi bir eğitim ortamı için gerekli bir ön şart olduğu unutulmamalıdır. İlk önce bilinmelidir ki sevilen iyi bir profesör, bir üniversite için gerekli iyi bir lider ve yönetici olmayabilir. İkinci sorun, demokratik seçimlerin zayıf noktası olan popülizm hastalığının bazı üniversite seçimlerine de bulaşmış olmasıdır. Bazı üniversite seçimlerinde adayların politik görüşlerinin beceri ve liyakatlerinin önüne geçtiği görüntüsünün de o üniversitelerde eğitimin gelişmesine yardımcı olamayacağı açıktır. Bir diğer problem, bazı üniversitelerimizde bulunan tıp fakülteleridir. Doğası gereği zenginleşmesi ve güçlenmesi kolay olan tıp bölümünün diğer fakülteler üzerindeki ağırlığı nedeniyle popüler tıp fakültesi profesörleri art arda rektörlük makamına oturmaktadırlar. Diğer fakülte profesörlerinin rektör seçilme şansları yok gibidir. Sonuç olarak, seçilen tıp profesörü rektörler iyi niyetle bu durumu dengelemeye çalışsalar da bu üniversitelerde mühendislik fakülteleri ve diğer fakülteler üvey evlat görüntüsünden kurtulamamaktadırlar. Üniversitelerde eğitimin kalitesinin genelde düşmesine neden olan bir diğer faktör de yargı ve yasama erklerinin üniversite yönetimine karışarak üniversite özerkliğine gölge düşürmeleridir. Son günlerde yargının bir üniversitede yapılmak istenen"Sözde Ermeni Soykırımının" tartışılacağı toplantının engellemiş olmasının ayıbını uzun süre taşıyacağız. Politikacıların popülist yaklaşımlarla üniversiteyi bitirememiş öğrencilere bitmez tükenmez sınav hakları vermeleri de, profesörlerin "mezun olamayacak" kapasitede buldukları öğrencileri mezun etmelerine ve dolayısıyla mezunların kalitesinin düşmesine, halkın üniversite mezunlarına olan güvenin azalmasına neden olmaktadır. Üniversite-sanayi işbirliğinin yeterli düzeye erişmemiş olması ve dolayısıyla üniversitelerin iş aleminin gerektirdiği elemanları yetiştiremiyor olması, hatta bazı üniversitelerin "bizim görevimiz iş alemine eleman yetiştirmek değildir" şeklindeki görüşleri, Türkiye’de mühendislik eğitiminin istenilen seviyeye gelmesine engel olmaktadır denilebilir. Sonuç olarak bugün Türkiye’deki bazı üniversitelerin mühendislik bölümleri, dünya standartlarına yakın eğitim verebilmektedirler denebilir. Ancak bu üniversitelerden mezun olan bir avuç iyi mühendis, ülkedeki iyi mühendis açığını kapamaktan uzaktır. Yabancı dil bilmeyen, yaratıcılığı, inovasyon becerisi, liderlik vasfı, sorumluluk alma kapasitesi olmayan, sadece temel mühendislik bilgileriyle donatılmış mühendislerin mesleklerinde ilerlemelerinin mümkün olmadığı, ülke kalkınmasına, refahın artmasına katkıda bulunamayacakları anlaşılmalıdır. |
|||||