|
|||||
|
|||||
Modern toplumda değişikliklere olumlu yanıt veren kişiler ve topluluklar değerlidir. Değişim hem istenen hem de korkulan bir süreçtir. Değişimin sonu yoktur. Bu sonsuzluk direnci getirir. Günlük yaşamda direnç, bazen iyi bazen kötü anlamlarda kullanılır. Direncin bu anlamını veren, kendisi değil direnilen şeydir. Değişim ise olumsuzluklar getirse de, ilerlemedir. Kötüye doğru olan gidişin adı gerilemedir. Gerileme ise değişim getirmez. Değişime uyum sağlama ayrı bir süreçtir.
Psikanalizdedirenç, bilinçdışının bilince gelmesini engelleme çabasıdır. Bu anlamda direnç, kendini korumadır. Sonuç olarak değişim süreci ile direnç birlikte olumluluğu doğurur. Bir yandan değişmeye çalışan birey, diğer yandan değişimi sağlayan sürece direnç gösterir. Direnç göstermeye görmezden gelme, yok sayma yetmez. Yetmedikçe kötüleme başlar. Kötülemenin doruk noktası değersizleştirmedir. Değersizleştirme, yetersiz, olumsuz, kötüleme ile gider. Ama tüm bunlar yeterli olmaz. Değersizleştirmenin tamamlanabilmesi için, yerine yüceltecek başka birşey koymak gerekir. Yerine konulan şey bir hayal değil, elle tutulur somut bir süreç olunca değersizleştirme tamamlanır. Bazen değersizleştirmenin karşıtı yüceltmedir. O denli yüceltilir ki ulaşılamaz, erişilemez, uygulanamaz hale gelir. Bu denli yüceltme başka anlamda değersizleştirme olup, direnci tamamlar. Sisteme ilişkin değişiklikler, sistemi oluşturan bireylerin dünyayı algılama ve yorumlama şekline bağlıdır. Değişimlere direncin kaynakları farklı olabilir. Direnci azaltma yöntemlerinin başında direncin kaynağını bilmek gelir. Direncin en önemli kaynaklarından biri gereksinimlerle değişim arasında oluşan tutarsızlıktır. Eğer değişim bireyin beklentileri ve çıkarlarıyla uyumsuzsa direnç gösterir. Bu uyumsuzluk kişisel ya da ekonomik beklentilerle olabileceği gibi, bireyin sosyal beklentileriyle de ilişkili olabilir. Bir başka önemli kaynak gücün tehdidir. Değişim, bireyin sahip olduğu ya da sahip olduğunu düşündüğü gücü tehdit edebilir. Gücünü kaybetme korkusu değişime direnç yaratır. Ve sahip olduğu gücü direnç için kullanır. Aslında gücün, yetkinin, hatta sahip olunanların kaybolmasına yol açacak kaynak, bireyin sahip olduğubilginin onları sürdürmeye yetmeyecek olasıdır. Yetersiz bilgi ve becerinin yol açacağı kayıpların korkusu direnci oluşturur. Tüm bunların dışında değişim belirsizlik demektir. Alışılmış düzen ve kurallar koruyucu, değişiklik ise korkutucu gelir. Toplumsal açıdan baktığımızda, bireysel ve grupsal etkilerin yanında işin içine sosyoloji girer. Değişim modelleri ile gerçekler arasındaki farklılık değişimi engelleyebilir. Taşradan kente göç eden ve eğitimi, planı olmayan gençlerin değişime uyum sağlayamamasının oluşturduğu direnç derindedir. Zaman zaman değişimle yakından ilgilenen ya da bire bir muhatap olanlar bu değişim kendini çok belirgin bir şekilde göstermeden bunun farkına varmazlar. Bu nedenle değişim sürecine katılmaz, uzak dururlar. Değişim gerçekleştikten sonra uyumda direnç gösterirler. Böyle zamanda direncin en yaygın dile gelişi, değişim sürecinden uzak tutuldukları ve değişimin doğru olmadığı şeklindedir. Çünkü, bazı durumlarda direnç aslında savunucudur. Kişiler, kendi avantajlarından vaz geçmek istemezler. Değişim başlatırken, gelişmemiş bir ülkenin gelişmiş bir ülkeyi model alması, gerçekçi olmayan beklentiler oluşturması açısından tehlikelidir. Ama diğer taraftan da ilham verici olabilir. Geçmiş bırakılıp net olmayan bir gelecekle karşılaşıldığında güçlü modeller ve kesin olan durumlara gerek duyulur. Değişimin tahammül edilebilir olması için bu değişimin radikal ve uyum sağlanabilir yanları arasında ilişki kurulabilecek çeşitli aşama ve bölümleri arasının net resimleri çizilebilmelidir. Dış faktörlere bağlı değişimler de gruplar yeni güç görüntüleri oluşturur. Partnerlerini farklı bir ışıkla görür ve ona göre davranırlar. Direnç genelde geri çekilme, enerji ve adaptasyon eksikliği olarak görülür. Aynı zamanda aktif bir savunma olarakta görülebilir. Direnç, psikososyal kavram olarak basittir. Oysa direnç bir grubun, diğer grubun dürtülerine karşı çıkmasıdır. Değişimin muhatapları iki belirsizlikle karşılaşır. Değişimi yönetenlerin niyet ve programları, değişimin getireceği riskler. Değişimi yönetenler için sadece riskler önemlidir. Etkiyle yüzleşme değişimi yönetenlere ilişkin yanlış imajlara neden olabilir. Planlar hakkında çıkarılan söylentilerin olumsuz etkisi yoğundur ve gruplaşmalar yaratarak, direnç oluşturur. Kişilerin bireysel özellikleri benzer şekilde değişime direnç geliştirir. Bazı insanlar değişime uyum için gerekli süreyi tolere edemezler. Çünkü uyum kısa sürede çok çalışma gerektirir. “Aşinalık rahatlığı besler”. Bunun anlamı insanların yeni bir uyaranla karşılaştıklarında, eski tepkileri aynı durumla başa çıkmada yetersiz kalır. Bu durumun yarattığı stres yeni uyaranla ilişkilendirilir. Kişi yeni uyaranı red eder. Ayrıca yeniliğe direnç gösteren insanların, yeniliğe ihtiyaçları daha azdır. Aynı zamanda yenilik daha fazla uyarılmayı gerektirdiğinden daha az uyarılmayı tercih edenler, yeniliğe direnç geliştirebilirler. İnsanların psikolojik yapıları dirençlerinin nedenlerini anlatabilir. Kontrolünü kaybetme korkusu, hele de kendi hayatı üzerindeki kontrolü kaybetme korkusu değişimi kabullenmeye engeldir. Dogmatik insanlar yeniliğe kapalıdır. Bu bilişsel katılık değişikliğe direnci getirir. Değişimle başedebilmek için psikolojik esneklik gerekir. Psikolojik esnekliğin eksikliği en önemli nedenlerdendir. Çünkü bu durum değişiklikle başetmeyi zorlaştırır. Direnci azaltmanın yolları, değişimlerin planlama süreçlerine daha çok katılım sağlamaktır. İçinde bulundukları değişimleri kabullenme daha kolay olur. Bir başka yol ise iletişimi güçlendirmektir. Değişim sürecinin her aşamasından haberdar etmek ve bilgilendirmek direnci azaltabilir. Bu aşamalar gerçekleştirilememişse direnç gösteren kişilere uyum aşamasında destek sağlanabilir. Son çare zor kullanmaktır ki onaylanan bir süreç değildir. Değişim öncelikle istemekle başlar, sonra etkin bir şekilde başlatmayı ve eyleme geçmeyi gerektirir. Bazı insanlar değişmeyi güçsüzlük saysalar da bu gerçeğin tam tersidir. Çünkü gelişmenin, olgunlaşmanın özü değişimdir. Bireysel değişikliklere gösterdiğimiz direnç, kendi gelişimimizi, olgunlaşmamızı ve sorunlarımızdan kurtulmamızı engeller. Bazen yardım arar ve değişmek istediğimizi söyleriz ama kendi değişimimize gösterdiğimiz direncin farkında bile değilizdir. Bu direnci sadece bir profesyonel değerlendirip, çözebilir. Direncimize bir grubu dahil ettiğimizde sorun büyür. Artık direnç gösterdiğimiz değişikliğin ötesinde korkularımız vardır. Değişim sürecinde bir katılımcı çok ön plana çıkarsa, diğerleri ona çok güvenme ya da şüpheci olma hatasına düşerler. Değişime direnç gösterenler gerçek niyetlerini gizliyorsa bu rahatsız edici bir etki yaratır. Ayrıca eğer bu sosyal etkileşim, pratik ve ideolojik kavramların anlaşmazlığı olarak sunulursa ve temeli olmayan direncin ya da duygusal ve düşmanca dürtülerin üzerine kurulursa, değişimin değeri düşürülebilir. Bu tür bir direnç sadece bireye, bireyin mensup olduğu gruba değil, topluma zarar veren bir dirence dönüşür. Değişim sürecinden etkilenecek ama değişim içeriği hakkında net bilgisi olmayanlar için, değişim hakkında bilgilenme iletişimle olur. İletişim tekniklerinin görevi, mümkün olduğunca yayılıp anlaşmazlıkları çözmek ve daha uyumlu sistemler oluşturmaktır. Buna rağmen anlaşmazlığın temeline inemezler. Bu aşamada direnci düşürmenin tek yolu, dirençlerini, temelsiz, duygusal ya da düşmanca dürtülerin üzerine kuranlara ulaşmak ve onların dirençlerinin özü ile yüzleşmelerini sağlamaktır. |
|||||