|
|||||
|
|||||
Bu ülke bizim, taşıyla toprağıyla, kuşuyla, böceğiyle, ağacı, çiçeğiyle bizim. Doğumuzda bulunan komşularımızdan Türkiye’ye gezmeye gelenleri, burada kalanları hiç izlediniz mi? Burada kendilerini ne kadar rahat hissediyorlar. İran’da, Irak’ta, Arabistan’da yaşamak ne kadar zor. Türk insanı bu rahatlığa alıştıktan sonra bir daha geri dönemez. Kimse kimsenin saçına, sakalına karışmıyor, toplum laikliği benimsemiş, Atatürk devrimleri oturmuş, bir daha geriye dönülemez! Bir de ekonomimiz daha dengeli olursa, büyük çoğunluğun refah düzeyi artarsa, bugünkü dinci-laik kargaşası daazalacaktır…
İnsanların tamamını aynı görüşle yönetemezsiniz, tabii ki karşı görüşte olanlar olacaktır. Ama bu karşı görüşte olmak demek, ülkenin bölünmesini istemek demek değildir. Bu insanın yaratılışında vardır. Türk toplumu da dayatmalara karşı daima kendinden beklenmeyen davranışlar sergilemiştir. Bir dönem seçtiği partiyi-lideri, ikinci dönem silmiştir. Toplumu yönetenlerin, parti liderlerinin halkın davranışlarını iyi okumaları gerekmektedir. Türk toplumu batı tarzı yaşamayı benimsemiştir. Tabii ki belirli bir kısmı doğuya bakacaktır, az biraz da fanatik olmayı seçecektir. Bütün dünyada bunlar vardır. Önemli olan bizim gibi düşünmeyenlerle beraber yaşamaya alışmamızdır. Yetmişli yıllarda sağcılar mitinglerinde ‘Komünistler Moskova’ya’ diye solcular da ‘Kahrolsun Amerika’ diye bağırırlardı. Bugün Rusya da da komünist yok, Amerika ile de Irak’ta komşu olduk. Bu ülkede sağcısıyla, solcusuyla , müslümanı, inanmayanı ile beraber yaşamayı öğrenmeliyiz. Gerçi halk bunu gayet güzel becermekte, fakat siyasetçiler devamlı kaşımaktadır. Her şeyden önemlisi ülke ekonomisi. Herkesin buna dikkat etmesi gerekmekte; özellikle siyasetçilerin ve devlet adamlarının! Dünyada yalnız değiliz, tek başımıza yaşamıyoruz. Uzakdoğu’daki bir parasal hareketin bize yansıması ekonomimizi olumsuz etkileyebiliyor. Dünyanın her yerinde yaşayan 4-5 milyon insanımız oralarda mülk alıyor, iş kuruyor, yanında o ülke insanlarınıçalıştırıyor. Ülkemiz giderek dünyanın büyük ekonomileri arasına giriyor. Bunları görerek, olaylara daha geniş bir perspektiften bakmamız gerekmekte. Yapılan mitinglerde halkımız benimsediği yaşam tarzını ve beğenmediklerini anlatmıştır. Ama bu yeterli değildir. Demokrasilerde görüşlerin seçimlere ve sandığa yansıması lazımdır. Yoksa sadece mitinge katılıp slogan söylemek yetmez. Mademki aile kadın, erkek ve çocuktan meydana geliyor ve bunlar birbirini anlayıp saygılı olurlarsa aile mutlu oluyor, ülke yönetimi de böyle olmalıdır. Mecliste kadınlar ve gençler daha çok sayıda olmalı, bu da siyasetçilerin insafına bırakılmamalıdır. Demokrasi uzlaşma rejimidir. Önce uzlaşmayı öğrenmeliyiz. Eğer uzlaşmayı öğrenirsek aynı görüşte beş parti olmaz. Bir şirketin yönetimi başarısız olursa şirket batar. Ama parti başkanlarına hiçbir şey olmamakta. Ömür boyu partinin başında milli muhalefet olarak kalmaktalar. Millet de bunları hiçbir zaman iktidar yapmamaktadır. Milletin tepkilerini iyi okumak, iktidara gelmenin yöntemlerini de öğrenmek gerekmektedir. 2002 seçimlerinde meclisten iki partili bir sonuç çıktı: Müslüman Demokratlar ve Cumhuriyetçiler. Müslüman Demokratlar meclisin büyük çoğunluğunu ele geçirdiler ve iktidar oldular. Sebebi Müslüman Demokratlar’ın tek çatı altında birleşmeleri ve Cumhuriyetçiler’in değişik partilere dağılması, birleşememeleriydi. Türkiye’nin seçmeninin % 35’inin oyu ile bu şekilde yönetilmesini istiyorsanız hiçbir mesele yok! Ama Türkiye’nin bugünkü yönetiminden memnun değilseniz, Türkiye’nin demokratikleşmesini, çağdaşlaşmasını ve en önemlisi ‘Önce Türk Milleti’ diyerek hakikaten kalkınmasını istiyorsanız burada bazı partilerin meclise girdikten sonraittifakları veya işbirliğini düşünmeleri lazım. Seçimden önce ittifakların bir kısmı yapıldı, bir kısmı çözüldü. İttifak yapıp meclise giren partilerin ciddi bir icraatçı koalisyon oluşturup, arkasından da yerel seçimlere hazırlık şeklinde yoğun çalışmalarına devam etmeleri gerekmekte. Anayasanın ana hükümlerinde, kalkınmacı bir politikada ‘Önce Türk Milleti’ diyebilecek bir hükümet gerekmekte Türkiye’ye. Ülkemizi refaha çıkarmanın yolu toplumla uzlaşmadan geçmektedir. Sivil Toplum Kuruluşları mitinglerde tek ses ve tek yürek olarak, birbirleriyle çatışmaya girmeden, birbirlerine üstünlük taslamadan tepkilerini gösterdiler. Milyonlarca insan yan yana ellerimizde Türk bayraklarıyla yürüdük. Şimdi sıra siyasi partilerde. Çatışmalara girmeden, üstünlük taslamadan, tek amaç için birleşerek, Meclis içinde uzlaşarak yapılması gerekeni artık yapmalılar. Başka Türkiye yok ! |
|||||