|
|||||
|
|||||
İnsan hakları ve demokrasi eksikliği, işsizlik, yatırımsızlık, üretimsizlik ve istikrarsızlık nedeniyle otuz yıl önce de yaşadığımız bu kısmetsiz ve verimsiz bir dönemin filmini hainler yeniden vizyona koydukları için mecburen tekrar izliyoruz. İçimizin acısı daha dinmeden, kanayan yaramız bir türlü kabuk tutmadan Güneydoğu Anadolu’muzda, nerede kalmıştık diyenlerin arzuları üzerine adeta “başa yeniden dönüyoruz”.
Güneydoğu illerimizde artan terör olayları bölge ekonomisini 1980 öncesi günlere tekrar götürüyor. Her gün baltalanan ticari ve sanayi hayat zaten kötü olan ekonomimizi artık iyice bitiriyor. Kepenklerin indirilmesi ve kapattırılması, iş dünyasını ve çok küçük de olsa bölgeye yatırım yapmak isteyen müteşebbis sermayeyi hemen ürkütmüş ve kaçırmıştır. Bölgenin kendi içinden yetiştirdiği işadamları son dönemlerde, sıkıntıdan, stresten “Psikolojik tedaviye ihtiyacımız var”, “Kamu dahil bütün bankalar krediyi kesti”, “Mali bilançodan çok imajımız zarar gördü”, “Sürekli kargaşa ve tank sesinden başka ses yok”, “Bölgeyi sıkıyönetim de, olağanüstü hal de olumsuz etkiler” deme noktasına geldilerse, otuz yıldır bir karış bile olumlu gelişme maalesef olmadı demektir. Otuz yıldır “...sorunları çözdük, çözmek üzereyiz...” diyerek bu milletin 200-250 milyar dolarını buhar edenler, bizlere yedirdiklerinin “yalancı dolma” olduğunu otuz yıl sonra da olsa artık anladığımızı bilmelidirler. Dün bizim kuşağımızı haince tuzağa düşürenler bugün çocuklarımızı da aynı tuzağa düşürüyorlar. Ortak aklın birlik ve beraberliğimizin çimentosu olmasını dilemek Türkiye’nin geleceği için artık romantik bir söylevden öteye geçemiyor! Yoksulluk ve yolsuzluk düzeninin yetiştirdiği kuşağın çocukları, eğitimsizlik, işsizlik, yoksulluk ve güvensizlik nedeniyle terörden başka birşey tanımadan büyüdüler. Bugün kontrol edilemeyen güç haline gelen bu gençlerin, mevcut ekonomik program ve şartlara, topluma isyan etmeyen uyumlu bireyler olmalarını beklemek artık hayaldir. Bir yerde yangın varken, bir başka yerde kan akarken... Bizlerin sağduyulu çağrılarımız, üç ayda bir yayınlanan ekonomik bir dergide sosu soğumuş spaghetti lezzeti gibi olduğunu da maalesef biliyoruz. Yugoslavya eski devlet başkanı Tito’nun söylediği gibi: “Bizim ülkemiz kristal cam küre gibi. Onu havada tutmak için üflememize, hepimizin nefesine ihtiyacı var.” Dileriz otuz yıldır büyük fedakârlıklarla düşürülmeyen küre düşüp kırılmaz. Fakat bizim nefesimiz de artık tükenmek üzere. Eğer bu kristal cam küre bir kere düşerse, herşey bölük pörçük, paramparça olur. Bunun da kimseye faydası olamaz. Global dünyaya ayak uydurabilmek için konu komşu, dost düşman herkesle birlikte olmaya özen gösterdiğimiz bir dönemde, kendi ev içi meselelerini çözümleyememek ve bunun yıllardır süren ağır faturası altında ezilmek bu milletin kaderi olmamalıdır. Türkiye artık “yalancı dolma” olmayan, tarihin tekerrür etmeyeceği çözümlerin bulunmasını beklemektedir. |
|||||