Bİ DÜŞÜNELİM Engür RUTKAY
TÜGİAD Genel Sekreteri
27 Dolar İle Neler Yapılır?
 
Bu, gerçek bir hikaye.
14 Eylül 2011 Çarşamba günü Amsterdam’da düzenlenen “Dünya’yı Değiştirmek” konulu Girişimciler Konferansı’nda, ben de dahil 600 katılımcının adeta nefes almadan dinlediği bir hikaye.
Aslında, şapkanızı masanın üstüne koyup, düşünmeniz, iyi anlamanız ve ailenizle, dostlarınızla, çalışanlarınızla, iş ortaklarınızla paylaşmanız gereken bir başarı hikayesi.
Yer, Bangladeş.
Nüfus, 150 Milyon. Kişi başına düşen milli gelir yaklaşık 400 Amerikan Doları.
Kahramanımız, o tarihlerde ülkenin tek üniversitesinin ekonomi bölümü başkanıdır.
Bir taraftan öğrencilerine - iyi bildiğini ve doğru olduğunu sandığı – Ekonomi dersleri verirken, diğer taraftan üniversitenin hemen yakınındaki köyde yaşayan fakir insanlara bakarak, “nasıl yapmalı da bu ülkede yoksulluğu azaltmalı?” sorusunu tekrar tekrar kendisine soran bir pasif idealist.
Bir gün kendisine şu soruyu sorar; “Neden köye gidip araştırmıyorsun?”
Köyde ilk görüştüğü kişi, SaŞye. Bambu’dan tabure yapıyor.
Kazandığı para günde iki cent!
Bambucuya toplam borcu 22 cent!
Kahramanımız bunu duyunca kulaklarına inanamaz.
“Acaba bu köyde bu durumda olan kaç kişi vardır?”
O ve birkaç öğrencisi köyde SaŞye benzeri toplam 42 insan tespit ederler.
Şimdi sıkı durun;
42 insanın aç kalmamak için ihtiyaç duyduğu toplam para 27 Amerikan Doları’dır.
Kahramanımızın aklına, tüm Dünya tarafından kabul gören ya da bize bu şekilde enjekte edildiği için bizim “kabullendiğimiz” pratik bir çözüm yolu gelir; Bankalar.
Birçok bankada farklı pozisyonlarda görevli onlarca profesyonel ile görüşür ancak bankalar parası olmayana, teminat gösteremeyene kredi veremeyeceklerini söyleyerek kapıları yüzüne kapatırlar.
Sonunda “B Planı”nı devreye sokar; “en iyisi ben ödeyeyim”.
Ve 27 Doları ihtiyaç sahiplerine öder.
İhtiyaçları karşılanan 42 ailenin buzdağının görünen kısmı olduğundan hareketle kahramanımız bir aksiyon planı hazırlar.
“Bankalar ne yapıyorsa, sen tam tersini yap!”
Bürokrasinin, evrak takibinin, teminatların, ipoteklerin ve kendi tabiriyle avukatların ve icra memurlarının olmadığı bir kredi sistemi. Fakirleri utandıran, kapıları yüzlerine kapatan değil, onlara güven veren ve borçlarına çok daha fazla sadık olmalarını sağlayan, fakirleri cesaretlendiren, onurlandıran bir sistem ve bu sistemi temel alacak bir banka.
Ve rüyası gerçek olur, “Fakirlerin Bankası, Grameen Bank”ı kurar.
1976 Yılında 42 kişiye 27 Dolar vererek, “fakirlere güven aşılayan” yolculuğuna başlar.
Ve hepimizin sık sık cümlelerinde kullandığı “MİKRO KREDİ” sistemini Dünya ile tanıştırır.
Bugün, Grameen Gurubu,
Yenilenebilir Enerji, Telekom başta olmak üzere iştirakleriyle, 1.500 Şubesiyle, 51.000 köyde, 4,4 milyon aileye toplam 4,7 milyar Amerikan doları kredi temin eden, hissedarlarının yüzde 90’ı fakir ailelerin direği girişimci anneler olan bir Kurum’dur.
O ise, ADIDAS’a “Fakirler” için 1,50 EURO satış Şyatlı lastik ayakkabı ürettiren, “gelişmiş ülkelerde bu sistem işlemez” diyenlere inat, New York Manhattan’da tıpa tıp aynı sisteme sahip bir banka kuran ve bu bankanın bir yılda 4 Şube açarak bir yıl içinde iki kat büyümesini sağlayan gerçek bir sosyal girişimcidir. O, Nobel Ödülü sahibi, Prof. Muhammed YUNUS’dur.