|
|||||
|
|||||
1952`de Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile başlayan, 1958`de Avrupa Ekonomik Topluluğu haline dönüşen ve 1 Kasım 1993`te Avrupa Birliği diye anılmaya başlayan oluşum önümüzdeki yıllarda daha derin bir kimlik bunalımına girebilir. Astrolojik açıdan şaşırmamak gerekir zira olgunlaşmayı, gerçekleri ve sorumlulukları açıklayan Satürn gezegeni Temmuz ayından itibaren Aslan burcuna, diğer bir deyişle, AB haritasında yükselen burca doğru ilerlemeye başladı. Yükselen burç bir ülke haritasında o ülkenin vatandaşlarını, kimliğini, vatandaşların genel tutumunu ve sağlığını açıklar. Şimdi AB için yeniden kimlikler üzerinde ciddi biçimde düşünme zamanı geliyor. Satürn ise depresif kılar, daraltır ve soğutur. 2007 ortalarına kadar bir krizle karşı karşıyayız Ancak Satürn AB`nin yükselen burcundan geçerken, Neptün de 2005-2007 arasında, alçalan burçtan geçiyor. Yükselen burcun karşısında, alçalan burç karşı tarafı, ortaklıkları, anlaşmaları, diplomasiyi, diğerini, aynı zamanda açık düşmanlıkları da açıklar. Neptün dağıtan, şaşırtan, karmaşaya ve belirsizliğe yol açanı, Satürn elle tutulur olanı, Neptün ise hayali ve sanal olanı açıklar. Tüm bunlar ne anlama geliyor? Satürn-Neptün karşıtlığı hayallerimizi, ideallerimizi yeniden gözden geçirme zorunluluğunu, hayal kırıklıklarını ve idealler yolundaki engelleri açıklar. Astrolojik göstergeler 2007 ortalarına kadar, Satürn-Neptün karşıtlığının çözülmeyeceğini anlatıyor. Ayrıca Satürn de kendi konumuna karşı duracağı için gerçek bir krizle karşı karşıyayız. Ülkemizin üyelik projesi 2013`ten sonra netleşecek Söz konusu karşıtlık aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini de şekillendirecek. AB`nin oldukça katı ve zor bir haritası var. 7`nci evde din noktası üzerinde duran Satürn, 10`uncu evde Boğa burcundaki Ay (halkın ekonomik güvene verdiği önemi açıklıyor) ve 4`üncü evdeki Mars / Pluto ile (Birliğin temelindeki paylaşım zorunlu çatışmaları getiriyor) sabit burçlarda T-kare adını verdiğimiz, astrolojide kronik problemlere ve mücadeleye işaret eden bir kalıp oluşturuyor. Şimdi sıkı durun zira ülkemizin Aslan burcundaki Neptün`ü ise bu T-karenin boş köşesini tamamlayarak, büyük kareye dönüştürüyor. Büyük kareler çözülmesi gereken büyük enerji çatışmalarını ve kilitlenmeleri açıklar. Kuşkusuz bu durumda, Türkiye`nin üyelik arzusu ve süregelen görüşmeler AB`nin kimlik bunalımında ister istemez önemli bir mücadeleyi de beraberinde getirecektir. Avrupa önemli bir dönüşüme giriyor. Satürn 2007 yılından sonra ancak 2013 yılında yeni bir dönemin başlangıcına işaret edecek ve şu anda girmekte olduğumuz dönemin sorunları ancak aşılmış olacak. Bu durumda, ülkemizin üyelik projesi 2013`ten sonra daha belirgin bir netlik kazanmaya başlayabilecek. DOĞAYA YAŞLI GELİP GENÇ GİTSEYDİK NASIL OLURDU? Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir... Belki deyaşamı tersteyaşamak daha güzel, hatta ilginçolurdu. Nasıl mı?Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar, torunlar hepsihazır. Arabayla sizi alıp evinize götürüyorlar. Bu yeni tip doğumda devlet ya da emeklilik sigortanız size hemen maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızıalıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev... Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün sizehoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz... Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karşınızda elpençe divan...Vücudunuzda da bazı hoşa giden gelişmeler ve hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade... Aman ne güzel günler başlıyor... Derken birgün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu aradaanne ve babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..." Keyfe bakar mısınız ? Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gülden bir dönem başlıyor. Derken anne ve babanız sizi okula, sağa sola götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık.... Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar... Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. Derken anneniz bir gün size meme verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtıdan uzak bir ortamda yaşıyorsunuz. Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyor ve hayata veda ediyorsunuz. TURİZM SEKTÖRÜNE ALTERNATİF BİR BAKIŞ: Turizm ve Turist. Turist adı üstünde, orayı burayı "tur"layan insan. Bu sektöre verilen ad da turizm. Biz de ise tanım ve işlev biraz değişik. Bize gelenler ise, "dur"ist... Çünkü bir yere gittikleri yok. Uçakla gelip, "her şey dahil" otele yerleşiyorlar, bir kuruş ekstra para harcamadan, sabahın köründen gecenin kör karanlığına kadar tıkınıyor, kulaklarından fışkıracak kadar içiyor, 7 günde 4 kilo alıyor ve gidiyorlar. Memlekette "tur"larken gördükleri tek yer, havaalanı ile otel arasındaki güzergâh. Türkiye dünya dil bilimine ve seyahat sektörüne yeni iki sözcük hediye ediyor: DURİST ve DURİZM. Kim ne derse desin, "her şey dahil" sistemi, dünyanın en güzel ülkesini "bedava"ya satmaktır... Siz bakmayın "turizm patladı" palavrasına... Esnaf kan ağlıyor. Evet, oteller hıncahınç dolu... Ama Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Çeşme, Antalya çarşıları sinek avlıyor... Paranın "babasını" yabancı tur şirketleri ve yabancı uçak şirketleri kazanıyor. "Bizim" bildiğimiz otellerin çoğunun işletmecisi "Alman..." Peki "yabancı" ülkelerde durum böyle değil mi? Değil... Elalem oteli sadece "yatak" olarak satıyor. "Her şey dahil" saçmalığı yok. Turist, çarşıya iniyor, taksiye biniyor, restorana oturuyor, hediyelik falan alıyor. Yani, o ülkeye para bırakıyor. Biz ise, bir yatak parasına "her şeyi" bedavaya veriyoruz... Bu mudur patlama? Deniyor ki, "20 milyon turist geliyor..." Kardeşim, turist sayısı maharet değil... O turistin ÜLKEYİ TANIMASI VE kaç para bıraktığı önemli... İşte size çarpıcı bir örnek: Paris`teki Eyfel Kulesi`ne yılda kaç kişi çıkıyor biliyor musunuz? 6 milyon kişi... Evet, 6 milyon... Adam bir tane demir yığını yapmış, 6 milyon kişi para ödeyip, çıkıyor. Sen, dünyanın en güzel coğrafyasını, binlerce kilometre uzunluğundaki koyları plajları açmışsın, 20 milyon kişi geliyor. Bu mudur çok? Diyecekler ki, "istihdam oluyor..." Yalan... Animatörler Rus. Aşçılar Alman. Resepsiyon Rus ve Alman. Kim Türk? Bahçıvan, garson, kat hizmetlisi... Onlar da geçici işçi... 3 ay çalıştırıyor, yaz bitince kapının önüne koyuyorlar. Bu mudur istihdam? Ve hepimizi yaralayan bir örnek... Marmariste şahane bir koy. Cennetten bir fotoğraf adeta, bakmaya kıyamıyorsun... Koyun ortasında "duba" var. Yüzüyorsun, üzerine çıkıp dinleniyorsun. Merak edip bakıyorsun: Avusturya malı... Bizim 3 tarafımız denizlerle çevrili, Ege, Akdeniz, Karadeniz. Kendimize ait denizimiz var, Marmara. Avusturya`da deniz yok. Adam duba yapıp, bize satmış... Duba dediğin, içi boş plastik bidon. Kenarında da 4 basamaklı bir merdiven var, alt tarafı... İçi |
|||||