|
|||||
|
|||||
Avrupa Birliği (AB) ve özellikle de Euro Bölgesi Yunanistan’ın girmiş olduğu kriz sonrasında oldukça zor zamanlar geçiriyor. Yunanistan’ın ardından Portekiz, İspanya ve İrlanda’nın İtalya ile birlikte benzer bir krize gireceği söylemlerine paralel olarak bu ülkelerin de kredi notlarında düşüşler gözlemlendi. AB birçok alanda olduğu gibi EURO bölgesine dahil bir ülkenin yardımına koşma konusunda da hemfikir veya tek yumruk olamadı. Dış politikada gösterdiği zaafı tamamen AB iç meselesi olan mali birlik içinde de gösterdi. Ancak işlerin kötüye doğru gidişi çığ gibi büyümeye başladığında başka çareleri olmadığının farkına varan üye devletleri Uluslararası Para Fonu (UPF-IMF) nun da yardımıyla Yunanistan’a destek olma konusunda mutabakata vardılar. Ancak Yunanistan’ın alacak olduğu kredileri düzenli olarak geri ödeyebilmesi imkansız gibi görünüyor, sadece işleyen faiz oranlarını ödese bile ana parayı ödeyebilmesi neredeyse imkansız olacak. Sonunda verilen kredilerin hibe yardımına dönüşmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak. AB’nin euro bölgesi krizi sonrasında büyük bir kredibilite kaybına uğradığı bir gerçek. Ancak bunun öncesinde de Lizbon Antlaşması’nın bu kadar uzun sürede onaylanabilmiş olması bir dağınıklık tablosu vermeye başlamıştı. Tüm AB üyesi ülkelerin sadece belli koşullar altında geçerli olmak üzere zor durumda kalan herhangi bir Euro-bölgesi ülkesine yardım edebilmelerini sağlayacak olan bir kontrol mekanizması kurulacak olması son derece önemli bir gelişmedir. 2010 yılında dünyanın en güçlü ve en yüksek innovasyona sahip bölgesi olmayı hedefleyen AB, bu hedefin çok gerisinde kalmıştır. Daha sonra gevşetilmiş bir Lizbon Antlaşması kabul edilinceye ve hedefler yakalanmaya çalışılıncaya kadar 2010 yılına varıldı. fiimdi 2010 hedeflerini takiben AB 2020 stratejisini geliştirdi. Bu stratejiye gore 2020 yılına kadar akıllı, sürdürülebilir ve içleyici bir büyüme hedefleniyor. Yaşanan ekonomik kriz AB’nin 2000 yılından beri elde ettiği kazanımlari alıp götürdü. Büyüme çok küçük ve işsizlik çok yüksek boyutlarda. Ve AB’nin önünde de Dünya’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi ciddi sorunları var. AB’nin önuüdeki sorunların başında globalleşme, kit kaynaklar, iklim değişikliği ve yaşlanan nüfus geliyor. AB bu sorunlarla başa çıkmayı ancak bir bütün olarak davranabilirse çözebilir, aksi takdirde Avrupa ülkelerini zor dönemler bekliyor olacaktı.2020 stratejisinde sosyal bir pazar ekonomisi öngörülüyor 21’inci yüzyıl için AB’de. Bu strateji ile yüksek istihdam, verimlilik artışı ve sosyal birleşme hedefleniyor. Bu hedeflere ulaşmak için güçlü bir pan-AB ekonomik idaresi gerekiyor. AB için en önemli nokta DE⁄İfiİM, yeşil ekonomiye geçiş ve inovasyon da bu değişimin iki kilit anahtarı. AB kendi içindeki ciddi sorunları çözmeye çalışırken, bir yandan da cok yavaş da olsa Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine devam ediyor. fiu ana kadar açılan 12 Fasıl: Bilim ve Araştırma (müzakerelere geçici olarak kapandı),Sermayenin Serbest Dolaşımı,fiirketler Hukuku,Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Vergilendirme,İstatistik,İşletme ve Sanayi Politikası,Trans-Avrupa fiebekeleri,Çevre,Tüketicinin ve Sağlığın Korunması veMali Kontrol. Bilindiği üzere Kıbrıs sorunu nedeniyle 8 başlık askıya alınmış durumda: Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal kalkınma, Balıkçılık, Taşımacılık Politikası, Gümrük Birliği ve Dış İlişkiler. Önümüzdeki dönemde teknik açılış kriterleri yerine getirilebildiği takdirde açılması mümkün olan 4 fasıl bulunmaktadır: Gıda Güvenliği Veterinerlik ve Bitki Sağlığı, Rekabet Politikası, Kamu Alımları, Sosyal Politika ve İstihdam. Halihazırda AB Komisyonu’nda 1, AB Konseyi’nde 7 fasıl görüşülmektedir. Ekonomik ve Parasal politika faslı ile Egitim ve Kültür faslı için müzakere pozisyonlarımız verilmiş ve müzakerelerin açılması beklenmektedir. Bizimle aynı zamanda müzakerelere başlayan Hırvatistan müzakere süresini hemen hemen tamamlamış durumda bulunmaktadır. Müzakerelerde ilerleme sağlanması açısından son derece önemli olan anayasa değişikliği ve reform paketinin mümkün olan en kısa sürede çıkarılması gerekmektedir. İşler uzadıkça sürüncemede kalma riski artmaktadır ve gerek iç kamuoyundan gerekse de AB hükümet ve/veya devlet başkanlarından Türkiye’nin tam üyeliğine karşı olumsuzluklar çıkmaktadır. Bu da süreci daha fazla baltalamaktadır. Dış politikada ciddi ve önemli adımlar atan Türkiye AB dışında Dünya’nın önemli kriz bölgelerinde arabuluculuk görevleri üstlenerek başarılara imza atmaya ve kendisinden bölgesel bir güç olarak sözettirmeye başlamıştır. Ancak burada dengeyi iyi tutmak ve AB tam üyeliğini ihmal etmemek gerekmektedir. Unutmamalıdır ki Türkiye’nin uluslararası saygınlığının bir bölümü de AB’ne tam üye olacak olan Müslüman, fakat laik ve çağdaş bir ülke olmasına bağlıdır. Bu bağlamda da ana muhalefet partisi CHP’deki değişimin Türk demokrasisinin işleyişine çok olumlu katkıları olacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu başkanlığında CHP daha sağlam ve daha ciddi bir ana muhalefet partisi olarak mecliste daha aktif olacaktır. Muhalefeti kuvvetli olan hükümetler de daha başarılı olmaktadırlar. Sonuç olarak rekabet her alanda önemli ve faydalıdır. Dergimizin 100’üncü sayısında memnuniyetimi ifade etmek istediğim bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır belki de hemen her yazımda vurguladığım TAM ÜYELIK HEDEF TARİHİ’nin belirlenmiş olmasından ve heryerde dile getiriliyor olmasından dolayı çok memnunum. Bilmeyenler için tarih 2014… |
|||||