|
|||
|
|||
Nereden nereye geldik? Koşar adım ilerleyen Türkiye, kuşkusuz ki artık bir fırsatlar ülkesidir. Birkaç yıl öncesine kadar, kriz korkusuyla Batı ülkelerine göçmek için elçilikler önünde kuyruklar oluşturan vatandaşlarımız, bugün Türkiye`ye yatırım için koşan yabancıları mutlulukla, gururla seyretmektedir.
Türkiye; artık gerçekleşen düşlerin, elle tutulabilir hale gelen hayallerin, gün kadar aydın ümitlerin ülkesidir.
İşte sizlere bir örnek vereyim…
Tam 15 yıldır "düş" olarak nitelendirilen Mavi Akım Projesi`ni resmi bir açılışla gerçeğe dönüştürdük. Samsun`da muhteşem bir törenle Mavi Akım`ın meşalesini yaktık.
Benimle birlikte açılış törenimize katılan
ve projeye desteklerini esirgemeyen değerli dostlarım Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın PUTIN ve İtalya Başbakanı Sayın BERLUSCONI`ye buradan bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.
Türkiye`yi bir enerji koridoru haline getirmek amacıyla attığımız adımlar devam edecektir.
Bu projenin Türkiye`ye çok büyük fırsatlar sunacağını ve çok başka kapılar açacağını özellikle ifade etmek istiyorum. Türkiye yakaladığı yeni vizyonla her alanda olduğu gibi enerji alanında da geleceğini şimdiden planlayan adımları atacak, dünyanın en önemli enerji koridorlarından biri olacaktır. Türkiye bunun için her türlü imkan ve potansiyele sahiptir. Yeter ki güven ve istikrar ortamını koruyalım. Şunu hepimizin çok iyi bilmesi lazım. Mavi Akım gibi nice proje, gelişen, büyüyen, kalkınan, vizyonunu geliştiren Türkiye`mizin ayak sesleri olarak tek tek hayata geçirilmektedir, geçirilecektir. Ekonomimize genel olarak baktığımızda, çok şükür, daha önceki hiçbir dönemle kıyaslanamayacak sağlam bir yapıya kavuştuğunu görüyoruz. Bütün göstergelerde, ekonominin bütün alanlarında, daha önce hiç görmediğimiz, hiç yaşamadığımız, tecrübe etmediğimiz sevinçleri, başarıları yaşıyoruz. Ekonomide elde ettiğimiz bu başarılar, öyle gelip geçici, saman alevi gibi bir parlayıp sonra da sönen başarılar değildir. Ayakları yere sağlam basan, zemini sağlam, temeli sağlam, duvarları, çatısı sağlam bir yapı inşa ediyoruz. "Bizim dönemimizde işler iyi gitsin de, bizden sonrası tufan" anlayışında değiliz, hiçbir zaman da olmadık. Günü kurtarmayı düşünmedik, mutlu ve müreffeh geleceğimizi inşa etmeyi hedefledik. Bütün azmimiz, bütün çabamız, bütün gayretimiz bunun içindir. 10 yıl sonrasını, 20 yıl sonrasını, 30 yıl sonrasını bugünden şekillendirmenin, sadece kendimiz için değil, çocuklarımız, torunlarımız için sağlam bir ekonomi kurmanın hesaplarını yapıyoruz. Bu hedefimiz doğrultusunda da çok önemli mesafeler katettik. Bakınız; bugün dünyanın saygın tüm kuruluşları, Türkiye ekonomisinden övgüyle söz etmektedirler. Küresel ekonomiyi yakından izleyen herkes, Türkiye ekonomisindeki bu başarıyı, bu istikrarı konuşmaktadır. İşte en son, Uluslararası Para Fonu`nun raporunda Türkiye ekonomisindeki başarı bir kez daha teyit edilmiştir. Onun hemen öncesinde, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan İlerleme Raporu`nda, Türkiye ekonomisinden yine övgüyle, takdirle söz edilmiştir. Bugüne kadar hazırlanan İlerleme Raporları’nda Türkiye ekonomisine ilişkin karamsar, olumsuz, umutsuz bir tablo çizilirken; son raporda tam tersine, iyimser, olumlu ve umut vadeden bir tablonun çizildiğini görmekteyiz. Son İlerleme Raporu`nda yer alan şu tespitlere özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. "Türkiye, son zamanlardaki istikrar ve reform alanlarında başarılarını sürdürdüğü müddetçe işleyen bir piyasa ekonomisi olarak kabul edilebilir. Türkiye istikrar politikasını güçlü bir şekilde sürdürdüğü ve yapısal reformlara doğru yeni kararlı adımlar attığı takdirde, orta vadede, AB içindeki rekabet baskısıyla başa çıkabilecektir. Sıkı ve ihtiyatlı politikalar sayesinde ekonomik büyüme güçlü kalmayı sürdürmüştür. Mali konsolidasyon devam etmiş, borç dinamiği iyileşmiş ve enflasyon daha da düşmüştür. Bütçenin şeffaflığı artmıştır. Sosyal güvenlik ve sağlık sistemlerindeki önemli değişiklikler devam etmektedir. Bankacılık sektöründe art arda gerçekleştirilen iyileştirmeler ve özelleştirmedeki ilerlemeler, Türkiye`nin iş ortamını, yatırım ortamını iyileştirmektedir. Küresel sermaye yatırımları artmıştır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yapılan bu değerlendirmeler, Türkiye ekonomisinin nereden nereye geldiğini görmek açısından çok önemlidir. Türkiye ekonomisi, krizlerin, belirsizliklerin, gel-gitlerin ardından bugün, bir Avrupa ekonomisi, bir dünya ekonomisi olma yolunda kararlı adımlarla ilerlemektedir. Türkiye artık o eski Türkiye değildir. Artık küresel ekonomiyle bütünleşen bir Türkiye vardır. Bunları niye söylüyorum? Çünkü biliyorum, bu sözleri duymaya, başarılarımızı paylaşmaya, moralimizi yükseltmeye hep birlikte ihtiyacımız var. Ne yazık ki Türkiye`miz, uzun yıllar boyunca bu başarılara hasret kalmıştır. Bütçe açıkları konusunda Maastricht kriteri şimdiden yakalanmış durumdadır. Borç yükünün gayri safi milli hasılaya oranında 2004 sonu itibariyle yüzde 63,4 oranını yakalamış durumdayız. İnşallah en kısa zamanda yüzde 60 oranına ulaşarak yeni bir Maastricht kriterini karşılamış olacağız. Yine enflasyonla mücadelemizi kararlılıkla devam ettirecek, bu yıl yüzde 8 hedefini inşallah kolaylıkla yakalayacağız. Önümüzdeki yıllarda da daha düşük seviyelere ulaşacağız. Her zaman belirttiğimiz gibi, bizim ekonomide hedefimiz, işsizliği azaltmak, yoksulluğu azaltmak, gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmaktır. Takdir edersiniz ki bunu para basarak, para dağıtarak yapma lüksüne sahip değiliz. O kolay bir yol olur. Eğer bu kolaycılığa tevessül edersek geçmişte olduğu gibi birkaç ay içinde yine enflasyonun yükseldiğini, yine faizlerin arttığını, yine büyümenin gerilediğini görürsünüz. Biz bunu yapmayacağız. Çünkü, kolay olanı herkes yapar. Aslolan zoru başarmaktır. Biz daha çok çalışacağız, daha fazla emek harcayacağız, yılmayacağız, dinlenmeyeceğiz, mutlaka ama mutlaka zoru başaracağız. Başarıyoruz. Bakınız biz göreve geldiğimizde iç borçlanmada faiz neydi? % 70 ama şu anda faiz ne %14 aradaki fark % 56 bir puanın bu ülkeye maliyeti nedir biliyor musunuz? Yaklaşık 1.5 katrilyonla 2 katrilyon arasında değiş-mektedir. 56 puanın şöyle bir ortalamasını aldığımız zaman yaklaşık burada 90 katrilyon gibi bir bedel Türkiye tarafından ödenecekti. Ama şu anda bu ülkemizin kasasında kalmıştır yani, bu hükümet ülkesine şu 3 sene içerisinde sadece faizdeki düşüşler sebebiyle 90 katrilyon kazandırmıştır. Bunu bir kenara koymak mümkün değil, bazıları diyor ki, “efendim şu anda vergiden elde edilen gelirler faizlerin ödenmesine bile yetmiyor” bunlar hesap bilmiyor. Bunlar yapılanları takip etmiyor. Bu biz göreve geldiğimiz zaman doğruydu. Biz göreve geldiğimiz zaman gerçekten toplanan vergi faiz ödemelerine bile yetmiyordu. Ama şu anda evet toplanan verginin % 41’ini faiz ödemelerine, bunun dışında kalanları ise tüm yatırım personel giderleri buralara harcıyoruz. Biz, yatırımların önünü açacağız, üretimin, ihracatın önünü açacağız. Böylece vatandaşımıza iş imkanları sunacak, evine ekmek götürmesi için fırsat sağlayacağız. İşte bu noktada, yerli yatırımlar kadar, uluslararası doğrudan yatırımlar da hayati önem arz etmektedir. Türkiye, ekonomide girdiği bu yeni rotayla birlikte artık uluslararası sermayenin cazibe merkezi haline gelmiştir. Küresel ölçekte arayış içinde olan uluslararası sermayenin Türkiye`yi üs edinmesi, burada yatırıma, üretime, istihdama, ihracata dönüşmesi son derece önemlidir. Türkiye, uluslararası yatırımlar açısından da artık dikkatleri üzerine çeken bir yükselen yıldız haline gelmiştir. Bütün bunlar takdir edersiniz ki kendi kendine olmuyor. Hükümet olduğumuz günden beri durmaksızın dünyanın her köşesine ziyaretlerde bulunuyor, bir yandan küresel sermayeyi Türkiye`de yatırım yapmaya çağırırken, bir yandan da yeni ticaret imkanları oluşturmaya çalışıyoruz. "Başbakan dış ziyaretler yapmasın; hep Ankara`da otursun" diyenler bu gerçeği bir türlü kavrayamıyorlar. Tü |
|||