|
|||||
|
|||||
Pre-modern, modern ve post-modern süreçleri hep birlikte yaşamak zorunda kalan Türkiye, uzun yıllar Batılılaşma veya modernleşmeyi kendine göre yaşamış, parlamentodan siyasi partilere kadar birçok kurumu kendine göre biçimlendirmiş, demokrasi, insan hakları, laiklik, piyasa, liberalizm, özgürlük gibi birçok kavramı da kendine göre anlamlandırmıştır. Bu bağlamda, ilericilik-gericilik, akıl-din-bilim, laiklik gibi konularda Türkiye’de bugün yaşadığımız tartışmalar, Batı toplumlarında çok önceleri tartışılıp, belirli bir sonuca ulaştırılmış konulardır. Türkiye dünyadaki gelişim hızına ayak uyduramadığından, sosyolojik gelişim sürecini de gelişmiş ülkeler paralelinde yaşayamamaktadır. Bunun sonucunda da, bugünün kavram ve ideolojilerini dünyada anlaşıldığı şekliyle değerlendirememektedir.
Bugün Türkiye’de "Avrupalı" olmanın ne anlama geldiğini, AB içinde yer almak için neden bir dizi kurala ve davranış biçimine uyum sağlamak gerektiğini anlamış olanlar ciddi bir azınlığı oluşturmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizde AB üyeliğinin, geçmişte Batılılaşma sürecinde yaşanan yanlış ve yetersiz değerlendirmelerle karşılaşmaması için, hem Avrupalılaşmayı iyi anlamak, hem de iç dinamiklerin daha gerçekçi çözümlemeler yaratması gerekmektedir. Bu nedenle, AB üyeliğini isterken, yalnız AB’ni değil, ondan da önemlisi Avrupalı olmayı anlamak gerekir. Bu anlamda, kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmamak, gelip geçtiğimiz her yeri ve kullandığımız her şeyi tekrar bulmak istediğimiz gibi bırakmak, kuyrukta beklemek, kopya çekmeden sınıf geçmek, trafikte kurallara uymak, haksızlık kimden gelirse gelsin karşı çıkıp iyilik kimden gelirse gelsin takdir etmek, verimlilik ve çalışkanlığa ödül vermek, başkasının hakkına saygı göstermek, özür dilemesini bilmek, ihtilaflarımızı bilek değil hukuk yoluyla çözmek, yanlış yapan siyasileri seçimlerde cezalandırmak, konuşmak kadar dinlemeyi öğrenmek acaba AB normları mıdır, yoksa insan olmanın olmazsa olmaz kural ve davranış biçimleri midir? Türkiye’nin AB süreci sonunda tam üyelik hedefi bu soruya vereceği cevaba bağlıdır. Türkiye AB tam üyelik sürecinde toplumsal yapısının yanı sıra toplumsal-kültürel yapısını da daha fazla sorgulamaya ihtiyaç duyacaktır. Bunun ötesinde, küreselleşmeye uyum ve AB ile ekonomik bütünleşmenin gereği ile AB’nin benimsediği siyasal, toplumsal ve ekonomik modelin gerekleri birbiriyle çelişecektir. Türkiye’nin önüne Avrupa toplum modeli gibi bir model konacak ve bu modele uyum göstermesi beklenecektir. Ancak, ülkemizin kendi yapısal yetersizliklerinin yanı sıra bugünkü küreselleşme baskısı nedeniyle de bu modeli hayata geçirmesi hiç kolay olmayacaktır. Örneğin, toplumsal ve siyasal standartların yükselmesi için devletin, toplumsal refah anlayışını benimsemesi ve bunun için ekonomi ve bölüşüm sorununa ciddi bir çözüm getirmesi gerekirken,küreselleşme ve neo-liberal politikalara uyum gereği ulusal ve sosyal politikalara ve piyasa dışındaki çözümlere imkan tanınmaması istenecektir. Ancak bu noktada, akılcı ve gerçekçi yaklaşımlarla ekonomik, toplumsal ve kültürel sorunların siyasete tahvil edilebilmesi ve sorunların çözümünde demokratik siyasetin etkin bir şekilde kullanılması Türkiye’ye sorun çözme açısından önemli bir güç katacaktır. Özetle, Türkiye geçmişte olduğu gibi kendine göre modeller ve anlayışlar icat etmez, tam aksine bugünün koşulları ve gereksinimleri ile geçmişten gelen deneyimlerini harmanlayabilirse, hem Avrupalılaşmaya, hem de sadece AB üyeliğine değil, kendine güvenen toplumsal ve bölgesel bir güç olmaya doğru yol alabilecektir. |
|||||