|
|||||
|
|||||
Elli yıllık müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri ile son dönemlerde ilişkilerimiz ciddi boyutta sıkıntı içinde. Geleneklerimiz itibariyle bu tip durumlara karşı duygusallıktan reaksiyonlarımız da tabi ki normal olmuyor.
Bizim müttefik anlayışımız “devamlı ve ebedi dostlukla” eşdeğerli fakat Batı’daki bu yaklaşım, menfaatlerin süresine ve stratejik olaylara bağlı olarak sürdürülüyor. Yakın tarihimizdeki şartların değişmiş bulunmasına bizim kültürümüzdeki coğrafyanın tahammülü ve toleransı Batı’nın mantık ölçüleriyle maalesef bağdaşmamaktadır. Bu sorunun çözülmesine ve çözümlenmesine(!) yeterli çabayı göstermeden kavuşabilmek de mümkün değildir. Ebedi dostluğun, ezeli rekabete dönüşmesini istemeyen toplumlar, asgari ortak noktaları zaman kaybetmeden keşfetmedikçe huzura ve barışa kavuşulamayacağını artık anlamalıdırlar. Dünün şartlarında tutku haline getirdiğimiz, bazen de tabulaştırdığımız Amerikan ilişkilerimiz “bizce, onların kendinden başkasını umursamaz politikaları ve barbar yaklaşımları nedeniyle, onlar da bizim bağnaz ve gelişmemiş kabul edilmemizden dolayı” karşılıklı olarak kırılganlık sürecine girmiştir. Diyaloğa ve konsensusa kapalı durmak, bugünkü dünyamızın en çağdışı hareketidir. Bunun hiçbir millete de yararı olmaz. Unutulmaması gereken nokta devamlı dostluk için “sulh reçetesine sarılmaktır”. İki-üç yıl önce Güneydoğu komşumuz oluyor diye davul zurna ile karşılamaya çalıştığımız müttefikimiz Amerika, şimdi en büyük düşmanımız haline geldiyse, bu tek taraflı bir değerlendirme olamaz (!) Bugün karşılıklı menfaatlerimiz sarsılmış ve tacize uğramıştır. Eğer diyaloğu sağlayamazsak tacizin sonu tecavüze kadar uzanacaktır. Kuzey Irak’ta yaşanan trajedi, sıcak temasla karşı karşıya gelmemizin her an sebebi olacak boyutlardadır. Umuyorum, gelecekte bunun bir macera olduğu geç de olsa anlaşılacaktır. Fakat gencecik insanlar, bu kıyametin boşu boşuna kurbanı olacaklardır. Gözyaşının da kimseye yararı yoktur. Unutulmaz acılar yegane mirasımız olarak kalacaktır. Çok geç olmadan, sağduyu ve aklıselim diyalogda buluşmalıdır. Aksi halde bu iletişim kopukluğunun ateşi bugün Kuzey Irak ile sınırlı kalmayacaktır. Arkasından Türkiye’nin, Nato-AB ve Birleşmiş Milletler topluluğundaki ilişkilerine de süratle sıçrayacaktır. Tabii bu uluslararası örgütlerde olacağız ve kalacağız diye de, hiç bir zaman kuzu gibi bir ulus olmamalıyız. Bu da önemli bir doğru, yine de “kabaramazsın kel Fatma” diye kızdırılan hindi ile, İngilizce’de aynı şekilde yazılıyoruz diye de çabucak doluşa gelmemeliyiz. Bizim içine düşürülmemizi bekledikleri batıklık yalnız Kuzey Irak ile sınırlı kalmayacaktır. Türkiye’ye kurulan bu kapanın ve tuzağın kurtuluş hedefi ülkemizin yakın tarihte yaşadığı tecrübelerde mevcuttur. Bizi, bize kızdırmakla bitmeyecek hatta bölge komşularımızı da bizlere karşı kışkırtacak tehlikelere ve oyunlara gelmemeyi becermek geleceğimizin yegane teminatıdır. |
|||||