|
|||||
|
|||||
Newsweek Türkiye Dergisi’nin 14 Mart 2010 tarihli sayısında, Greg Eastebrook’un “Sonic Boom” adlı kitabına yer verilerek, ekonomik iyileşmenin neden canımızı yakacağı konusu işlenmiştir. Bu ilginç yazıyı aşağıda siz değerli okurlarımızın dikkatle okumalarını tavsiye ediyorum.
Ses hızını aşan bir cismin çıkardığı patlama sesi gibi Sonik Patlama kapıda. Buna küreselleşme sebep olacak. Küreselleşme bizi deli etse de, her şey daha yeni başlıyor. 30 sene önce Çin`in Şenzen diye bir eyaleti yoktu, bugünse orada dokuz milyona yakın kişi yaşıyor; neredeyse New York kadar. Tek bir nesilde, gecekondulardan oluşan bir köy değerli bir kent merkezi oldu. Aynı zamanda, Los Angeles ve Long Beach`in toplamından da daha işlek, dünyanın en işlek dördüncü limanına dönüştü. Daha önce böylesine hareketli bir şehir böylesine çabuk inşa edilmemişti. 2008`de başlayan küresel durgunluk, Sonik Patlama`yı sessizleştirdiyse de; tarih gösterir ki, krizler sona erdiğinde öncesinde geçerli olan büyük eğilimler tekrar dirilir. Şenzen bu büyük eğilimlerden, büyüme, değişim ve daha önce eşi görülmemiş hızda dönüşümün temsilcisi. Verimlilikteki hızlı artış sayesinde dünyadaki ekonomik büyüme hızla toparlanacak. Bu toparlanma da refah düzeyini ve çoğu ülkedeki bir sürü insanın hayat standardını yükseltecek. Dünyada insanlar birbirleriyle eskisinden daha fazla ve daha hızlı iletişim kuracak. Bu da hem daha kaliteli ve daha makul fiyatlı ürünleri beraberinde getirecek hem de devletlerin birbirlerini daha da iyi anladıkları bir ortam yaratacak. Ancak aynı zamanda, uygun ekonomik ve sosyal trendler yeniden dirilirken son yılları şekillendiren pek çok sorun daha da kötüleşecek. İstihdamdaki istikrarsızlık, ekonomik güvensizlik, çalkantı hissi, işler iyi gibi görünürken bile kafamıza bir çekiç ineceği korkusu... Tüm bunlar o büyük eğilimin parçaları. Dünya ekonomileri bilgisayarlarla birbirine daha fazla bağlanırken iş stresi 7/24 duyulan bir korku haline gelecek. Sektörlerde sıkça gerçekleştirilen köklü değişiklikler belirsizlik hissini arttıracaktır. Ufuk hiç olmadığı kadar parlak ama biz o kadar da özel bir mutluluk duymayacağız. Başımızı döndüren bu zamanlarda kulağımıza küpe etmemiz gereken beş şey var: Köklü ekonomik değişim, iklim değişikliğiyle aynı zamanda gerçekleşecek. Her ikisinin de kendine özgü zorlukları var. İkisinin etkileri aynı anda ortaya çıkarak, tarihte sadece İkinci Dünya Savaşı`nda görülen türden büyük bir ekonomik sarsıntıya sebep olacak. Galip gelenlerin yüksek rakımlı bölgeler olması muhtemel. Rusya`nın Kuzey Kutup Dairesi`nin hemen altında Sibirya`da bulunan Yakutsk Bölgesi şu anda dünyanın en büyük tüylü mamut fosilleri müzesine sahip. Peki ya Sibirya ılıman düzlüklere dönüşürse? Donmuş kutup toprağının altında yattığına inanılan mineraller ve petrol, küresel emtia arzını arttırabilir. Bunun Rusya`nın ulusal zenginliğini nasıl arttıracağından bahsetmeye gerek bile yok. Teknolojik gelişmeler nedeniyle fabrikalara dayalı ekonomi neredeyse yok oldu. 15 sene önce Boeing, 737 tipi büyük yolcu uçağını 22 günde üretiyordu; bugünse 12 günde. Bu türden değişiklikler, üretim artarken bile, daha az fabrika tipi istihdam demek. Verim ve yeterlilik iyileştirildikçe, Çin`deki fabrika işleri Amerika`dakinden daha hızlı azalıyor. Yakında, -serbest ticaret olsun ya da olmasın- ekonomisi fabrika tipi imalata dayalı ülke kalmayacak. Daha yüksek verimlilik, sırasıyla öğretmenlere, sağlık sektörü çalışanlarına ve diğer benzeri işlerde çalışanlara daha fazla istihdam yaratacak toplum refahını getirecektir. Aslında azalan fabrika işleri dünyamız için daha hayırlı. Fakat eğer işinizi kaybettiyseniz bu sizin için bir teselli olmayacaktır. Üniversite gelecekteki ekonomi için petrolden daha değerli. Amerika ekonomi, askeri güç, yüksek sesli müzik gibi pek çok alanda dünyaya öncülük ediyor; ancak hiçbiri üniversitelerdeki liderliği kadar önemli değil. İyi bir üniversite eğitimi almış bir kişi, çalkantılı ekonomik dönemlerde hükümetten sübvansiyon istemek yerine kendi başının çaresine bakabilecek donanıma sahip olacağından, uzun vadede fazladan üniversitenin olmasının topluma maliyeti daha düşük olabilir. Batı toplumlarında, kadınların eğitim seviyesi ve kişisel özgürlükleri zaten erkeklerinkine eşit. Gelişmekte olan birçok ülke içinse bu ancak iki nesil sonra gerçekleşebilir. Tarih boyunca birçok kadının araştırma, mühendislik, iş-yönetim ve liderlik rollerine katkıları reddedildi. Bu değişince, dünyanın sorunlarına kafa yoran insanların sayısı ikiye katlanacak. Irak, Afganistan ve Darfur son 20 yılda dünyada görülen daha az savaş ve çatışma eğiliminin korkunç istisnaları. Şu anda bir insanın savaş nedeniyle (çatışma veya dolaylı nedenlerden) ölme ihtimali insanlık tarihinde en düşük düzeyde. Nükleer savaş başlıkları inşa edilmek yerine eldeki silahlar parçalara ayrılıyor; son çeyrek yüzyılda kişi başına küresel silah harcaması yüzde 40 azaldı. Bunun nedenlerinin bir kısmı ekonomik. Devletler topraktan çok pazar payı elde etmekle ilgileniyor. Bu iyi bir şey. Süper güçler arasında, şu anda ABD ve Çin arasında olduğu gibi evrim geçirerek gelişen bir başka ilişki olmadı. Dünyanın önde gelen iki gücü birbirlerine karşı silahlanmak yerine ekonomik üretime dair işbirliği yapıyor. Bu gelişmelerin pek çoğunun geniş kapsamlı olumlu neticeleri olacak. Ancak tüm bunlar bizim belirsizlik hissimizi daha da arttıracak. Geçen kriz döneminde ekonomik endişelerimizin artmasının bir nedeni Amerikan ekonomisinin başında kimse yokmuş gibi görünmesiydi. Aslında kimse de yok. Başkan ekonomiyi "yönetmiyor"; kimse yönetmiyor. Bir anlamda bu istikrar kaynağı. Ölümcül ekonomik hatalar yapabilecek bir kişi yok. 2008 sonbaharında, her gün değişen büyük ekonomik planlar ve acil durum teorileri konuşulurken, Demokrat ya da Cumhuriyetçi birbiriyle çelişen demeçler veren siyasilerden herhangi biri veya birileri ekonominin başında olsa idi,o kişi veya kişiler kesinlikle durumu gözle görülür bir biçimde daha da kötüleştirirlerdi. Ekonomiyi kimse yönetmediği için, ekonominin nereye doğru gittiğini kimse bilmiyor. Bu da her an her şey darmadağın olabilir hissinin somutlaşması demek. Bu olguyu daha önce yaşadık. Tarihimizde birçok kez toplum, ülkenin keskin bir düşüş döngüsüne girmek üzere olduğunu hissetti. Büyük bir olasılıkla bu gerçekleşmeyecektir ancak emin de olamayız. Bugün bu korku, çöküş kaygısı şeklinde beliriyor: Kaynakların tükeneceği ya da uluslararası bir kaos yaşanacağı ya da bugüne kadar düşünmediğimiz herhangi bir şeyin Batı tarzı yaşam biçimini alaşağı edeceği endişesi. İnsani meselelerin demirden leblebiye benzer yanını aklınızda tutun; daima eskilerin yerini alacak yeni problemler ortaya çıkacaktır. Ekonomik darboğazın bittiğini ve üretken verimlilik ve refahın filizlendiğini varsayalım. Muhtemelen arzu edilen bu neticeleri yaratan aynı güçler, ekonomik çalkantının daha sıklaşmasına da neden olacak. İş kaygısı bitmek bilmeyecek. Şöhret saçmalığı, politik zırvalar, hedef odaklı reklâmcılık, çığlık atma ve bağırma üslubu, doğanın üzerini çimentoyla kaplamak... Hepsi daha da kötüye gidecek. Zaten kapitalizmin en büyük kusuru ve Amerikan toplumunun en az çekici özelliklerinden olan "kazanan her şeyi alır" tarzındaki refahın en tepede birikmesi Batı`da daha da kötüleşirken yeni özgürleşmiş toplumlara da bulaşacak. Üstelik dünyanın herhangi bir yerinde ters giden ufacık bir şey bile bizi korkutacak. Pakistan`daki bir patlamanın ya da Malezya`dan Orta Batı Amerika`ya kafa tutan yeni bir ürünün çıkmasını sadece birkaç dakika içinde televizyondan izleyebiliyoruz. Olağanüstü ile endişe verici durumlar birbirine karışacak ve bununla yaşamak zorunda kalacağız. İşler ne kadar çılgın ve karmaşık bir hal alırsa alsın, dünya her geçen yılda muhtemelen geçmişte olduğundan daha iyi bir yer olacak. Karmaşık, gürültülü, öngörülemez, stres dolu, özgür, vadeden, aydın ve bilgi dolu bir gelecek bizi bekliyor. Bu sonik bir patlama olacak. Kulakları |
|||||