|
|||||
|
|||||
Büyük bir üniversite anfisinde, bir profesör, Einstein’a atıfta bulunuyordu. “En nihayetinde dünya otomatik bir portakal değil. Einstein’da kainatın işleyişini, tek bir formüle sığdırabilme hayalini, hayatını buna adamasına rağmen gerçekleştiremeyince bunu anlamıştır” dedi. Einstein’ı bilmem ama ondan sonra bilim dünyası da bu mesajı almış gibiydi. Heisenberg ve birçok bilimadamı, yeni fizik akımıyla, bir büyük formülle herşeyi açıklama hayalinden vazgeçti. Bunun zorluğu ve hatta imkansızlığını kabul ederek, elektron düzeyinde küçük bilim sorularına cevap arama arzularına, bilime de böyle tarihi bir kesit içinde bakınca oldukça anlaşılabilir hale geliyor. Bir başka deyişle, sütten ağzı yanan bilimadamları, yoğurdu üfleyerek yiyordu. O sihirli, herşeyin cevabını içinde barındıran formüle ulaşamayan Einstein’ın kaderini paylaşmamak, ulaşılabilir hedeflerle ilerlemek istiyorlardı. Bugün mikro bilimin, nanoteknolojinin ulaştığı yere bakınca Einstein sonrası o akımın peşinden giden birçok bilimadamı kendi amaçlarına ulaşmıştır diyebiliriz. Bazıları tümevarım yöntemiyle, o küçük parçaları birleştirerek sihirli formüle ulaşacağına inanıyordu. Bazılarınınsa öyle bir kaygısı bile yoktu. Tümevarım da, tümdengelimde, işlerliği kanıtlanmış yöntemler. Ama sorun, bir tümün içinde yeraldığının ayrımına bile varamayanlarda. Bilimadamı olmadığımdan yapılan hiçbir keşifi, bulunan hiçbir formulü teknik düzeyde eleştirmeye yeltenmem. Bilimi de, hayatın başka alanlarını da içine alarak, en çok da bireyi inceleyerek; kişi bilimadamı olsa da, sokaktaki Ahmet Efendi olsa da katettikleri, ya da katetmeye çalıştıkları yolun, kimi nereye götürdüğünün farkındalar mı, bu yazıyla bu soruları uyandırmak isterim sadece. Biz bütünü anlamaya yeltenebilir, belki işleyişini bir formüle sığdıramayabiliriz, belki insanoğlu olarak kapasitemiz de buna izin vermeyecektir, ama bir bütünün varlığını düşünmemek insanı yanılgıya düşürür. Kendi dehlizlerimizde, sadece kendimize faydalı olarak, bütünün menfaatine olacak tüm doğruları unutarak hareket etmek ancak kötülük doğurur. Felsefe ve yeni fizik kuramını güzelce birleştirmiş “Dancing Wu Li Masters” kitabında, evrenin aslında bireyin ta kendisi olduğu defalarca tekrarlanır. Senin dehlizinde senin için iyi gibi görünen, bütüne iyi değilse sana da değildir arkadaş. Çok öğreti, çok din, çok inanış bunun altını çizer; ne ekersen onu biçersin. Bazı fizikçilerin dünyayı açıklamaya çalıştığının düşünüldüğünü, oysa ancak Dancing Wu Li Master`larının dünyayı açıklamak değil, dünyayla dansetmekte olduğundan sözeder. Orada da hepimiz için çalınan ortak müziğe kulaklarını tıkamasalar keşke demeden edemiyorum. Çevremizde olup bitenlere bakınca, tümevarım gözlüklerimizi takarak ulaşılabilir hedefler koymak ne kadar önemli ise, hedefler ulaşılabilir olsun diye at gözlüğü takıp, küçük su birikintilerinde oynayıp, okyanusun varlığını düşüncelerinden bile silmek gafletine düşmemek de o denli önemlidir. Einstein, insanlığa arzu ettiği sihirli formülü miras bırakamamış olsa da, bütün düşüncesinden kopmayarak, bugüne güzel bir öğretiyi miras bırakmıştır bence. Biz, yani insanlık, bütüne bakmayı biraz kaybettikmi ne dersiniz? Mikro düzeyde hayatımızda ciddi bulgularımız oldu belki, belki tali yollarımız üzerinde geliştirdiğimiz üstün becerilerimiz de vardır. Bu bulgular ve becerilerin hayatımıza, varlığımızın bütününe, dünyaya, insanlığa nasıl etki edeceğini düşünmek, günümüzde insanlığın bir alışkanlığımıdır sizce? Bence kesinlikle tümevarım fikrinden kopmuş, neyi niye yaptığını pek de sorgulamayan bir kalabalığız yeryüzünde. Fritz Baudisch, antiseptik kağıttan oluşan, içkiye bıyık batmasını önleyen bir cihaz yapmış, patentini bile almış. Hayatını adamış bu çalışmaya. Landfill Prize (Atık Ödülü) isimli bilimsel yarışmayı takip ederseniz, bunun gibi yüzlerce hayatın neye adandığını şaşkınlıkla incelemek mümkün. Bunları okuyunca, yeni fizikle ilerleyen birçok araştırma konusunu okuyunca; itiraf etmeliyim ki, içim bana sesleniyor, ve diyorki, “bilimadamının da Einstein türündeki makbul”. ‹flah olmaz bir romantik olmasına rağmen, büyük resmi hiç aklından çıkarmamış olanı. “Landfill” ödülüne aday gösterilmiş tüm bilimadamları bir yana toplansa, tüm hayatını koyun güderek geçiren çobanın bütün içindeki yerini dolduramazlar diyor içimdeki anarşik ses. Bu bütünlük düşüncesini bireye uygularsanız, fazlaca özeleştiri yada bizim dışımızdaki bireyleri içsel kritik edebilme malzemesi doğacaktır. Mikro düzeyde derinleşmiş başarılara ilerleyen bir sürü insan, bütün düşüncesinden kopuyor, belki fiziğini, belki ruhunu ihmal ediyor ya da yok gibi davranıyor. Aklımız bu hayattaki ekonomi boyutumuz desek, beden ise bu hayattaki, çevre, ekoloji boyutu desek, ruhumuz ise sosyoloji boyutumuz desek; sosyoloji, ekonomi ve çevreyi her denklemimize almadan bir arpa boyu yol gidemeyiz. ‹leri gitmeye hacet yok, gerilemeden durabilmek bile harika bir başlangıç hedefi olabilir. Bütüne fayda sağlayacakmı sorusunu sormadan yaptığımız herşeyde; kendi bütünümüzü eksikleştirip, ruhumuz ya da aklımızı ya da bedenimizi gittiğimiz yerden daha geride bıraktığımızda, hayat bize bunun hesabını sorar, sormuştur her birinize de eminim. Nice olimpik sporcu var; ulaşmak istedikleri yere varamadıklarında, hayatları tepetaklak olan...... O yolculukta, vücutlarına gösterdiği odağı, zihin ve ruhlarına da gösteremedikleri için, kariyerleri son bulduğunda hayatları da bitmiş hisseden. Nice iş adamı var, ulaşmak istedikleri yere ulaşamadıklarında hayatlarına son veren, ya da ulaştıklarında sağlıklarını kaybeden; nice insan var, ulaşmak istedikleri yerde ruhları askıda kalmış, yeryüzünde endamı görünen ama varlığı bir türlü inemeyen.... Nice bilimsel keşif var, büyük resimde bilinmesi ve bilinmemesi, bir formüle sığdırılabilmiş olması ya da olmaması ile insanlığın geleceğine, büyük resme büyük bir katkı sağlamamış olan. Nice 9-5 mesaisi var, bu işin benim maaşım dışında yarattığı bir katma değer varmı diye sorulmadan yapılan, dahada ötesinde, bu yaptığım iş kimlerin hayatına zarar veriyor diye sorulmadan yapılan. Bilimsel atık ödülleri vs gibi, mizahi örneklerden daha da büyük, daha da çirkin örnekler sunuyor kainat bize. Hepimizin farkında olduğu ve en kötüsü de bu örnekleri üretenlerin de farkında olduğu kötü örneklerimiz pek çok. Kimyasal bir ilacın, çevreye zararı, insana uzun vadedeki, korkunç yan etkileri kanıtlanmış olsa bile piyasadan toplatılamıyor ya da onlarca yıl süren bir süreç olabiliyor bu. Bu ilacı yaratan, üreten, satan, hastasına reçete içinde yazan, satışına onay veren, Büyük resme çıkarları doğrultusunda bakmayan ama bütünün de farkında olan, bir sürü birey ve onların kollektif hareketinden oluşmuş ahlaksız ve çetrefil bütünden sapmalara hergün acınası şekilde şahit oluyor bu dünya. O kollektif bütünden sapmaların içindeki örnekler ilaç ve silah endüstrileri gibi endüstrilerle sınırlı değil, gıda endüstrisini bile maskaraya çevirmiş durumda. ‹şte bu kasıtlı ve çirkin tümevarım hastalıklarına da bir tümdengelim önerim var. Büyük resmimiz, insanlığın iyilik ve doğruluğu olduğu sürece, bu bütünden yola çıkıp, bireysel işlerimize, düşüncelerimize bunu uygulamak. Bu insanlık hastalığına, her nefesden önce sorulacak küçücük bir soru yazıyorum: “ Bu yaptığım işin, bu söylediğim sözün, aklımdan geçen düşüncenin büyük resimde yeri var mı? “ |
|||||