AB PANORAMA Dr. Cengiz AKTAR
Bahçeşehir Üniversitesi AB Merkezi Başkanı ve Vatan Yazarı
Filistin meselesini doğru okumak
 
Batı`da algılandığı gibi AK parti hükümeti Türkiye`nin yüzünü doğuya çevirmiyor, biz zaten doğudayız. Müslümanlaşmıyoruz da, zaten çoğumuz Müslüman. Çok oyunculu dünyada Türkiye`nin Filistin meselesiyle en üst düzeyde ilgilenmesi önemli. Eskiden böyle değildi. Ama meseleyi doğru okumak da önemli. Mesela Filistinliler Doğu Kudüs nüfusunun %60`ını oluşturuyor. Buna rağmen İsrail hükümeti Filistinliler’e Doğu Kudüs toprağının sadece %12`si oranında bina izni veriyor. Sonuçta Doğu Kudüs`te yaşayan takriben 60.000 Filistinli İsrail hükümeti tarafından gayrikanunî ilân edilmiş evlerde yaşıyor. Yıllardır süren bu sorun Netanyahu hükümetinin işbaşına gelmesiyle ayyuka çıktı. Mahmud Abbas yönetiminin şiddetle karşı olduğu bu emri vaki, arabuluculuk çalışmalarına zarar veriyor ve Obama idaresi ile AB`nin İsrail`le olan ilişkilerini sarsıyor.

Filistin meselesi eskiden Türkiye`de dünyanın her yerinde olduğu gibi sol aktivizmin tekelindeydi. Zamanla ve Hamas`ın etkisiyle mesele tüm diğer tonlarından arındırıldı, Müslümanlık-Musevîlik arası çatışma boyutuna indirgendi. Bugün başta hükümet, Türkiye`deki yaygın kanaat, Filistin meselesinin Gazze`de çok zor şartlarda yaşayan tamamı Müslüman Filistinliler’in sorunundan ibaret olduğu ve eğer Filistin davasına sahip çıkılacaksa bunun Hamas`ı kayıtsız şartsız desteklemek anlamına geldiği. Filistinli Arapların Müslümanlardan ibaret olmadığını, Filistinlerin topyekün Hamas taraftarı olmadığını, aksine Hamas`ın Filistin Kurtuluş Örgütü`ne hiçbir şekilde tahammülü olmadığını bilen kaç kişi? Dünyanın başındaki en büyük belaların başında gelen Filistin-İsrail sorununu böylesine basite indirgerseniz bugün olduğu gibi kaş yapayım derken sürekli göz çıkarırsınız.

İnsanî müdahale zor zanaattir
Türkiye`nin uluslararası insanî müdahale ve yardım operasyonlarında dişe dokunur bir müktesebatı yok. Bunun ekonomik ve yapısal nedenleri var. Kendine ekmek yetiştiremeyen bir toplum ve devletten dışarıya yardım etmesi beklenemezdi. Dernek ve vakıfların yurtdışı operasyonları da kanunen hiç kolay değildi. Son on yılda işler değişti. Türkiye TİKA ve sivil kuruluşlarıyla epey bir iş yapıyor. Ama bu arada tekerleği yeniden keşfediyor.

İnsani müdahale ve yardım operasyonları dünyada BM`nin uzman kuruluşları, AB`nin İnsanî Yardım Bürosu (ECHO), Uluslararası Kızılhaç Örgütü, ulusal Kızılay ve Kızılhaç örgütleri ve hükümetdışı kuruluşlar tarafından yapılır. Dünya üzerinde 300.000 civarı insanî yardım çalışanı var. Operasyonlarda hükümetler sivilleri kah kullanır kâh manipüle eder kah bertaraf etmeye çalışır. Ama İHH-AKP hükümeti ilişkisinde olduğu gibi kendisini sivil girişim tarafından manipüle ettirmeye heveskâr bir hükümet literatürde yok.

BM, 2003`te Bağdat bürosuna yapılan ve 22 çalışanının öldüğü saldırı günü 19 Ağustos`u geçen yıl Dünya İnsaniyetperver Günü (World Humanitarian Day) ilan etti. Yardım çalışanlarına yapılan saldırıların çetelesini tutan Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü (Overseas Development Institute) verilerine göre 1997-2008 arasındaki toplam 1618 saldırı 711 ölümle sonuçlanmış. 2009`daki ölü sayısı 96. En tehlikeli yer Başbakan`ın `burada soykırım filan yok` dediği ve yardım çalışanlarına hükümet tarafından en kötü muamelenin yapıldığı Sudan. Filistin toprakları da ceberutlukta aşağı kalmaz. Yıllarca bu işlerle uğraşmış birisi olarak insanî yardımın turistik gezi olmadığına sizi temin ederim.

1997`den bu yana öldürülen silahsız 807 yardım gönüllüsü dünyanın değişik ülkeleri vatandaşıydılar. Uyruğu oldukları devletler, kimi zaman `tarihlerinde ilk kez yabancı bir devlet askeri vatandaşlarını katletmişken` bunu kendilerine savaş ilân edilmiş olarak algılamadı, hukuku kullandı.