|
|||||
|
|||||
Demokrasi ile yönetilen bir ülkede siyaseti, ülkeyi yönetme sahnesi olarak algıladığınızda, bu sahnede rol alacak aktörlerden birinin iktidar yani yöneten, diğerinin ise karşıtı (muhalifi) veya karşıtları (muhalifleri) yani denetleyen veya denetleyenler olmalıdır. Böyle bir oyunun olmazsa olmaz şartı siyasi aktörlerdir, yani iktidar ve karşıtı veya karşıtları. İktidar kurguladığı programı uygulayarak, ülkeyi nereye götürmek istiyorsa oraya götürmeye çalışır, karşıtı veya karşıtları da bu programı denetleyerek olumlu yanlarına katılır, olumsuz yanlarına da toplum adına, karşı çıkarlar. Her iki siyasi aktör de rollerini toplumla birlikte ve bütünleşerek oynamaya çalışırlar, demokrasinin vazgeçilemez unsurları olarak.
Küçük bir teatral girişten sonra, ülkemize dönelim ve sahnedeki aktörlerimizi ve oynadıkları rolleri, geleceğimizin ne olabileceği adına biraz daha yakından görmeye çalışalım ne dersiniz? İktidar, yani ülkemizi yöneten ve bu yönetimiyle toplumumuzu 21. yüzyıla taşıma iddaasında olan kadro, kendi felsefesi doğrultusunda, yaşamı algılayış vebakış biçimiyle uygun bir tarzda yürütmeye çalışmaktadır. Bunu uygularken, bazen toplumla uyum içerisindeymiş gibi görünüp, bazen de toplumun bir kesiminin karşısına geçerek onu gereksiz gerip, elde etmek istediği sonuç için sondajlar yapmaktadır kendince. Bir ileri iki geri yürüyüş temposuyla, programını uygulamaya çalışmaktadır. Elindeki yönetim gücü nedeniyle, geleceği toplumla paylaşma gibi gereksiz bilgi alışverişine gereksinme duymamaktadır.!!"Ben yaptım oldu" mantığı ağır basmaktadır onun için. İktidar olduğu ve dilediğini yapabilme şansını yakaladığı için örneğin; meclis iç tüzüğünü değiştirerek, karşıtlarını (muhaliflerini) susturup, dikensiz gül bahçesi yaratmak istemesi üzerine, meclisi terk eden karşıtına; "terk ederseniz edin, gelseniz de gelmeseniz de meclis çalışır" diyebilmektedir. Hatta "AB" Türkiye’nin yol haritasında ekonomi, hukuk, sosyal bir dizi ders konusu yanında siyasal olarak da "seçim barajının %10 oranından aşağı çekilmesi hakkında" ödev verdiği halde diğerlerini topluma sunan yönetici iktidar tarafı, seçim barajının indirilmesinin lafını bile etmeyebilmektedir. Dahası, seçim meydanlarında topluma verdiği "millet vekili dokunulmazlığı", batıdaki düzeye göre yeniden değiştirilecektir sözünü, milletin gözünün içine baka baka yerine getirmemekte inat edebilmektedir. Hatta özelleştirme konusunda "ön yeterlik" verilen şirketlerle ilgili eleştiri getiren genel müdürlere "sen maaşlı adamsın özelleştirmeye engel mi olacaksın" tarzında kabadayı vari, siyasi etiğe uygun olmayan bir tarzda sindirme politikası uygulayabilmektedir. Bütün bu tavırların yanında, gelecek ile ilgili olmak üzere toplumla paylaşılan herhangi bir düşünce görülmemektedir. Günü birlik davranışlar ve tesadüflerle yürüyüp gitmekteyiz. Toplum PKK terörü nedeniyle gerilmekte, neredeyse her il ve ilçe de, şehit cenazeleri günlük merasim biçimini almış durumda. Kıbrıs, cari açık, zam, yoksulluk, işsizlik, özelleştirme, adalet, sağlık, eğitim, yerel kalkınma ve daha bir sürü konu, sorunlar yumağı olarak önümüzde durmaktadır. Bütün bunlara karşın; karşıtlarda ne var ne yok diye baktığımızda, daha da içler acısı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Bunca olumsuzluk yaşanırken, iktidara talip olduğunu söyleyen karşıtların hiç bir hazırlığının bulunmadığını ve böyle bir düşünce ve çabalarının da olmadığını görünce karamsarlığa kapılmamak elde değil. Karşıtların hiç birinin gelecek için ve sorunları aşabilmek adına ürettiği hiç bir projenin bulunmadığını görmek insanın içini acıtmakta doğrusu. Dünyanın herhangi bir ülkesinde, böyle bir iktidarın varlığı, karşıtlar için bulunmaz bir fırsat olduğu halde, geleceğe ilişkin projelerin üretilememesi ülke adına feci sonuçların doğmasına gebe bir durumdur.Yoksa var da ben mi göremiyorum acaba? Ne olur gören duyan varsa uyarsın lütfen. Hadi parlamento dışındaki partileri bir an için bir tarafta tutalım. Doğru olmamakla birlikte bir an öyle olsun. Parlamentodaki karşıt partilere ve hele en büyüğüne ne demeli. Yani CHP nin vurdum duymazlığını demek istedim. Biraz da bunu irdeleyelim. Bunalım Siyaseti = CHP Karşıt (muhalif) Cumhuriyet Halk Partisi’nin, asla Türkiye’yi siyaseten yönetme gibi bir isteği, seçim kazanma gibi bir çabasının olmadığını görüyoruz. CHP genel başkanının ve yanındaki yöneticilerinin, "küçük olsun benim olsun" düşüncesi ile parti içi iktidarı elinde bulundurmanın ötesinde bir hedefi, amacı ve işlevi de asla bulunmamaktadır. Temmuz 2005 ayı sonlarında yapılan İstanbul İl Kongresi ile de bunu tüm ülkeye ilan etmişlerdir. Şu anda CHP’nin her kademesinde yönetimde bulunanların hiç birisi demokrat değildir. Zaten hem ülkenin hem de CHP’nin en büyük açmazı "demokrat olmayanların, sözde demokrasi" savunucusu olmalarıdır. Ülke ve siyasi partiler, "demokratsız demokrasi" sorununu aşamadığı sürece bunalımdan bunalıma sürüklenecektir. İşte CHP’nin siyaseti de bunalım siyasetidir. Bir bakıyorsunuz; İstanbul İl Kongresi’ne bir kaç gün kala tüm sokaklar "yoksulluğa, yolsuzluğa son biz geliyoruz" pankartları asılmış. Tabii ki bu sloganı okuyan halk kıkır kıkır gülüyor. Delege seçimlerinde en büyük hukuk yolsuzluğu yapanlar, yolsuzluğu nasıl önleyecek ki? Korkusundan genel başkanlık yapmış üyesini, oturduğu mahalleden delege dahi yapmayan bir düşünce, mahallesinde oturmayanı, yandaş olarak asker delege yapmaktadır. Yapılan itirazlara kulak tıkayan, oy vermesi garantili kurultay delegesi elde etme adına bir ilçedeki il delegelerini başka ilçelerden kurultay delegesi yapma yolsuzluğunu ve pişkinliğini yapanlar nasıl demokrat olacak ve de yolsuzluklarla mücadele edecek. Tabii ki bu oynanan oyunlar halkın gözünden kaçmıyor ve cevabını da seçimde veriyor. Kamuoyu yoklamalarındaki oy oranı düşüşü de bunu gösteriyor zaten. İnandırıcılığını tüketmiş, söylediğine kendisi dahi inanmayan yöneticilerden oluşan bir siyasi aktörün ülke yönetimine halk tarafından seçilmesi ve geleceğini ona teslim etmesi mümkün değildir. İktidarın hata yapmasını tilki misali bekleyip, sadece bundan medet umarak iktidar olmayı düşlemek, gelecek projesi olamaz. Parti yapısı içerisinde farklı düşüncelerin varlığına tahammül dahi edemeyen, tüm enerjisini, parti içi iktidarı koruyabilmek adına tüzük oyunları ve delege yolsuzluğu için tüketen, parti içi iktidar tartışmaları dışında, hiç bir çaba harcamayan, gelecek projeleri olmayan, oluşması için geceli gündüzlü kafa patlatıp çalışmayan hantal ve tembel bir yapının iktidar olması asla olası değildir. Ülkenin demokratikleşmesi, yerel kalkınma dolayısıyla refah toplumuna ulaşma çabası ve projeleri, işsizliği önleyici veya azaltmaya yönelik çalışmaları, vatandaşlık sorunları, temel hak ve özgürlükler konusunda uygar toplumlar düzeyine ulaşma gayretleri, eğitim ve sağlık ile hukuk alanlarındaki temel sorunların çözümü ve geliştirilmesi konularında projeler üretemeyen ve bunları toplumla paylaşamayan bir yapının iktidar olması düşünülemez. Toplumuyla barışık olamayan, sadece toplumun gelişmiş kesiminin düşünce ve tercihine güvenen bir yapının güvendiği kesimi de uzun süre yanında görmesi olası değildir. Çünkü bu yapı bilimselliğin de çok uzaklarındadır. Topluma sürekli korku ve endişe enjekte ederek, milleti temsil etmeyi bir kenara bırakıp, klasik ve hantal devletçiliği temsil etmeyi yeğlemek, çok gerilerde kalmış bir düşüncedir. CHP’nin yapmaya çalıştığı da budur. Bu nedenle bunalım siyaseti izleyerek bundan yararlanmayı ummaktadır. Böylece halkın çok gerisine düşen CHP karşıt olmayı dahi becerememektedir. Karşıt olabilmek, yeni düşünce ve siyasetleri, çağın yükselen değerlerini topluma sunmak, onunla paylaşmak ve onun desteğini almakla mümkündür. Sosyalizm, Ermeni ve Kürt, Ege kıta sahanlığı ve Kıbrıs, temel hak ve özgürlükler, bölünmesorunları hep bu tip siyasi aktörlerin Türk toplumuna hediye ettiği paranoyalardır. Bu k |
|||||