GENÇ DÜŞÜNCE Ayşen LAÇİNEL
İnsan Kaynakları Danışmanı
Sevgili Hocam, Büyük Tarihçi Cemal KUTAY’ın Ruhu Huzur Bulsun, Mekanı Cennet Olsun.
 
Karlı bir şubat günü Cemal KUTAY’ın vefat haberini duydum.
10 yıl önceydi ilk yüzyüze gelişimiz. Televizyon programıma konuk olmuştu.
Program sonrasında, bana yazı yazmamı, yazının kalıcı olduğunu söylemişti.
İlk yazımı ona gösterdim. Nasıl yazmam gerektiğini anlattı. İlk yazım Milliyet İş Yaşamı’nda yayınlandı. Uzun bir süre Cumhuriyet gazetesindeki deneyimli gazeteci, yönetici Sami KARARÖREN ve tarihçi Cemal KUTAY’a danışarak yazdım.
Cemal KUTAY’ın vefatını duyduğumda, yaptığımız sohbetler, katıldığımız toplantılar geldi gözümün önüne.
Hakkını helal et hocam. Mekanın cennet olsun, toprağın bol olsun.
Onun anısına Elegans dergisi için yıllar önceki röportajımın bir bölümünü tekrar paylaşıyorum.

Mantık ve duygu / akıl ve sevgi başka mıdır?
Başkadır. Fakat her ikisi yaradılış olarak birbirini tamamladığı zaman gerçek mutluluk yaşanır. Mantık yoksunu bir sevgiyi düşünmek sevgiye saygısızlık olur.
Kendinizi ve bugünün gençlerini duygusal anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben, Osmanlı’nın son nesliyim. Bugünkü nesille benim aramda çok fark var. Ben, belki kültürüm de o kapanmış nesillerle alakalı olduğu için bugünkü gençlere göre daha vefalı, duygulu, daha sadık, daha kanaatkar olduğumu düşünüyorum.

BU SEFER BEYAZ KAZANSIN

Her Yerde Kar Var.
İstanbul İstanbul olalı hiç görmedi böyle kar.
Üşüyoruz, soğuktan çıkamaz olduk yollara...
Sevgililer Günü’nde de kar var. Olsun. Varsın kar olsun her yer. İçimizi ısıtacak haberler olsun,
Bizi seven, soğuk kış aldırmadan gelenler olsun.
Sevdiklerimiz olsun sevdikçe azalan hüzünler, sevildikçe azalan endişeler olsun.
Varsın kar olsun onun da güzelliğini yaşayalım.
Bembeyaz bir örtüyle kaplansın şehir.
Kara düşünceler, kara niyetler yenik düşsün bembeyaz kara.
Bu sefer beyaz kazansın, siyah kaybetsin ve horozlanamaz olsun.

ŞU ÇILGIN TÜRKLER

Kurtuluş filmini öğretmen ve okul müdürü olduğum yıllarda, tüm öğrencilerimle defalarca izlemiştim. Milletimizin özgürlük mücadelesi karşısında, İstanbul hükümetinin topraklarımız üzerinde gözü olan devletlerle işbirliğini, gurursuz yaklaşımını, düşmanlardan medet uman ezikliğini gördük bu belgeselde. Şu Çılgın Türkler’in yazarı Turgut ÖZAKMAN’ın ön yazısında da belirttiği gibi, Kurtuluş filmi, romanın sadece bir parçası. Kendi değerlerinin farkına varmanın ne kadar önemli olduğu, çareyi özünde değil dışarılarda aramanın yanlışlığını, özgürlük ve bağımsızlığın herşeyden önemli olduğunu Şu Çılgın Türkler’i okudukça anlıyorsunuz.
İngiltere’nin Yunanistan’ı Türkler’e karşı maşa olarak kullanmak istemesi,
Türkler’in bağımsızlık mücadelesindeki kararlılığını, Atatürk dehasını ve Türk’ün destanını okuyoruz kitabın her sayfasında. Ve bugüne bakıyorum; bir büyük mücadele, eşsiz bir destan yazmış tarihimiz... Bugünler için mi verdi bunca mücadeleyi atalarımız?
Atatürk, Anadolu’da başlattığı Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nda, kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile Türk insanını tek yumruk yapmayı başardı. Ve Türkler, bağımsızlık mücadelesinde dünyayı şaşırttılar, tarihe koskoca bir destan yazdılar. Oysa şimdi, sözde Ermeni soykırımı iddiaları, Avrupa Birliği’ne girme çabalarımız, sürekli borçlandığımız ekonomimiz ile Kurtuluş Savaşı’nı kazandık ama bugünü layık olduğu çizgiye getiremedik.

BİR RÜYA GÖRDÜM

Türkiyetarihinden aldığı güçle yolunu çizmiş.
Asılsız soykırım iddialarına belgelerle misilleme yapmış, Avrupa’nın dört yanında davalar açmış.
Kars’a, Van’a, Ardahan’a, Erzurum’a, Erzincan’a, Konya’ya, Samsun’a, Trabzon’a, Anadolu’un tüm şehirlerine üniversiteler, meslek okulları açmış, imalathaneler, fabrikalar kurulmuş, bereketli topraklarımızda yetiştirilen sebze meyveler hem iç pazara hem yurt dışına satılıyormuş, doğru hayvancılıkla yönetilen çiftliklerde hayvancılık yapılıyormuş, Türk markaları, hem tekstilde hem teknikte, elektronikte, otomotivde dünya markaları ile yarışıyormuş. Türkler’e vize istenmeden dünya ülkelerinin kapıları açılmış, komşularımızla ilişkilerimiz dostluk ve güvene dayanıyormuş, borç almayan, üretime ve ticari bağlantılara önem veren bir anlayışla ekonomi yönetiliyormuş. İnsanlar birbirine saygıyla, anlayışla yaklaşıyormuş, hiçbir ülke Türkiye’nin aleyhine oyunlarda maşa olmaya kanmıyormuş........ Barış içinde ve evlatlarımızı huzurla, yarınlara olan inancımızla yetiştirdiğimiz bir ülkede yaşıyormuşuz.
Ne güzel rüya değil mi?
Hayırdır İnşallah. Belki de gerçek değerlerimizin farkına varacağımız, hayatı zorlaştırmak yerine kolaylaştıracağımız, kısaca çılgınlığımızın farkına varacağımız an gelecek galiba.
Ne dersiniz?