|
|||||
|
|||||
Kuzey yarımkürede bir yaz tatili dönemi daha geride kaldı. Dünya turizminde Türkiye’nin payı yükselişte. Bu yıl 22 milyon ziyaretçi ve 12.5 milyar euro gelir bekleniyor. Yabancı turist sayısında geçen yıla göre yüzde yirmi üzerindeki artış, gelire daha az bir oranda yansıyor. Tatil dönüşü ile birlikte, New York’tan Londra, Roma, Moskova ve Tokyo’ya, işyerlerinde, dost sohbetlerinde ve internet ortamında anı, öneri ve yorum piyasası açıldı. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde tatilde yolu Türkiye’ye düşenlerin izlenimleri siyasal gündem paralelinde ilgi topluyor. İşte yüzlerce yorumdan derlenmiş, özetlenmiş yankılar. Kimlikler sanal, gözlemler gerçek: Hans Schmidt (55), Duisburg-Almanya: "Bizim Hıristiyan Demokrat politikacılar Türkiye Avrupa’da değil diyor. Belki doğru ama bir Akdeniz ülkesi işte. Üçüncü keredir tatilimi Antalya’da geçirdim. Fiyatlar ucuz. Oteller çok iyi. Açık büfe, her şey dahil. Cüzdan taşımaya, otelden dışarı çıkmaya gerek yok. Bu fiyatlara İspanya veya Yunanistan’da ancak üç yıldızlı veya denizden uzak oteller olası. Türkiye ise çok iyi. Deniz, güneş, sınırsız bira. Yalnız dikkat. Çok sayıda Rus turist var. Kızlar güzel fakat erkekler geceleri sarhoş oluyor. Aslında Türkiye’yi gördüm sayılmaz. Etrafta çalışanlar Almanca bilen, çoğu Almanya’da yaşamış, modernleşmiş Türkler. Aralarında nasıl oluyorsa genç kızlar bile var. Bir daha ki sefere zamanımız olursa biraz otel dışında da gezsek iyi olacak. Belki oradaki Türkler Almanya’dakilerden farklıdırlar. Aslında Almanya’da da iyi Türkler tanıyorum. Antalya çevresinde antik kentler de varmış. Ama bu sıcakta plajdan uzaklaşmaya değmez. Hem bunun için Yunanistan’a gitmek daha doğru olur". Helga Weiss (45), Leipzig-Almanya: "Bir hafta sonu eşimle İstanbul’a gittik. Pek tavsiye etmem, bence öncelikli olarak gidilecek bir yer değil. Halbuki çok iyi bir rehber kitabımız vardı ve kentin tam merkezinde olduğu belirtilen, herhalde en iyi semtinde kaldık. Aksaray diye bir yer. Otel dört yıldızlıydı. Odalar ve servis iyiydi fakat dışarıdan gürültü geliyordu. Zaten havaalanından otele kadar pis koltuklu ve havalandırmasız bir takside geldik. Üstelik otelin bize daha önce bildirdiğinden iki kat fazla para ödeyerek. Günlerimiz sayılı olduğu için en önemli yerleri gezip, kent merkezinde dolaştık. Zaten her kentin asıl ruhu merkezinde anlaşılır. İstanbul, tarihi binalar bir yana, koca bir getto gibi. Topkapı Sarayı, Aya Sofya, Mavi Cami gibi yerler çok etkileyici. Bunları yapan uygarlık ise yok olmuş. Günlük yaşam bir karmaşa ortamı. Tam bir şark pazarı. Yapışkan satıcılar, kara çarşaflı kadınlar, dilenciler, çöpler, trafik,… Kapalı Çarşı diye büyük bir yer var. Orası çok iyi. Turistler için her şey orada. Kuyumcular, halıcılar, deri ceketler ... Oradaki satıcılar sempatik. Mutlaka pazarlık yapmak gerekiyor. Unutmayın Türkiye Avrupa’dan çok farklı bir yer. Hiçbir mağazada fiyatlar size ilk söylenen değil. İlk gece kentin sosyal yaşamının havasını almak üzere otelden çıkıp etrafı dolaştık. İyi bir yemek yedik, fakat yapacak daha fazla bir şey yoktu. Sokaklar kalabalık fakat pek neşeli değil. İkinci gece önceden bilgilendiğimiz için doğrudan ünlü bir gece kulübüne gittik. Yemek sıradan fakat eğlence iyiydi. Peçeli kadınların göbek dansı, harem dekoru, doğu müziği falan vardı. Tabii gelen herkes bizim gibi yabancılardı. Türkiye’nin en modern kenti de olsa, ne de olsa bir İslam kenti. Daha fazla eğlence yaşamı beklememek gerek. Sanırım Angela MERKEL haklı. Türkiye önemli ülke fakat Avrupalı değil. AB’ye ayrıcalıklı ortaklık statüsü yeter." Nathalie Vandermotten (30), Waterloo-Belçika: "Bu İstanbul’a ikinci gidişim. İlk seferinde iş için gitmiş, bir gün de fazladan kalıp gezmiştim. Kentin merkezinde Taksim civarında kalmıştım. Bu sefer erkek arkadaşımla turist olarak dört günlüğüne geldik. Belçika’daki İstanbullu arkadaşlarımın tavsiyelerine uyarak gezdik. Önce Pera denen bölgede zaman geçirdik. Avrupa kentlerinde göremeyeceğiniz yoğunlukta güzel mağazalar, kafeler, kitapçılar, lokantalar, barlar… Sonra çok eski ‘Tünel’ denen bir metro hattından Altın Boynuz isimli ince körfeze indik. Tüm ihtişamı ile eski Osmanlı ve Bizans başkentine karşı bir köprüden geçtik. Sarayları, müzeleri, camileri ve kiliseleri gezdik. Bir de Yerebatan Sarnıcı var ki çok büyüleyici. Düşünebiliyor musunuz? İki eski büyük imparatorluğun başkenti bir arada. Topkapı Sarayı’nın çevresinde çok iyi yaşatılan eski İstanbul sokakları var. İstanbul’a giderseniz Turing Kulübü’nün işlettiği yerlere mutlaka uğrayın. O tarihi kent bölümü tam bir Avrasya Kavşağı. Ruslar, Araplar, Avrupalılar birbirine karışmış, çok renkli bir ortam. Aman dikkat! Kara çarşaflı kadınlar görüyorsunuz. Onları Türk sanmayın. Çoğu Orta Doğulu turistler. Buradaki arkadaşlarım, Türkiye’deki iş temaslarımdan tanıdıklarım ve İstanbul’da gördüklerim son derece çağdaş Türk kadınları. Üstelik buradakilerden genelde çok daha bakımlı ve iyi giyiniyorlar. Geceleri ise otelin çevresine, Pera’ya geri döndük. Yine tavsiye üzerine bir de Ortaköy diye bir Boğaz kasabası keşfettik ki, tam bir So-Ho. Üstelik deniz manzaralı. Bu yerlerden neden turist rehberlerinde pek bahsetmezler ve hatta turistik kent haritalarına koymazlar anlamadım. Türkiye aklınızdaki imajının tam tersi. Üstelik daha yalnızca tek bir kentinin bir kısmını keşfettik. Umarım bu yıl İstanbul’abir iş gezim daha olur". Jacques Martin (45), Lyon-Fransa: "Bu yaz Kapadokya’daydık. Küçük Asya’nın ortasında bir bölge. Başka bir gezegen gibi. Ancak fotoğraflarını görünce fikir sahibi olabileceğiniz olağanüstü bir yer. Ahali de sempatik. Daha Yunanlılar ve İspanyollar gibi turizmden şımarmamışlar. Tabii çok fakirler. Kadınlar hep kapalı. Fransızca konuşanlar yalnızca turizm sektöründekiler. Onlar batılılaşmış. Hatta otellerde falan çalışan kadınlar bile modern. Herhalde Müslüman değiller. Hıristiyan azınlıktan olabilirler. Türkiye eski bir Fransız kolonisi değilmiş. O nedenle zaten Fas veya Tunus’taki gibi her yerde Fransız etkisi yok. Fakat asıl şaşırtıcı olan, tam Arap gibi de değiller. Örneğin çok şaşıracaksınız ama öğrendim ki Türkçe Arapça’nın bir kolu değilmiş. Alfabeleri de bizim ki gibi. Sonra laikler. Tabii bir Müslüman ülkede ne kadar olunabilirse o kadar. Bence bizim politikacılar haksızlık ediyorlar. Türkler iyi insanlar. Fakat SARKOZY yine de haklı. Türkiye Avrupa’da değil. Dönerken İstanbul’da da iki gün geçirdik ve gördüğümüz tüm Türk kadınları şark kıyafetleri içindeydi. Modern giyimli kadınlar da gördük fakat onlar da herhalde turistti veya dediğim gibi Müslüman olmayan Türklerdendirler. Lübnan’dakine benzer bir durum yani. İstanbul’dayken kentin tüm önemli yerlerini gezdik. Kendime bir Türk şapkası ve ünlü elma çayından satın aldım. İstanbul deniz kıyısında diyorlardı fakat turistik yerlere uzak herhalde oraları. Gece ise bizi çok revaçta olan bir yere götürdüler. Cenevizlilerden kalma bir kulenin en üstünde, buradakilere benzer bir Türk lokantası. Arap dansı da vardı. Tabii Türkler gelemiyor sanırım böyle yerlere. Alkollü içki serbestti çünkü". Wolfgang Meyer (40), Köln-Almanya: "Bundan sonra eşimle her fırsatta Türkiye’ye gitmeye karar verdik. Yıllardır bu ülkeyi ne kadar yanlış tanımışız. STOIBER gibi politikacılar söylemlerinden dolayı utanmalı. Türkler yeterince Avrupalı, yeterince bize yenilik getirecek kadar farklı. Tamam, bazı sorunları var fakat önemli olan bunları çözmek istemeleri. Yıllardır Türkiye’de çalışan dostlarımızın ısrarına iyi ki bu yıl dayanamayıp onlarla Türkiye turu yaptık. Tabii onlar uzun süredir orada olduklarından ülkeyi çok iyi biliyorlar. Havaalanından başlayarak yolları, otelleri lokantaları ile son derece iyi bir ülke ile karşılaştık. Örneğin, arkadaşımın da çalıştığı şirketinki gibi birçok fabrika gördük. Türkiye’nin sandığımızdan çok da ileride bir sanayi ülkesi olduğunu öğrendik. Sonra yollarda büyük alışveriş merkezleri, her gittiğimiz sahil kasabasında hoş oteller, ant |
|||||