|
|||||
|
|||||
Küresel düzeydeki finansal krizle mücadele ve gelecek krizlerin engellenmesi için Londra’da toplanan G-20 zirvesinin teşhis ve çözümönerileri ne yazık ki gerçekçi değil. Fakat durum tersiymiş gibi kamuoyu yapılması ve beklentilerin yönlendirilmesi pek işe yaramayacak. Alınan kararlar küresel düzeyde işsizliğin artmasını, faaliyet gelirlerinin azalmasını ve sorunlu kredilerin dalga dalga büyümesini engelleyemeyecek; gelir dağılımındaki bozukluk ve rekabet koşullarındaki olumsuzluk düzelmeyecek. Özetle söylemek gerekirse temel amaç kesinlikle sorunları çözmek veya çözümü imkansız ise yeni bir Dünya kurmak değil, sadece olumsuzluk dozunu biraz azaltarak bir süre için daha katlanılabilir kılmak... G-20 bildirisinde doğrular da var; küresel kriz, küresel çözüm gerektiriyor ve zenginliklerin bir kısım azınlığın kontrolünde olmaması gerekiyor. Serbest piyasa ilkelerine dayalı, gelir dağılımı ve rekabet koşullarında olumsuz gelişmeleri engelleyecek etkili düzenlemelere ve güçlü küresel kurumlara sahip bir Dünya Ekonomisi küresel istikrar adına hayati önem taşıyor olabilir. Fakat daha önce varolan etkili düzenlemeleri kaldırıp gelir dağılımı ve rekabet koşullarını bozarak, küresel kurumları sorunlar karşısında aciz duruma düşürenler yanlış hesap yapıyor. Eğer gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzlukların düzelmesi için radikal ve çok boyutlu bir şey yapılmayacak , sadece bazı düzenlemelerle göz boyanacaksa sorunlar hızla büyümeye devam edecek. Zira işsizlik artacak, talep daralacak ve sorunlu krediler artacak, yeni yatırım yapılamayacak... Küresel ticaret hacmi ve sermaye hareketleri daralacak, kamulaştırma zorunlu olarak devam ederken korumacı yaklaşımlar şekillenecek. Birikmiş çözümlerin maliyeti ise kısmen zengin azınlığa çıkarılacak ve bu durum yükün çok büyük kısmını enflasyon şeklinde omuzlamak zorunda kalacak çoğunluğu sakinleştirmek amacı ile abartılacak. G-20’nin söylem ve eylemi nasıl bugüne kadar uyumlu değildiyse bundan sonra da öyle olmayı sürdürecek. Hedge fonların denetlenmesi konusunda uzlaşmaya varılmış! 1987 yılındaki Kara Pazartesi krizinden bugüne tam 22 yıldır bu konu tartışılıyor, nihayet karar verebilmişler. Peki uygulama nasıl olacak? Sıkı bir denetim bu fonların haretket yeteneğini sınırlarsa ortaya çıkacak boşluklar nasıl doldurulacak, yoksa denetim laftan öteye gitmeyecek mi? Yöneticilerin aldığı büyük rakamlı prim ve ödemeler konusunda yeni kurallar konulması konusunda da anlaşmışlar! Zenginlere hizmet eden vergi cennetleri için de bazı iyilikler düşüneceklermiş! Bir de IMF ile Dünya Bankası’nın finansal imkanları 1 trilyon dolar kadar arttırılacak, Dünya Ticaret örgütündeki tıkanıklığın aşılması için çaba harcanacakmış. Bundan sonra küresel talep hızı bazen artıp bazen azalsa da gerileme eğiliminde olacak; son yıllardaki düzeyini bir daha asla görmeyecek. Gelir dağılımı ve rekabet koşullarındaki olumsuzluklar bu sonuçta belirleyici olacak. Ekonomik büyümenin negatif seviyelerde dalgalanması, pozitif büyümeye bağımlı piyasa ekonomisini ve kurumlarını yıpratmaya devam edecek. Yeni yatırımların yetersizliği ve artan işsizlikle faaliyet gerlirlerinin erimeye devam ediyor olması güven bunalımını derinleştirmeyi sürdürecek. İşsizliğin daha fazla artmadığı, faaliyet gelirlerinin daha fazla azalmadığı aşama krizin dip noktası olacak. Henüz yolun başındayız ve daha en kötüyü görmedik. G-20 liderleri güçleri yetiyorsa bu koşulları bu yıl yaratsınlar. Tabi serbest piyasa koşullarında ve korumacılığa yönelmeden! Başkalarına akıl ve moral vermeye çalışanlar, kamulaştırma ve korumacı önlemlere rağmen neden kendi ülkelerinde işsizliğin artmasını önleyemiyorlar? Kemal DERVİfi’in itiraf ettiği gibi, fundamentalist piyasa ideolojisi çöktü ve yerine konacak bir şey bulamıyorlar. Küresel krizin küresel çözüm gerektirdiği biliniyor fakat fedakarlığı başkalarından bekleyen ve kimseye güvenemeyen etkili ve yetkililer bu teşhisin içini dolduramayacaklar. |
|||||