ÇUVALDIZ Celal BEYSEL
TÜRKONFED Başkanı br> Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu
İyi Mühendis Yetiştirmek...
 
Avrupa Birliği’nin gelişmiş üyeleri özellikle işçilik maliyetlerinin artması sonucunda üretim tesislerini daha az gelişmiş, sosyal hakları daha ucuza mal olan, haftalık çalışma saatlerini uzun tutabilen ülkelere kaydırıyor. Polonya, bu ülkelerin başını çekiyor. Gelişmiş ülkelerin kaçmakta olduğu üretimi yüklenebilecek ülkelerin başında Türkiye’yi de sayabiliriz. Ama bu işin üstesinden gelebilecek yeterli sayı ve beceride mühendis yetişiyor mu ülkemizde?
Türkiye’de mühendis yetiştiren 52 kadar devlet üniversitesi var. Ama gelin görün ki gazete ilanlarında mühendis arayan firmalar, iki elin parmağına sığacak adetteki "iyi"devlet üniversitesinin mezunlarını arıyorlar. Diğer üniversitelerden mezun olan mühendisler, kendilerine çalışacak iyi firma bulmakta güçlük çekiyor.
Diğer bir pencereden baktığınızda, lisan bilir, mühendisliğin yanında yöneticilik de yapabilecek bilgi düzeyinde ve dünya görüşünde mühendislerin önemli bölümü büyük firmalar tarafından kapışılırken, dünyaya açılma safhasında olan KOBİ’lerimiz iyi mühendis bulma konusunda sıkıntı çekmekteler.
Oysa "iyi mühendis yetiştirir" olarak anılmayan üniversitelerimiz küçük çabalarla hem yetiştirdikleri talebelerin seviyesini yükseltip onları da "aranır mühendis" kategorisine sokabilir, hem de sanayinin üretim, hatta inovasyon kapasitesine katkıda bulunabilirler. Buna erişebilmenin ilk adımı, üniversite mezunu mühendislerin resmi imza atma yetkisi alabilmek için birmühendislik meslek sınavını geçme mecburiyeti gibi ölçülebilir bir başarı kriteri koymak ve böylece üniversiteler arası rekabeti sağlamak olabilir.
Mühendislik eğitiminin tarihi gelişimine bakınca, iki ana hedef görmekteyiz:
1-Sanayide çalışacak, pratik yetenekleri gelişmiş ve uzmanlaşmış insan yetiştirilmesi, 2-İleride akademisyen olabilecek yeteneklerle teçhiz edilmiş, ağırlıklı temel mühendislik eğitimi almış insan yetiştirilmesi. Bugün Türkiye’de mühendislik eğitimi çok geniş bir gamda sürdürülmekteyse de akademik temel eğitim ağırlıklı programların ağır bastığı söylenebilir. Sayıları zorlanarak 7-8`e çıkartılabilecek gözde üniversitelerimizi bir kenara koyarsak öğretim kadrosu ve altyapısı yeterince gelişmemiş olan kurumlarda sanayiciye destek olmaktan, ülke teknolojisine katkıda bulunmaktan uzak mühendisler yetiştirdiğimiz gerçeğini görmeliyiz.
Geçen gün Diyarbakır’da Bayındırlık Müdürlüğü Mühendisleri’nin "oturulur" raporu verdiği bir bina, rapor verildiğinin ertesi günü çöktü. Bu mühendislerin yetkin olmadığı hususunda kimsenin tereddüdü var mıdır? Acaba bu mühendislerin hangi okuldan mezun oldukları YÖK tarafından araştırıldı mı? İnşaat Mühendisleri Odası, bu üyelerinin yetki, sorumluluk ve becerilerini sorguladı mı? Bu mühendislere nasıl bir ceza verildi?
Bu soruların "kimseyi rahatsız edecek adımlar atılmadı, toplum hafızası zayıftır, nasılsa unutulur" dan başka bir yanıtı olduğunu sanmıyorum.
Değişen dünya konjonktüründe Türkiye’ye biçilen "gelişmiş teknoloji ile üretim yapmak" rolünü bihakkın oynayabilmek, ihracatımızdaki artışı sürdürebilmek istiyorsak, üniversitelerimizin çağın teknolojilerine hakim, yabancı dil bilen, liderlik vasfı olan, vizyon sahibi mühendisler yetiştirebilmeleri için mühendislik eğitiminde köklü değişiklikler yapmak zorundayız. YÖK’ün ve devlet üniversitelerimizin ağır işleyen bürokrasisi, bu değişimi yeterli hızda takip edebilecek durumda mıdır? Üniversite yönetimlerinin seçim sistemi, mühendislik fakültelerinin gelişmesini engelliyor mu? Meslek Yüksek Okulları daha da geliştirilip, pratik çalışmalara mühendislerden daha yatkın teknikerlerin yetiştirilmesi, teorik bilgiler ile teçhiz edilmiş olan mühendislerin desteklenmelerini sağlamaz mı?
Çeşitli üniversitelerden mezun olan mühendislerin seviyelerinin saptanması için ülke çapında bir mühendislik yeterlilik sınavı gerekir mi?
Bu konuların eğitim bürokrasimizin gündemini "başörtüsü sorunu" kadar meşgul etmeli diye düşünüyorum.