ORHAN DURGUT

Dünyayı havadan fotoğraflayan adam
 
Sosyal hayata dönük çalışma yapıyorsanız, bir belge ortaya koyabiliyorsanız; o zaman bir fotoğrafçı olarak öldükten sonra da yaşayabilirsiniz.
 
Orhan DURGUT, eşi Fatma DURGUT’la beraber çektiği hava fotoğraflarıyla tanınıyor. Geçtiğimiz yıllarda, İstanbul`u, 330 derecelik görüntü içeren tek kareye sığdırdığı fotoğrafıyla büyük ilgi toplayan DURGUT çiftinin fotoğrafları, şimdilerle dünyanın pek çok ülkesinde sergileniyor. Dış İşleri Bakanlığı ve Türk-Amerikan Derneği’nin desteğiyle, İstanbul’un ve Türkiye’nin bir o kadar güzel şehirlerinin havadan çekilmiş fotoğrafları, ABD ve Ortadoğu ülkelerinde dolaşıyor. 40 İslam şehri projesi için hazırlıklar içinde olan Orhan DURGUT’la hava fotoğrafçılığının inceliklerini ve yeni çalışmalarını konuştuk.

Havadan İstanbul, ilk kitabınız ve büyük ilgi görmüştü. Bundan sonra hangi çalışmaları yaptınız?
“Havadan İstanbul” bizim ilk kitabımızdı. Elimizdeki arşivimizden derleyerek, sırf kitap çıkarmak için yaptığımız bir kitaptı. Eksikleri olmasına rağmen, bizim önümüzü açtı. Sonra “Üç İmparatorluk Başkenti İstanbul” başlıklı bir sergi katalogu çıkarttık. Bu katalog, Dış İşleri Bakanlığı’yla, 2006 yılı sonunda hazırladığımız bir sergi sonucunda ortaya çıktı. Dış İşleri Bakanlığı halen, Ortadoğu ve Avrupa’da 17 ülkede, bir yıldır bu sergiyi dolaştırıyor. fiu an bu sergiler, Madrid, Berlin ve Estonya’da açık. Amerika’da da başka fotoğraf sergileri açtık. Türk-Amerikan Kültür Derneği’nin talebiyle, üç takım Türkiye fotoğrafları gönderdik. fiu an New York, Chicago ve Los Angeles’te da bu sergiler ziyaretçilerle buluşuyor.

Kendiniz için fotoğraf çekiyor musunuz?
Kendi koleksiyonumuzu tamamlayacak fotoğraflar çekiyorum. İstanbul’un panoramik fotoğraflarının yanında; Kayseri, İzmir, Ankara gibi pek çok şehrin, havadan panoramik fotoğrafların çektik. Havadan çekemediğimiz yerleri de hâkim tepelerden çekiyoruz.
Bugüne kadar sergi açtığımız 17 ülkedeki 17 şehrin de, hâkim tepelerden panoramik fotoğraflarını çektik.
Yurt dışında havadan fotoğraf çekmek, helikopter ayarlasanız dahi zor. O izinleri almak için arkanızda destek olması gerekiyor. Biz her şeyi kendimiz yapıyoruz. Örneğin Ortadoğu’daki ülkelerde, ne helikopter bulabiliyorsunuz ne de izin alabiliyorsunuz.
En son Roma’da açtığımız sergi sırasında, Roma ve Vatikan’ın fotoğraflarını çektik. Bu fotoğraflar, İstanbul’da İtalyan Lisesi’nde ve Ankara’da İtalyan Kültür Merkezi ile Ankamall’da sergilenecek.

Çekimlerde nereden fotoğraflayacağınızı nasıl hesaplıyorsunuz?
Gitmeden önce çalışıyoruz. Daha önce hiç gitmediğimiz bir şehri, internetteki harita programlarından, o şehrin üzerinde dolaşarak çalışıyoruz. Gittiğimizde de nereden ne çekeceğimizi biliyoruz ve fazla vakit kaybetmiyoruz.

Gezdiğiniz yerlerde, gözünüz hava fotoğrafı arıyor mu?
İlk defa da gitsem, defalarca da gitmiş olsam; “orada ne gibi bir çalışma yapabilirim” diye düşünüyorum.

İstanbul’u defalarca fotoğrafladınız. Yine de her an yeni bir kare yakaladığınız oluyor mu?
Her çekimde elbette yeni kareler yakalıyorum ve beni heyecanlandıran kareler oluyor.Gün içinde zaman birimleri var. Örneğin, Sultanahmet Cami’sinde, her dakikada başka bir açı yakalayabilirsiniz. Yıl içinde her gün öğlen saat 12’de ışık durumu farklıdır. Ocak ayında öğlen 12 ile haziran ayındaki öğlen 12’nin ışık değerleri farklıdır. Her birinde de değişik kareler yakalıyorsunuz.

Hava fotoğrafları için en ideal mevsim hangisi?
Mayıs ayı, en ideal aydır. İstanbul’un en güzel görüntüsünü, Mayıs ayında yakalayabilirsiniz. Genel olarak da en uygun aydır.

Hava fotoğrafçılığının inceliklerini paylaşır mısınız?
Hava fotoğrafçılığında da her meslekte bu aynıdır; yaptığınız iş konusunda bilgi sahibi olmanız lazım. Neyin fotoğraflıyorsanız, o konuda bilgi sahibi olmalısınız. Moda fotoğrafçısının modadan anlaması lazım; ya da mobilya, dekorasyon fotoğrafçısı iseniz de iç mimari ve dekorasyondan anlamanız gerekiyor. Dolayısıyla hava fotoğrafçısının da havacılıktan anlaması lazım. Işık ve rüzgâr durumunu takip etmelisiniz. Pilota, onun anlayacağı şekilde, istediğiniz açıyı anlatmalısınız. Havada binlerce nokta var; en ideal noktayı, kafanızda canlandırabilirsiniz ama kafanızdaki fotoğrafı, pilota anlatamazsanız hiçbir şey yapamazsınız. Pilot sadece pilotluk görevini yapar. Uçacağınız pilotu seçerken, en azından fotoğraftan zevk alan biri olmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Ne kadar bilirseniz bilin, karşınızdakinin anladığı kadar bilirsiniz.

Hava fotoğrafçılığına tesadüflerle mi isteyerek mi başladınız?
Tesadüflerle oldu biraz. Başladıktan sonra da bu işi sevdim. Ticari amaçla fotoğraf çekiyorsanız, bu işten bir süre sonra sıkılırsınız çünkü para kazanmak için yapıyorsunuz. Ama bu işi seviyorsanız, bunun ticari yönünün yanında, işin zevkli yönlerine de bakarsınız. Bir de oluşturduğumuz arşivi, bizim çocuklarımız ve torunlarımız iyi kullanabilirse, bundan para kazanmaları mümkün olacak. Ticari fotoğrafta her zaman söylediğim bir şey vardır: Bir holdingin fotoğraflarını çekmek, size sadece para kazandırır; kimse sizi daha sonra hatırlamaz. Ama sosyal hayata dönük çalışma yapıyorsanız, bir belge ortaya koyabiliyorsanız; o zaman öldükten sonra da yaşayabilirsiniz… bir fotoğrafçı olarak.

Yerden güzel görünen bir şehir, havadan çirkin -veya tam tersi- görünüyor mu?
Elbette. Onun için de havadan çekeceğim her şehri veya yapıyı, imkânım varsa mutlaka yerden gidip gözlerim; ona göre programıma alırım. Mesela Tekfur Sarayı’nın her yanına, günün her saatinde otobüs park eder. Otobüs olmadığı bir saati takip ederim, o zaman gidip fotoğraflarım.

Bu bir ekip çalışması. Bu ekiple nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Ekip, önce kendinizsiniz. Eğer çekim yapacağımız yer yakınsa, gidip yerden bakıyoruz. Sonra eşimle beraber tartışıyoruz; hangi saate çekeceğimizi programlıyoruz “İş geldi, hadi gidelim çekelim.” demiyoruz. O zaman havadan çekilmiş bir fotoğraf oluyor, hava fotoğrafı olmuyor. Ayağınız yerden kesikken bastığınız her deklanşör, hava fotoğrafı olmuyor.

İzleyicilere sadece fotoğrafla o yeri anlattığınıza inanıyor musunuz?
Görsellik çok önemli. Bizim yaşımızdaki insanların çocukluk yaşlarında, mutlaka bir Teksas-Tommiks’i vardır. Demek ki bizim insanımız, görerek öğrenmeye daha yatkın. Okumayı çok seven insanlar değiliz. Türkiye’de, Avrupa ve diğer ülkelerdeki gibi, çok fazla kitap okunmuyor. Fazla görsel kullanmayan gazeteler az satıyor. Fotoğraf bu nedenle, bir yeri anlatmada çok önemli.

O şehirde yaşayanların bile, görünce şaşırdığı fotoğraflarınız oldu mu?
Tabii. Roma, Vatikan, Suriye, Halep ve fiam’da çektiğimiz fotoğraflar var. Orada yaşayanlar tarafından çok beğenildi. Suriye Konsolosu’na Halep fotoğrafını gösterdik. “Böyle Halep fotosu görmedim.” dedi. Demek ki, içinde yaşayan insanların bile göremediği, alışkın olmadığı fotoğrafları insanlara sunabiliyoruz; ki buradaki fotoğraflar, helikopterle çekilmedi, yüksek bir yerden çekildi. Yani herkesin ulaşabileceği yerler. Tabii elinizdeki makine ve çekim yaptığınız saatteki ışık da çok önemli.

Bundan sonraki projeleriniz neler?
Eğer destek bulabilirsek, “40 İslam fiehri” diye bir kitap hazırlıyoruz. İslami özellikleri vurgun olan; Mekke, Medine, fiam, Halep, İstanbul, Bursa, Konya, Tahran gibi, İslami eserlere sahip 40 şehrin yer aldığı bir kitap hazırlamayı düşünüyoruz. fiu an 13-14 tane şehir oldu. Mutlaka İslam ülkesi olması gerekmiyor. Mesela İspanya’da Cordoba ve Granada’yı çektik. “İstanbul Camileri” adında, geçtiğimiz Ramazan ayında Feshane’de bir sergi açmıştık. Hac döneminde, Aralık-Ocak aylarında Medine’deki Medine Müzesi’nde iki ay boyunca sergilenecek. Bizde bu arada Hac fotoğrafları çekeceğiz.
www.havafoto.com