|
|||||
|
|||||
Herhangi bir hedef ulaşmak için herhangi bir insan topluluğu ile yola çıkmış herhangi birisine bu yolculuğu yaptıktan sonra hem en zorlandığı, hem de başarı için en kritik konunun ne olduğunu sorsanız, bu topluluğu bir hedefe ulaşacak bir takıma dönüştürmek olduğunu söyler size. Yani, insan yönetimi, liderlik, koçluk, artık hangi tanım size daha doğru geliyorsa odur sorunun cevabı. Benim de profesyonel bir yönetici olarak – özellikle de insan yönetimi sorumluluğu aldıktan sonra - en meraklı olduğum alanlardan birisi bu konu. Umarım sizin de ilginizi çekiyordur, çünkü yazımı bu konuya vakfetmek istiyorum.
Adını ilk duyduğum ve yavaş, yavaş onunla ilgili bilgi edinmeye başladığımda Jack WELCHkafamda üç aşağı, beş yukarı şöyle bir adam olarak canlanıyordu: Çok zeki, çok odaklı çalışan, zor kararları alabilen, sert, baskıcı ama gerçekten başarılı bir yönetici. Hani neredeyse insan yönetiminde ideal bir örnek ollmamasına rağmen 1981 yılında aldığı pazar değeri 50 milyar dolar olan GE’yi 2001 yılında 500 milyar dolara ulaştıran zorlu bir adam. Ama hakkında daha çok okudukça, kendi yazdığı bazı kitaplar (Jack, Straight From The Gut, Headline Book Publishing- Winning: The Ultimate Business How To Book, Harper Collins) elime geçince kendisiyle ilgili yanlış bir kanaate kapıldığımı fark ettim. WELCH hiç de öyle baskıcı ve sert, diktatör gibi bir yönetici değildi. Performans yönetiminde çığır açacak ve acımasız diye nitelendirilebilecek bir sistemin yaratıcısıydı Çan eğrisi mantığı ile şirketin her yıl %10’u yetersiz performans kategorisine alınmalı ve makul bir zamanda düzelmeyen de değiştirilmeydi. %70 yeterli ve iyi performans, %20 de yıldızlardan oluşuyordu. Ama bunu uygulayış biçimi, lider yetiştirme mantığı, metodolojisi ve GE’de yakaladığı genel çalışan mutluluğu seviyeleri onun çok başarılı bir lider olduğunu gösteriyordu. Otobiyografi niteliğindeki ilk kitabını okuduğunuzda, WELCH’in CEO olduğu ilk yıllarını neredeyse tamamen çalışanlarda zihinsel değişime adadığını görüyorsunuz. Buna da kendisi için değişim havarileri olarak çalışabilecek bir yönetim kadrosunu şirket içi veya dışından yaratarak başlamıştı. Bunun ardından da özellikle %20’lik yıldız kesim için daha sonra bir GE başarı öyküsü haline gelecek olan ‘Yetenek Geliştirme Programı’ geldi. Bu programda hem iş hem de ülke rotasyonu ile GE gibi çok endüstride faaliyet gösteren ve günden güne daha global olmak isteyen bir şirketin gelecek yönetim kadroları hazırlanıyordu. Elindeki yönetim takımını değişim havarilerine dönüştürmek ve şirket içinde kaybolmuş, fark edilmeyen yıldızları GE’de çok mutlu, şirketine bağlı, yeni fırsatlar arayan bireyler haline getirmek performans yönetimindeki devrimin ilk adımlarıydı. WELCH tüm bunlarla uğraşırken aslında şunu keşfetmişti; başarılı bir şirkette performans yönetimi işe alma süreci ile başlıyor. Elinizdeki kaynağı istediğiniz kadar iyi geliştirin eğer şirket taze ve kaliteli insan kaynağı ile beslenmiyorsa bir yerlerde tıkanacağınız kesindir. Buradan da hareketle üst düzey işe alımların bire bir içinde olan WELCH, yöneticilerinin de insan kaynağı konusunda doğru kararı verebilmeleri için kendi koçluğu dahil birçok geliştirme alanına inanılmaz ölçüde yatırım yaptı. Bunun doğal bir sonucu olarak da bugünkü GE yönetiminin büyük bir kısmını – CEO da dahil olmak üzere bu programdan çıkan kişiler oluşturuyor. Belki biz Türkler için biraz fazla Amerikanvari ama yine de sizlerle paylaşmak istiyorum. Karısı Suzy WELCH ile çıkardığı son kitabında WELCH işe alımlardaki kısa reçetesini 4 E ve 1 P’yi aramak olarak tanımlıyor. E’lerden birincisi birey olarak olumlu ve sonuç yaratabilecek bir enerjiye sahip olmayı, ikincisi bu enerjiyi başkalarına geçirebilmeyi, onlarda bir enerji yaratabilmeyi, üçüncüsü sonuç alma, icra etme yeteneğini, sonuncusu da zor kararları alabilecek, seçimleri yapabilecek zorluluğu kapsıyor. P ise WELCH için herhangi bir işte olmazsa olmaz. Tutku var mı, yok mu? Çünkü o tutkusuz hiç bir işte başarılı olunamayacağına inanıyor. GE bizim en büyük holdinglerimizden bile büyük bir yapı; WELCH de sonuç itibari ile bir Amerikalı ama eminim bu başarılı liderden, koçtan alınabilecek önemli dersler var... |
|||||