|
|||||
|
|||||
Türkiye’de sivil toplum ve siyaset arasındaki ilişki değerlendirildiğinde gözden kaçan, daha doğrusu anlaşılamayan bir nokta var: Sivil toplum sadece sosyal sorumluluk anlayışını hayata geçiren; çevre, özürlüler, yardım, eğitim gibi konular üstünde çalışan ya da meslek ya da baskı örgütü işlevi gören kurumlardan ibaret görüldü. Oysa Türkiye’de bir sivil oluşum olarak ARI Hareketi sivil toplum-politika ilişkisi bağlamında dünyada bile çok az benzeri olan bir projeyi ortaya koymaktadır.
ARI Hareketi kurulduğundan bu yana politikayı ve politika yapma alanını yeniden tanımlamak gibi büyük ve zorlu bu işin altına girmiştir. ARI Hareketi’nin “her siyasi partiye eşit mesafedeyiz” söylemi aslında her partiye eşit derecede karşıyız anlamına da gelmektedir. ARI Hareketi siyasi partilere, daha makro bir düzeyde partiler üzerinden, partilerin tanımladığı bir politika yapma biçimine mesafelidir. ARI Hareketi bambaşka bir politik dil yaratmanın peşindedir. Bugün sadece Türkiye’de değil tüm dünyada partiler siyaseti büyük bir krizdedir. Son günlerde yaşanan kriz ülkemizin aksak ve genç demokrasisine ait sorunlar olmakla beraber aynı zamanda tüm dünyada temsili demokrasinin içinde bulunduğu krizin de bir sonucudur. Tüm dünyada tartışılan apolitizasyonun, politikanın anlam kaybetmesinin belki de en büyük nedenlerinden biri budur. Modern politika dediğimiz şey aslında politik partilerin belirlediği alana sıkışmış; politik elitler ve teknokratlar aracılığıyla yapılan; oligarşinin demir kuralı ve patronaj-klientalist ilişkiler ile şekillenen bir olgu haline dönüşmüştür. Bu unsurların baskın olup olmaması o toplumun demokratik kültürüne, yapısına ve sivil toplumun gücüne göre değişmektedir. Türkiye ne yazık ki tüm bu unsurların en baskın olduğu ülkelerden biridir. Temsili demokrasinin içinde bulunduğu krizden hazırlıksız yakalandığından dolayı çok büyük sorunlar yaşamaktadır. İşte bu noktada politikanın alanının genişletilmesi, siyasi partilerin işlevlerinin dönüştürülmesi için sivil topluma, bir başka deyişle klasik-geleneksel anlamda siyasette yer almayan ama nihai amacı siyaset olan kurumlara büyük görev düşmektedir. ARI Hareketi’nin temel amacı olan katılımcı demokrasi de bu noktada temsili demokrasinin içine düştüğü krizi değiştirmedönüştürme girişimidir. Katılımcı demokrasi eski politik anlayış-temsili demokrasinin suistimal edilmeye açık ve –sık sık da suistimal edilen- uygulamasının artık işe yaramaması üzerine yeni toplum-yeni dünya içinde politikayı, demokrasiyi yeniden toplumla buluşturma ve barıştırma amacıyla ortaya çıkan büyük bir paradigma değişikliğidir. ARI Hareketi bu paradigma değişikliğinin Türkiye’deki temsilcidir. ARI Hareketi’nin “her siyasi partiye eşit uzaklıkta olmak” söylemi de bu bağlamda anlaşılmalıdır; çünkü ARI Hareketi klasik siyasetin, siyasetçilerin ve siyasi partilerin dilini konuşmamakta, o alana girmeyi reddetmektedir. ARI Hareketi günümüze kadar siyaseti klasik anlamından ve alanından çıkarmayı denemiştir ve denemeye devam etmektedir. ARI Hareketi’nin kendini Türk kamuoyunda tartışılan ve maalesef bugünlerde şiddetini daha da artıran konulardan ayrı tutarak sembollerden üzerinden değil sonuç odaklı yaptığı politika kriz yaratmaya değil kamuoyunun dikkatini Türkiye’nin geleceğini etkileyecek daha öncelikli konulara çekmeyi amaçlamıştır. Türban, laik-şeriatçı, Türk-Kürt gibi toplumdaki gerilimi körükleyen ve somut içeriklerinden ziyade sembolik içerikleriyle ön plana çıkan konular Türkiye’nin gündemini işgal etmemelidir. Bu konular üzerinden yapılan kamusal tartışmalar ve politika arayışları politik ve toplumsal krizi körüklemekten başka bir işe yaramamaktadır. Yakın gelecekte Türkiye’nin yaşayacağı bir politik ve toplumsal krizin bedeli sadece ekonomik dengelerin altüst olmasıyla sonuçlanmayacaktır. Böyle bir krizin etkileri çok daha derin olacaktır ve gelecek kuşaklar hiçbir günahları olmadığı bir krizin sonuçlarının mağduru olacaklardır. ARI Hareketi, Türkiye’nin devam ettirmekte ısrarla direndiği bu siyasi anlayışı terk etmesi gerektiği inancındadır. Türkiye alışık olma-dığı bir politika anlayışını yeni bir politika anlayışını benimsemeli; demokrasinin en evrensel kuralları ile uzlaşmacı, pragmatik, çözüm odaklı ve her şeyin ötesinde de demokrasinin olmazsa olmaz prensipleri çerçevesinde yeni bir politik kültürü vakit kaybetmeden oluşturmalıdır. Bu yol uzun, meşakkatli ve yorucudur; dikenlidir, engellerle doludur ama sonuçta Türkiye için en doğru yoldur. ARI Hareketi sivil toplum kuruluşlarının sadece doğrudan inisiyatif alarak değil; aynı zamanda da eski politik paradigmaya ait bir kurum olan ve bugün yaşanan yapısal sorunların belki de bir numaralı sorumlusu sayılabilecek politik partileri de bu değişime ayak uydurmaya yönlendirerek de önemli bir rol oynayacağına inanmaktadır. Bu yolda sivil toplumun başat bir rol oynaması Türkiye’nin geleceği için çok doğru bir yaklaşım olacaktır. |
|||||