|
|||||
|
|||||
Genel olarak insanlarımız dinlemek yerine konuşmayı tercih ederler. Bir kahve köşesinde, bir şirket toplantısında veya herhangi bir seminerde bir araya gelip bir konuyu tartışan insanlarımızı izlediğimizde kimsenin bir diğerinin ne dediğini dinlemediğini sadece kendi fikrini söylemek amacıyla hamle yapmak için fırsat kolladığını gözlersiniz. Bu nedenle çok katılımlı televizyon programları çoğulcu monologlara dönüşür kimin ne dediği anlaşılmaz, kimsenin bir diğerinin fikrine saygısı olmadığı gibi bir diğerinin dinleme nezaketine bile tahammülü yoktur. Konuşmacılar o an konuşan kişinin ne dediği ile ilgilenmemekte kendi söyleyeceklerinin zihninde provasını yapmakta, notlarını gözden geçirmekte, hazır olduklarına inandıklarında konuşmacının nefes aldığı anı yakalayıp lafa bodoslamadan girmektedirler. Lafı başkasından kapmanın bir diğer yolu da sesini yükselterek konuşmacıyı bastırmak, gerekirse vücut dilini de kullanarak el kol hareketleri yardımı ile tam saha pres ile diğer konuşmacıları saf dışı etmektir. Toplumumuz konuşarak anlaşamaz, konuşarak sorunlarını çözemez, konuşarak birbirini anlayamaz. Eski Türk filmlerinde olduğu gibi oğlan kızı dinlemediğinden kız bir türlü meramını anlatamaz ve yanlış anlamaların önünegeçemez. Bu nedenle toplumumuzda lafını dinletir kişilere ihtiyaç vardır. Bu şirketlerde sermayesi güçlü patron, siyasette her türlü gücü kendinde toplamış parti başkanı, mahallelerde bileği güçlü ağır abi, mistik topluluklarda nefesi güçlü dinci lafazandır. Toplumumuzda iyi konuşmacı olabilmenin yolu kelimeleri aksamadan ve nefes almadan peş peşe sıralamaktan geçer. Dinleyiciler dinlemediği için konunun içeriği, konuşmacının konuya hakimiyeti gibi gereksiz şeylere kafa yorulmamalıdır! Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarındaki görünüm ile şirket yönetim kurulları toplantılarındaki görünüm arasında toplantı katılım sayısı dışında fazla bir fark yoktur. Her iki toplantıda da konuşan kişinin fikrinden faydalanmak gibi bir çaba yoktur bir an önce sıra savulmalı, konuşma kendimize veya bize yandaş kişiye geçmelidir. Bu nedenleherkesin bilgi, ve becerisinin katma değerleri ile oluşacak ortak akla ulaşılamaz, birlikte olmanın sinerjisi yakalanamaz, beyin gücü denilen o en büyük kudrete toplumca ulaşılamaz. Halbuki ne güzel özdeyişlerimiz var; Laf gümüşse sükut altındır gibi, bülbülün çektiği dili belası gibi. |
|||||