|
|||||
|
|||||
Bir Acayip Duygu
Yemişlerden ve senden uzak -daha birtek ağaç bahar açmadı Kar yağması ihtimali bile var- Bursa ceza evinde Acayip bir duyguya kapılarak Ve kahredeci bir öfke içinde İnadıma yazıyorum bunları Kendime ve sevgili insanlarıma inat Nazım Hikmet Korku, hayret, üzüntü, tiksinti, umut, sevinç, kabul edilme ve öfke… duygularımız, yani bizi bir davranışa yönelten, çevresel beklentilere uyum yapmamızı sağlayan duygular. Bizi bir davranışa yönelten ama davranışın ne olduğuna bizim karar verebileceğimiz hisler. Öfke de bunlardan biri. Genellikle düşmanlığa ve saldırganlığa yol açan bir duygu. Becerebiliyorsanız şair gibi öfkeyle ama inadına şiir yazmak olabilir sonucu... Ama çoğunlukla tehlike oluştuğunda öfkelenir ve saldırarak o tehlikeyi yok etmeye çalışırız. Bazen öfke saldırganlığa değil, hiddete dönüşür. Aslında birbirlerine yakın duygulardır ama şiddetleri aynı değildir. Öfkelenmek doğaldır, yeterki kontrolden çıkıp, yıkıcı bir duygu haline gelmesin, yeterki diğer insanlarla ilişkimizi, iş yaşamımızı, okul hayatımızı bozmasın, yeter ki kontrol edebilelim ve yönetebilelim. “Öfke nöbetlerine girdi” deriz, bağırıp, tepinen, ağlayan,başını duvarlara vuran küçücük çocuğumuz için. Öfke duymayı o yaşlardan itibaren biliriz çünkü. 2-3 yaşlarında bu öfke nöbetlerinin nedeni duygu ve düşüncelerimizi yeterince anlatmamamızdır. Anne babamızın bizi anlamasını ve sakinleştirmesini isteriz. Büyüdüğümüzde de duygu ve düşüncelerimizi anlatamamak öfke yaratır. Ama artık bunun nedeni gelişimsel yetersizliklerimiz değildir, dil bilgimiz, yaşam deneyimimiz yetmiyor diye diğerlerinin anlayıp, bizi sakinleştirmelerini beklemeye 2 yaşında olduğu gibi hakkımız yoktur. Çünkü duygu ve düşüncelerimizi, hatta öfkemizi doğru anlatmayı öğrenecek kadar büyümüşüzdür. Demek ki küçük yaşta öfkenin nasıl kontrol edileceği öğretilmeli insanlara. Bunu öğretmeye öfkelerini kontrol edebilen erişkinler olarak, örnek olmakla başlayabiliriz. Ona başka seçenekleri olduğu gösterilmeli sonra. Öfkeyi bağırıp, çağırarak gösterme yerine, duygularını anlatarak da ifade edebileceği, duygu anlatmanın birçok yolu olduğu, şiir yazamasa da resim yapabileceği, küseceğine konuşabileceği anlatılmalı, anlatılmalı ki erişkin olduğunda öfkesine yenilmesin, öfke onu değil o öfkeyi idare edebilsin. Engellendiğimizde, hayal kırıklığına uğradığımızda, fiziksel zarar gördüğümüzde, haksızlık yapıldığında, tehdit edildiğimizde, beklenmedik anda gelip yaşamımızı altüst eden felaketlerdeöfkeleniriz. İşte o andan sonra öfkeye karşı göstereceğimiz davranışı seçme zamanıdır. Öfkemizi bastırabiliriz, anlatabiliriz ya da dindirebiliriz. Bastırırsak ne zaman çıkacağını bilemediğimizden kontrolümüzde olmaz. Arada işe yarasa da, ya patlayarak çıkar karşıya ya da kalpti, tansiyondu gibi hastalıklarla hep sizinle kalır, size yönelir sonunda. Ve dindirmeye çalışabilirsiniz öfkenizi, kendinizi sakinleş-tirmeye çalışır, çarpıntınızı, nefesinizi ayarlar öfkenizi azaltırsınız. Ama en doğrusu anlatabilmektir öfkeyi. Saldırmadan, kırmadan, yıkmadan anlatabilmek. Kontrolsüz akmasına izin verip, “oh, öfkemi boşalttım, rahatladım” diye kendinizi kandırmak değil, öfkenin nedenini bulup onu çözmeyi başarabilmek en doğrusudur. Öfkeli olduğumuzda herşey başka görünür. Ya herşey bitmiştir, ya da çok haklıyızdır ve herkes yanlış yapmaktadır. Oysa bunlar çözüm getirmediği gibi, öfkemizi arttıran düşüncelerdir. Bu durumda öfkemiz yanlış bir davranışa, sözel ya da bedensel saldırganlığa dönüşebilir. Bazı sözler vardır, kontrolsüz öfkenin sonucu oluşan davranışın zararlarını anlatmaya çalışan. “Keskin sirke, küpüne zarar”, “öfkeyle kalkan, zararla oturur gibi” deyimlerimiz var. Hem saldırganlığın çözüm olmadığını, hem de öfkenin kendimize yönelip zarar verebileceğini biliriz yani, biliriz de nasıl yapmayacağımızı becermekte zorlanırız. Oysa bir an gelir, öfkenizin yersizliğini, isteklerinizin anlamsızlığını, karşınızdakilerin şaşkınlığını görebilirsiniz. Çok öfkeliyken birden gülmeye başladığınız olmadı mı hiç? Ama dikkatli olmakta yarar var, karşıdakiler onlarla dalga geçtiğinizi düşünebilir siz öfkenizi gülmeceye dönüştürüken. Öfkeli insanların davranışları, komedi filmlerinde çoğu zaman güldürür bizleri. Güldüren kontrolsüzlükleridir. Belki kendi öfkemizi kontrol ederek, kendimizi güldürmeyi becerebiliriz. Öfkelendiğimizi bildiğimiz şeylere yakın olmak, içinde olmak ve onlarla olmak zorunda değiliz ayrıca. Kimi zaman, onların yok olmasını sağlayamıyor ve başkalarını değiştiremiyorsak,uzak durma, görmeme hakkımızı kullanabiliriz. Ülkemizi öfke sarmaya başladı. Herkes birbirine öfkeli. Herkes öfkelenecek bir “öteki” yaratmış durumda. Bu öfke dalgasının nedenlerini, ötekilerin kim olduğunu bildiğimizden şüpheliyim. Sanki korkularımızla yüzleşmek yerine, öfkelenmeyi ve korkmadığımızı böylece kendimize ispat etmeyi sevmiş gibiyiz. Oysa korkularla yüzleşmek, korkuyla yüzleşmekden kolay olmalı. Susuz kalmaktan korkmamız ve korktuğumuzu dile getirmemiz için, susuzluktan kurumuş boğazımızdan ses çıkamaz hale gelmesini beklemek gerekmiyor. Korkunuzla yüzleştiğinizde, korkmanıza gerek kalmaz aslında. İster gerçekleşmesini beklersiniz yüzleşme için ve bir daha korkmayacağınızı göstermeniz sadece yeni bir şansa kalır. Ya da korkunuzu kendinize söylemekten çekinmez ve yüzleştiğinizde hazır beklersiniz. Korkudan öfkelenmenin en kötü yanı, öfkenizin hem kaynağı hem maduru olmayı seçmektir. Bir de tabi korkudan korkmanın belirsizliği… Korku doğal bir duygu. Korkulacak şeylerden korkmayı bilmek aklın, sağduyunun ve cesaretin göstergesi. Amaç korkmamak değil, korkularımızı tanıyıp, onlarla önceden baş etmeyi, korkudan öfkelenmemeyi becerebilmek. Unutmayın korku bir duygu ama onu nasıl hissedip, gerçek korkularla nasıl başedeceğinize siz karar vereceksiniz. Öfke doğal bir duygu. Ve hep olacak, çünkü onu ortaya çıkaran olayların çoğu yaşamın bir parçası ve yaşam da bizim. Amaç öfkelenmemek değil, öfkenin kaynağını keşfedip, ona karşı tedbir almak ve öfkenin dışa vurum davranışını seçmek. Unutmayın öfke bir duygu ama ortaya çıkardığı davranışın ne olacağına siz karar vereceksiniz. |
|||||