|
|||||
|
|||||
NPQ dergisinin 6/2/2004 sayısında İsveç İstanbul Başkonsolosu Dr. Ingmar KARLSSON’un "İslam ve Avrupa" adlı kitabından yapılan alıntıda, Hz. Muhammed’in yeğeni ve damadı, Müslümanlığın dördüncü halifesi Ali Ibn Ebu Talip, "Bilmediğimiz şeylerden nefret ederiz" deyişine yer verilmiştir. Bu söz bugün hala hem Batı, hem de Müslüman dünya için geçerliliğini korumaktadır. Modern Batı dünyası ve Müslüman dünya bilgisizlik, korku ve küçük görme duygularından ötürü birbirleri hakkında sürekli düşmanca hikayeler yaratmaktadırlar. Modern Batı dünyası, kendini sağduyusu yerinde, Doğu dünyasını da geri olarak gördüğü için Doğu dünyasını müzakerelerde bile aynı haklara sahip taraf olarak kabul etmek istememektedir. Müslümanlar Batı için kaprisli ve tehlikeli insanlar olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla, Batı dünyasında Müslümanlar ile diyalog kurmak yerine diyalogdan kaçınma gereği yönünde bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Birçok Müslüman, yanlış bir İslam imajından kaynaklanan, kınama ve önyargılara karşı kendi inanç ve kültürünü sürekli savunmak zorunda kaldığından, karşılıklı düşmanlık duyguları birbirini besleyip güçlendirmektedir. Bu gelişme, iki kültür arasında kurulmaya çalışılan diyalog önünde açık bir tehlike oluşturduğu gibi, Doğu ve Batı kültürleri arasında uçurumun aşılamayacağını düşünenlere de destek vermektedir. Batı, Doğu’nun düşmanlık senaryolarıyla tuzak teorilerine karşı, kendi senaryolarını geliştirmekten kaçınmalı, bu senaryolara anlayış göstermek yerine doğuş nedenlerini öğrenmeye çalışarak, işbirliği ve somut projelerle bu "teori"lerin birer söylenti olduklarını göstermelidir. Bu durumu yaratabilmenin ilk koşulu, dini yankıları olan ifadelerin gerçekten dini içerikten yoksun olduğunu anlamaktır. Genellikle bu ifadeler dinle ilgisi olmayan, açıkça laik nitelikli ekonomik, sosyal ve politik istismar amacıyla formüle edilmişlerdir. Dinsel iki yüzlülük ve din adına kendini aldatma, Hıristiyan kültürü dışında Doğu’daki siyasiler arasında da aynı ölçüde rağbet görmektedir. İslam da tıpkı Hıristiyanlık gibi ekonomik, sosyal ve politik amaçlara ulaşmak için araç olarak kullanılmaktadır. Dinden korkmak gereksizdir. Biz asıl din bayrağı altında, din adına politikalarını yürütenlere dikkat etmeliyiz. Elbette bugün Müslüman dünyada kendisini terör, kadınlara baskı, insan haklarını çiğneme şeklinde gösteren kör bağnazlık, dogmatizm büyük ölçüde vardır. Ancak bu problemlerin gerçek nedenleri İslam dini değildir. Aynı şekilde Batı ülkelerindeki ciddi problemlerin kaynağının da Hıristiyanlık olduğunu söyleyemeyiz. Ama bağnazlık, mantıksızlık, Doğu’da söz konusu olduğu zaman bu kavramlar doğrudan İslam ile birleştiriliyor. Oysa heryerde bu tür problemler sosyal, ekonomik ve dünyevi nedenlerden kaynaklanmaktadır.Gerçek tehdit ise otoriter yönetimler, yayılmacı politikalar ve terördür. Bu tehditler tarihte bilinen ve yeni olmayan tehditlerdir ve ancak oldukları gibi tanımlandıkları takdirde üstesinden sancısız olarak gelinebilinir. Bu karşılıklı tehdit senaryoları ve önyargılardan kurtulmanın öncelikli yolu, diyalog yollarının araştırılmasıdır. Bu bağlamda, Türkiye’nin 3 Ekim’de Avrupa ile başlattığı müzakere süreci bu diyaloğun mihenk taşı olmalıdır. |
|||||