|
|||||
|
|||||
Wikipedia’ya göre galat-ı meşhur, kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, doğrusunun yerini alması halidir. Enflasyoncu olmayan tam istihdamı savunan standart Keynesçi Amali politika reçetesi bir mali galat-ı meşhurdur. Çokbilmişler bu galat-ı meşhuru söz birliği etmiş gibi değişik vesilelerle tekrarlayabilirler; ekonomiyi canlandırmak için, kamu açığını arttırmak (veya fazlasını azaltmak için) ve çok ısınmış bir ekonomiyi yönetmek, hükümetin açığını azaltmak (veya fazlasını arttırmak) için. Ekonomik kahinler bir bu mali galat-ı meşhuru benimsiyorlar. Bu Keynesçi mali tekerlemenin galat-ı meşhur haline gelmesinin nedenlerinden birisi de kuşkusuz budur. Bu konuda yakın zamana kadar en ağır top olan Nobel ödülü sahip Paul Krugman ile Başkan Obama’nın ekonomik gurusu Prof. Larry Summers 15 Mayıs 2011’de The New York Times Magazine dergisinin 15 Mayıs 2011 sayısında iki ayrı makaleyle bu galatı-ı meşhur korosuna katıldılar. Prof. Krugman “ABD ekonomisinin iş ve iş yaratmaya çalışması gerektiğini” iddia ediyor. İş yaratmak içinse, Prof. Krugman -tahmin ettiğiniz gibi- bütçe açıklarını sürdürmeyi" öneriyor. Prof. Summers da aynı telden çalıyor. İş yokluğu Prof. Summers’ın “geceleri soğuk terler dökmesine” neden oluyormuş. Başkan Obama’nın Ulusal Ekonomik Konseyi’nin Müdürü olarak hareket ederken de, önerisi çok açık olmuş: “Başkana çok fazla mali teşviğin tehlikeli olmadığını ve ekonomik açıdan yapabildiğimiz kadar mali teşvik kullanmamız gerektiğini söyledik.” Bazıları, özellikle de muhafazakarlar, Prof. Krugman ve Prof. Summers’ın derin düşüncelerini küçümsüyorlar. Bu tutum suçtan da öte, çok büyük bir hata… Nobel ödülü sahipleri ve Harvard Üniversitesi’nin eski rektörleri tarafından kurulan cümlelerin, bu cümleler galat-ı meşhurdan başka bir şey olmasa bile, bir ağırlığı vardır. Güney California Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan meşhur “Dr. Fox Konferansı” sözde “uzmanların” bir kalabalığı nasıl etkili bir şekilde işleyebileceği ve etkileyebileceğini göstermektedir. Bu konferansta önemli bir bilim adamı olarak tanıtılan Dr. Fox akademik bir topluluğa bir sunum yapmıştı. Dr. Fox’un sunumuna aldığı tepkiler istisnasız olumluydu. Dinleyenler Dr. Fox’un sahte bir CV ile takdim edilen bir aktör olduğunu ve çelişkili ifadeler, laf salatası ve ilgisiz sonuçlarla dolu anlamsız bir sunum yapması için eğitildiğini bilmiyorlardı. Büyük toplar ateşe başladığında büyük ses çıkarır. Bununla birlikte, soğuk, sert gerçekler bu büyük gürültüyü susturabilir. Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri bu mali galat-ı meşhur ile ilgilidir. Başbakan sıkı para politikasıyla güven kazanmak ve büyümek için bir atağa geçti. Bayan Thatcher 1981'de ekonomiyi canlandırmak amacıyla Britanya’nın kamu açığını azaltmak için sert önlemler aldı ve bunu genişlemeci bir para politikasıyla tamamladı. Attığı adımlar hemen 364 saygın ekonomist tarafından mahkum edildi. The Times’a gönderdikleri mektupta, Keynesçi bir refleks gösteriyorlardı: “Mevcut politikalar depresyonu derinleştirecek, ekonominin sanayi tabanını zayıflatacak ve sosyal ve siyasal istikrarını tehdit edecektir”. Bayan Thatcher kısa bir süre içinde haklı çıktı. 364 kişinin imzası daha kurumadan ekonomi hızla canlandı. Britanya halkı yeniden güven kazandı ve Bayan Thatcher uzun ve derin bir serbest piyasa reform dizisini uygulamaya geçirebildi. Bu 364 ekonomist (ki aralarında yetmiş yedi mevcut veya eski profesör, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemin Hükümet Baş Danışmanlarının çoğunluğu, Kraliyet Ekonomi Derneğinin başkanı, dokuz mevcut veya eski başkan yardımcısı ve genel sekreteri de vardı) yalnızca hatalı çıkmadılar, komik duruma da düştüler. ABD'de, bu mali galat-ı meşhurun pazarlamacıları Britanya’daki benzerleri gibi bir entelektüel aşağılanmayı hiç yaşamadılar. Bu sayede, Krugman ve Summers gibi profesörler bu aldatmacayı bıkmadan sürdürebilmekte ve Washington’da ve başka yerlerde politikayı etkileyebilmektedir. Mali gerçeklere ve Keynesçi mali iksirin etkinliğine daha yakından bakalım. Nobel ödüllü Milton Friedman bu konuyu 1999’da Wall Street Journal’daki köşesinde ele aldı (8 Ocak 1999). Friedman şunları yazdı.: Keynesçi görüşe göre kamunun açık bütçe harcamaları ister borçlanarak ister yeni para yaratarak yapılsın döngüsel olarak canlandırıcıdır. Monetarist görüşe göreyse, yeni yaratılan parayla yapılan harcamalar, harcamayı yapan kamu da olsa özel sektörde olsa döngüsel olarak canlandırıcıdır. Borçlanarak yapılan kamu harcamaları, kamu harcamalarının özel sektör harcamalarını ne kadar azalttığında bağlı olarak canlandırıcı olabilir veya olmayabilir. Koşullara bağlı olarak her iki sonuç da mümkündür. Bu iki görüşü ampirik verilere dayanarak karşılaştırmak kolay değildir, çünkü mali teşvike genellikle parasal teşvik eşlik eder. Gerekli kanıtlar yalnızca mali ve parasal politikaların farklı yönlere gittiği nadir durumlarda elde edilebilir. Ampirik kanıtların Keynesçi görüşü mü monetarist görüşü mü desteklediğini test etmek için, Prof. Friedman mali ve parasal politikaların farklı yönlere gittiği iki dönemi yeniden değerlendirdi. Bunlardan birincisi 1990’ların başındaki Japonya deneyimiydi. Japon ekonomisini yeniden canlandırmak için, üst üste mali teşvikler uygulandı. Ama para politikası “sıkı” kaldı ve ekonomi durgunluktan çıkamadı. Prof. Friedman’ın ikinci örneği 1990’lardaki ABD örneğiydi. Başkan Clinton göreve başladığında, yapısal mali açık potansiyel Gayrisafi Milli Hasılanın % 5.3’üydü. Sonraki sekiz yılda, Başkan Clintom mali açığı azalttı ve 2000 yılında görevden ayrıldığında, kamu açığı yüzde 1,5 yapısal fazlalık gösteriyordu. İronik bir şekilde, Prof. Summers’ın Başkan Clinton’ın Hazine Bakanlığını yaptığı iki yılda (1999-2000) ABD maliyesi Gayrisafi Milli Hasılanı %0.9 ve %1.5’u oranında yapısal fazlalı vermişti. Bu iki yılda “sıkı” maliye ve “gevşek” para politikaları uygulanmıştı ve ekonomi gelişme evresindeydi (Not: Başkan Clinton’un bütün görev süresini dahil ettim) Prof. Friedman sonuca varmıştı: “Birkaç yıldır, parasal politikalarla mali politikaların farklı yönlere gittiği bütün dönemleri belirlemeye çalıştım. Bu iki dönemde olduğu gibi, parasal politikalar maliye politikalarına baskın çıkıyordu.” Tartıştığımız mali anlayışın bir galat-ı meşhur olduğunu çıktı açıklarındaki değişimlerle genel kamu yapısal dengelerini karşılaştırarak da gösterebiliriz. Uluslararası Para Fonu’nun gösterdiği gibi 2001’den 2006’ya kadar ABD ekonomisi Prof. Krugman ve Summers’ın ve diğer Keynesçilerin iddia ettiği ve savunduğu gibi davranmadı. Gerçekten de, ekonominin Keynes karşıtı bir şekilde para politikasına olumlu tepki verdiği yılların sayısı Keynesçi dogmaya uygun davrandığı yılların sayısının iki katıdır. Prof. Friedman yine haklıdır. Bununla birlikte, güveni yok eden mali sorun mali denge değildir. Sorun, kamu harcamalarının GSMH’ya göre düzeyidir. Başkan Eisenhower’ın göreve geldiği 1953’ten, Başkan George W. Bush yönetiminin son yılı olan 2008’e kadar, federal hükümetin harcamaları, GSMH’nın yüzdesi olarak en az Başkan Clinton’ın dönemindeki % 18.2 ile Başkan Reagan’ın dönemindeki % 23.5 arasında değişmiştir. Başkan Reagan’ın ilk döneminde kamu harcamalarında yeni rekorlar kırılmasına rağmen, halk Başkan Reagan’ın “mali tutuculuğunun” hükümette baskın çıkmasını ve büyümeyi kontrol etmesini sağlayacağına inanıyordu. Ama Başkan Reagan’ın durumu böyle değildir. Başkan Obama’ın sözleri ve davranışları insanları kamu harcamalarında bir rejim değişikliği yaşandığına ikna etti. Başkan Obama’nın bu döneminin ilk yarısındaki GSMH’nın yüzdesi olarak rekor düzeydeki kamu harcamasının (%24.4) bu düzeyde kalacağına inanıyorlar. Halk bunun daha fazla vergiye veya kamu borçlanmasına ve/veya enflasyona yol açacağını düşünüyorlar. GSMH’ya göre kamu harcama düzeyini yeniden II. Dünya Savaşı seviyesine çıkarmayla ilgili alternatif bütçe planları ve senaryoları ile ilgili tartışmalarda bu açıkça görülmektedir. Prof. Friedman’ın önerdiği gibi maliye politikası değil de para politikası uygulanırsa, parasal politikayla durum nasıl açıklanır? Öncelikle, ABD’nin büyük parasal önleminin dramatik çöküşü. Başkan Obama’nın devasa mali teşvik paketlerinin neden söylendiği gibi işe yaramadığını açıklamaktadır. İkincisi, büyük parasal önlemler –potansiyel büyüme oranlarının altında- bir büyüme resesyonunun devam edeceğini de gösteriyor olabilir. Referanslar: Donald H. Naftulin, M.D., John E. Ware, Jr. ve Frank A. Donnelly. “The Doctor Fox Lecture: A Paradigm of Educational Seduction.” Journal of Medical Education, Sayı 48, 1973, s. 630-635. |
|||||