SİVRİ SİNEK SAZ Av. Talat METE
Ne şiş, ne kebab ama hukuk yandı...
 
Arada bir, ufak tefek öze dokunmayan değişikliklerle birlikte yaklaşık 28 yıldır, dayatma darbe anayasasıyla yönetiliyoruz. Bu güne değin, birçok lider, iktidara gelmeden 1982 darbe anayasasını sürekli eleştirmiş, iktidara gelince de işine yaradığını görünce susmayı yeğleyerek iki yüzlü siyaset yaparak, aynı anayasaya sığınmıştır.

Bugün iktidar, en güçlü olduğu 1. döneminde 1982 darbe anayasası ile ilişkin hiçbir girişimde bulunmamış ama giderayak, anayasanın, ileriye dönük hesaplar içerisinde bazı maddelerini reform yutturmacası ile değiştirmeye kalkmış ve iş bu yılın Eylül ayında halk oyuna sunulmasına getirilmiştir.

İş aş ve hukuk, insan yaşamının olmaz ise olmazlarından en önemli üçlü.Bu üçlüden vazgeçilmesi olanaksız. Hele hukuk devletinde. Hukuk reformu elbette ki ülkemizde iş ve aş sorunundan sonra en önemli ihtiyaçlarından biri. Çağdaş ve sivil bir anayasa, oluşturulması elbette çok gerekli hatta bu konuda gecikmiş bir durumdayız. Ama hukuk reformu denince, sadece çağdaş ve sivil anayasa değil, hukukun tüm alanlarında reform gereklidir. Bunu, Adliye binalarından tutun da istinaf (ilk mahkeme) mahkemelerine ve yargılama usullerine kadar tüm hukuk alanına yayabiliriz. Ama görünürde böyle bir reform kıpırtısı görülmemektedir. Aksine, yargıyı daha da bağımlı duruma getirecek düşünceler halk oyuna sunularak gerçekleştirilmesine çalışılmaktadır. Bağımsız yargıda, siyasetçinin müdahale hakkı olamaz. O zaman yargının bağımsızlığından söz edilemez. Adalet bakanı ve müsteşarının yargıya müdahalesi sürdükçe bağımsız yargıdan söz edemeyiz.

Yeni çağdaş ve sivil bir anayasa ortak akıl ve ortak bir çalışma ile yapılabilseydi, tüm yurttaşların bu bizim anayasamız diye sarılabileceği bir anayasa yapılabilseydi, hukuk ve anayasal önemli kurumların, önü açılmış ve çağdaş bağımsız, siyasetin içine giremediği bir yapıya kavuşmuş olurlardı. Örnek mi pek çok var. İşte size YÖK, anayasa mahkemesi, yüksek hakimler ve savcılar kurulu vs.

Bütün bunlardan sonra gelelim Eylül ayında yapılacak anayasa referandumuna; bu referandum biraz toplumla dalga geçmek gibi algılanabilir. Tam bir köylü kurnazlığı içeriyor. İktidar seçimlerde elde ettiği başarı ve sağladığı oy oranına güvenerek böyle bir maceraya kalkışmıştır bence. Tüm toplum katmanları ile müşterek, yeni bir anayasa oluşturmak varken, eskinin hem de çok eleştirilen eskinin, şu an işine yaramayan ama ileride kendi işine yarayacak maddelerini, halk oylaması ile değişmesini sağlayıp, sonrada çıkacak olumsuzluklarda pası halka atmak köylü kurnazlığı değil de nedir acaba?

Büyük çoğunluğu iş ve aş derdi ile uğraşan toplumların, anayasa, babayasa reformları veya halk oylaması pek umurunda olmaz. Bu ancak karnı tok, sırtı pek gelişmiş toplumların işidir. Bu nedenle, hukuk katledilmiş, siyasete alet edilmiş bu pek umurda olmaz bizim tip toplumlarda. Yanı iş bıçak sırtında bir durumdadır. Durumun ne olduğu ve sonrasında muhtemel oluşacak durumların halka iyi anlatılmasına bağlı olarak sonuç belirecektir.

Anayasa mahkemesinin ufak tefek ayarları ise son derece isabetli, isabetli olduğu kadar, hatta daha şiddetli bir biçimde siyasilere uyarı içermektedir. Siyasetçilerin beceremediği her şeyin anayasa mahkemesince becerilmesini, halledilmesini istemek doğru değildir.

Anayasa mahkemesi, siyasi bir kurum değil, hukuki bir kurumdur. Bu kurumun esas işlevinden siyasilerce uzaklaştırılmaya çalışılması doğru değildir. Bir başka doğru olmayan da, Cumhurbaşkanlığı yetkileridir. Çağdaş gelişmiş ve hukuk devleti olan bir yapıda, sorumsuz cumhurbaşkanının bu derece ve önemli yetkilerle donatıldığı bir başka örnek yoktur. Eylül ayındaki referandumda bu konu da dolayısıyla oylanmış olacaktır. Bunlar gelecekte toplumumuzda önemli çalkantıların çıban başlarıdır.

Bu durumun baş mimarı bugünki iktidar, kendisini hiç iktidardan gitmeyecekmiş gibi düşünmektedir. Oysaki durum hiç de öyle görünmemektedir. Türkiye siyasetinin 1950 yılından bu yana geçirdiği evreler incelenirse, en güçlü iktidarların dahi iş ve aş sorununu çözememesi nedeniyle iki dönemden fazla iktidarda kalamadığını göstermektedir.

Her iktidarın kendine yarayacak hukukunu oluşturma gayretleri ancak, az gelişmiş ülkelere özdür. Altmışını aşmış bir insan olarak, kendimi bildim bileli gelişmekte olan bir ülkeyiz. Yarım asırdır, hala gelişemedik. Bu gidiş ve bu kafayla gelişmemiz de daha uzun süre hayal demektir. Yani daha birkaç asır bekleriz herhalde.

fiimdi gelelim referanduma. Ey halkım siyasilerin sizinle dalga geçmesine izin vermeyin. Hayır deyin, siyasetçiler otursun yeni, çağdaş, doğru, hukukun önde olduğu yeni bir anayasa yapabilsinler, uzlaşma yolunu açabilsinler. Halk da bu bizim anayasamız diyebilsin.