|
|||||
|
|||||
I. Giriş : ‘Avrupa Birliği Terminolojisi’ Avrupa Birliği (‘AB’) sürecinin en dinamik ve yenilikçi boyutlarından birisi de, kendisine özgü bir `Avrupa Terminolojisi` geliştirmekte olmasıdır.Örneğin ; ‘AB Zirvesi’, ‘AB Troikası’, "Ekonomik ve Parasal Birlik", "Tek Pazar", "Çerçeve program", ‘AR-GE’, "Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası", `Müzakare Çerçeve Belgesi`ve "Katılım Ortaklığı Belgesi", vd... Bazı tanımlamar ise, Avrupa tarihinde derin izler bırakan, önemli olan filozof, tarihçi, ressam, heykeltraş, devlet adamı, prens-prenses, bilim insanlarının özel isimleri ; "Erasmus", "Cordis", "Leonardo" ve "Euro". Bunların yanında "görüş", "zirve", "direktif", "müzakere", ‘ilke’, `müktesebat`, `guide`, `jurisprudence`... gibi bilinen sözcüklerin, Avrupa Birliği ilişkileriyle ikili ve çok taraflı diyaloglar çerçevesinde kazandıkları yeni anlam ve içeriklerdir. AB ve Türk Halkları da, Brüksel’in bu nev’i şahsına münhasır dili konusunda çok bilgili değiller. Fakat işçi, memur, çiftçi, öğretmen, mühendis, bankacı, sigortacı, polis, hekim, hakim, avukat gibi toplumun değişik meslek kesimlerinden herkes kendi alanında bu terminolojilere ister istemez alışıyor.AB’ne tam aday ülke olan Türkiye’de, uyum sürecinin bir sonucu olarak, AB’nin kendine has terimlerine vakıf olmaya gayret ediyor ve oluyor da. II. AB ile Türkiye Müzakere Süreci: ‘Kurumsal Yapı, Müzakere Çerçevesi ve Tarama’ Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde 2005 yılı başındandan bu yana, gündemimizde giderek varlığını artıran üç terim var: `Kurumsal yapı’, "Tarama" ve "Müzakere çerçevesi". 1.Kurumsal yapı: AB ile müzakereleri yürütecek kurumsal yapının oluşturulması önemli ve gereklidir. Buna paralel olarak kamu alanında karar alma mekanizmalarının AB Kurumları ile uyum içinde çalışabilmesi için ‘AB ve Türkiye Eşgüdüm, yani Koordinasyon Yasası’ çıkarılmalıdır. Türk baş müzakerecisi belirlendi, fakat heyet ve alt heyetler de ivedilikle ve koordineli olarak oluşturulmalıdır. Bu yasa çok önemli, çünkü AB ile Türkiye arasındaki koordinasyonun, hukuki zeminini teşkil edecektir. 2.Tarama (Screening): AB’ne aday olan ülkenin hukuki mevzuatlarının komple incelenmesi’dir. Bundan amaç; Türkiye’de ki mer’i mevzuatların, ilgili AB mevzuatına göre hangi uyum noktasında olduğunun belirlenmesidir. Nerelerde uyumsuzluk, eksik veya uygulama sorunu olduğunun dökümü yapılıyor. Müzakereler süresince hangi yasal uyum, politika değişikliği ve uygulama dosyalarının görüşmelerin gündemini oluşturacağı ortaya çıkıyor. Tarama sonucunda, Türkiye’nin AB’ye uyum yolunun haritası müzakere masasına yansıyacak. AB Komisyonu ile Türkiye’nin ilgili devlet birimleri arasındaki görüşmelerle tarama süreci, esasen çok önceleri başladı bile. Devlet Planlama Teşkilatı (`DPT`) ve AB Genel Sekreterliği bu konularda bir çok çalışmayı hazırlamış durumda, fakat bu süreç dinamik ve işleyen bir süreç olduğundan, diğer bütün kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde çalışmalar sürdürülmelidir. 17 Aralık 2004 AB Brüksel Zirve bildirisinde yer alan karar ile; Türkiye ile 3 Ekim 2005 tarihinde bazı koşulların yerine getirilmesi şartlarıyla, müzakerelerle birlikte tarama sürecine de başlanılacaktır. Bu süreç daha erken başlatılabilirdi. Ancak, bazı AB ülkelerinin AB Anayasası’nı referanduma sunacak olmalarından, ayrıca bu hususun Avrupalı Siyasilerce kamuoylarında yarattıkları, Türkiye’nin üyeliğiyle eş-zamanlı bir anlam kazanacağı endişesi ve görüntüsünden dolayı, genel anlamda Avrupa Halklarını ürkütmesi üzerine ve bu süreç, nihayet 3 Ekim 2005’de başlayabildi. 3.Müzakere Çerçeve Belgesi (‘MÇB’): AB Komisyonu ve Parlamentosu`nun tavsiye ve değerlendirme raporları dikkate alınarak hazırlanan, AB Bakanlar Konseyi’nce onaylanan ve Birlik tarafından aday ülke için tek taraflı olarak onaylanan resmi bir belge. Bu belge, AB’nin aday ülkeye yönelik olarak kendi üye ülkeleri arasında onayladığı ‘ilk ortak tutum’ belgesini oluşturuyor. Daha sonra, bunu her müzakere başlığını ayrı ayrı kapsayan diğer ortak tutumlar takip ediyor. Aday ülke, politik ve diplomatik girişimlerle, bu belgenin hazırlığı aşamasında performansına bağlı olarak, etkili olabilmektedir. 3 Ekim 2005 AB Konseyi kararına kadar, T.C. Hükümeti`de işte bu anlamda etkili olabilmek için siyasi ve diplomatik görüşmelerini yaptı. AB Brüksel Zirve bildirisi’nde yer verilen; a. Müzakerelerin ucunun `açık olması`, `üyeliğin garanti edilememesi` veya `AB`ne demirlenmesi`. b. Müzakerelerin `askıya alınabilme` olasılıkları, c. AB’nin yeni bir ülkeyi `hazmedebilme kapasitesi`, d. AB ülkelerinin tek tek her aşamada `onayının gerekliliği`, e. Türkiye’de ki mevzuatın uygulanmasına gösterilen dikkat ve uyarılar, f. Gümrük Birliği’nden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi, g.Türkiye’nin uluslararası anlaşmalara uyum çerçevesinde `Kıbrıs ve Ege sorunlarını` çözüme bağlamada ilerleme zorunluluğu, komşuları ile iyi geçinme... gibi bir çok husus, AB genel tutumu olarak bu bildiri kararında açıkça ifade ediliyor. Yukarıdaki hususların hukuka uygun olarak, sağduyu ve akıllıca ve kendi menfaatlerimiz açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. 4. AB’nin Türkiye ile Müzakere Çerçevesinin Esasları: ‘Prensipler, Müktesebat, Usul ve Lisan’ a.Prensipler: Müzakereler Türkiye’nin, AB’ne tam üyelik hedefinin gereklerini yerine getirmesine bağlıdır. Müzakere, doğası gereği açık uçludur, asıl tedirgin eden husus bunun `sürekli tekrar edilmesi`dir. AB ülkeleri önemli kararlarını genel olarak oybirliği ile alır.AB, Türkiye Kopenhag Kriterleri`ne (demokrasi, hukuk devleti, azınlıkların korunması, işleyen bir piyasa ekonomisi, AB mevzuatını uygulayabilecek bir idari yeterlilik...) uymaya devam etmelidir. Bu süreçte; azınlık hakları (!), kamu ve yargı reformu, bölgesel işbirliği ve yolsuzlukla mücadele konularında ilerleme kaydedilmektedir ve bu sürdürülmelidir, deniliyor. AB Bakanlar Konseyi, Komisyon’un önerisi üzerine Türkiye ile müzakereleri, demokrasi ve insan haklarının ciddi ihlali gerekçesiyle askıya alabilir. Müzakerelerin devamı, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal uyumu ile doğrudan bağlantılı olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, 3’üncü ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerinde, AB’nin ortak politikalarına uyumlu hareket etmelidir. AB’de, kurumsal işleyişi ve iç bütünlüğü açısından Türkiye’yi üye olarak kabul edebilecek durumda olmalıdır. b.Müktesebat ve Derogasyon: AB’ye u-yum için, Türkiye’nin müktesebatı kendi yasal düzenine uyarlamış ve uygulamaya da geçirmiş olması gereklidir. Türkiye’nin üyeliği ile çelişkili olan `tüm uluslararası antlaşmaları geçerliliğini yitireceği` hususudur. Müzakerelerde, AB üyeliğinden kaynaklanan hak ve sorumlulukları açısından bazı alanlarda gündeme gelen bir diğer önemli konu da geçici kısıtlama (derogasyon)lar, düzenlemeler ve geçiş dönemleri’dir. Örneğin, geçmişte özellikle kişilerin serbest dolaşımı konusunda; İspanya, Portekiz ve Orta Avrupa ülkeleri bu tür kısıtlama ve geçiş dönemleri öngörülmüştü. Fakat burada geçiş dönemleri yumuşak ve iyi yönde olmuştur. Örneğin, Polonya tam üye olmadan önce, Polonyalılar AB ülkelerine vizesiz girebiliyor, 3 ay kalabiliyorlardı. Türkiye`de tam üyeliğe yaklaşıyor, ancak ne ilginçtir, AB Ülkeleri vize konusunda Türk vatandaşlarının işini kolaylaştırmayı bırakın, ektra yükümlülükler getirmekle kalmayıp, bürokrasi sarmalına sokup, sizi yıldırıyorlar. Bu hususun EŞİT uygulama ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu bir `Eşitsizlik`tir. AB Konseyi`nin 17 Aralık 2004 zirve kararı ile 3 Ekim MÇB`nde, Türkiye için de ‘serbest dolaşım’ hususunda benzer talebleri (geçici veya daimi kısıtlama) mevcuttur. AB`ne tam üyelik 4 serbest dolaşım hakkıni ihtiva eder; i) Sermaye`nin, ii) Malların, iii) Hizmetlerin ve iv) Kişilerin serbest dolaşımı.AB`ne üyesi olunduktan sonra bile, geçici kısıtlamalar getirilebilir. Ama bunların kalıcı olması; AB müktesebatının, hem ruhuna hem de lâfzına aykırılık teşkil eder. |
|||||