SİYASİ VİZYON Haluk ÖNEN
ARI Hareketi eski Genel Koordinatörü
Sosyal Sermaye ve Sivil Toplum
 
Sosyal sermaye, içeriğinin genişliği ile her dönem farklı açılardan değerlendirilmiş ve önemsenmiş bir kavram olmakla beraber son yıllarda eskiye oranla daha yoğun olarak tartışılmaya başlanmıştır. Bu, büyük ölçüdekalkınmada sosyal sermayenin en az maddi sermaye kadar; hatta kimi örneklerde görüldüğü gibi ondan daha fazla önem taşıdığına dairinancın yaygınlaşmasının bir sonucudur. ARI Hareketi olarak sivil toplum üstünde çalışan kurumların sosyal sermayenin politik, ekonomik ve özellikle toplumsal gelişmede başat rol oynadığına inanıyoruz. Türkiye’nin sosyal sermayesi de yetişmiş gençliğidir. Bu gençler geleceğin yenitoplum liderleri olarak hem sosyal sermayeyi temsil edecekler hem de sosyal sermayenin tabana yayılmasına katkıda bulunacaklardır.

ARI Hareketi’nin kuruluşundan itibaren Türkiye’nin sosyal sermayesini güçlendirmek amacıyla çalışmalarını gençlik, katılımcı demokrasi, yerel kalkınma, etik ve uluslararası ilişkiler üzerinde yoğunlaştırmıştır. Tüm bu alanlardaki çalışmalarımız sosyal sermayenin artması ve tabana yayılmasına büyük katkı yapmaktadır. ARI Hareketi ayrıca sosyal sermayenin en önemli unsurlarından biri olan güven konusunda da önemli çalışmalar yapmaktadır.

Özellikle gençlerin toplumu oluşturan diğer bireylerle aralarında olan güven ilişkisini ve kendilerine olan güvenlerini güçlendirmek bu çalışmalardaki temel amaçlardan biridir.Güven bir toplumu bir arada tutan en önemli kavramlardan biridir; toplumu oluşturan bireyler arası güven barışçı bir toplumsal yaşam sağlarken birey ile devlet arasındaki güven de demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, temiz bir toplumun ön koşullarından biridir. Öte yandan bu güvenin tahsis edilmesi için bir takım normlar toplumsal yaşamı düzenlenmeleri açısından çok önemlidirler ama toplumdaki mevcut normların belirlenmesinde katılımcı bir yöntem uygulanması gerekmektedir ve normlar daha etik bir toplumda yaşamamıza katkı sağlamalıdır. Aksi halde Türkiye ve diğer cemaatsel yapıların hakim olduğu toplum örneklerinde olduğu gibi bu normlar bireylerin özgürlüğünü engeller; onlar üstünde bir baskı mekanizması oluşturur.

Toplumsal iletişim de güven gibi sağlıklı bir demokrasinin ve açık bir toplumun; yüksek bir sosyal sermayenin ön koşullarından biridir. İletişim, tartışma kültürünün, empatinin ve diyaloğun en önemli unsurudur. İletişim kanallarının bu yüzden devamlı açık olması gerekmektedir. Vatandaşlar ve yöneticiler arasında açık olan iletişim hatları katılımcı demokrasinin gelişimi için çok önemlidir. Demokrasi ve daha güvenli bir toplum dışında sosyal sermaye maddi sermayenin yaratılmasında; verimli, doğru amaçlarla, topluma artı değer yaratacak şekilde kullanılması ile de yakından ilgilidir. Sosyal sermaye öncelikle yetişmiş insan gücünün toplum içinde ortak bir amaç doğrultusunda verimli bir biçimde kullanılmasıdır. Eğitimli, dünya ile yakın ilişkiler içinde, toplumsal konulara duyarlı, katılımcı, haklarının ve sorumluluklarının bilincinde olan bir birey sosyal sermayenin bireysel yansımasıdır.

Toplumsal anlamda ise kuvvetli bir sivil toplum, katılım-tartışma-uzlaşma kültürü, kamusal-bireysel iletişim, bireysel duyarlılıktan toplumsal duyarlılığa geçmek sosyal sermayesi yüksek bir toplumun temel yansımaları olacaktır. Politik alandaki yansımalar ise daha fazla genç, eğitimli, dünya ile yakın ilişkiler içinde olan ve her şeyin ötesinde de yeni anlayışa uygun olarak etik normları içselleştirmiş ve toplumsal duyarlılığı sahip genç-yeni toplum liderlerinin politikada daha fazla yer almasıyla kendini gösterecektir. Türkiye maalesef sosyal sermayenin çok düşük olduğu ülkelerden biridir. Türkiye’de sosyal sermayenin ortaya çıkmamasına engel olan iki temel unsurdan söz edebilir:
Mevcut politik ve bürokratik yapı ve toplumun kültürü. Mevcut politik ve bürokratik yapı katılımcılığa izin vermemekte; politikayı, sınırları yetkinlik ve toplum yararlarına karşı duyarlı olma gibi unsurlar dışındaki etkenlere bağlı olarak belirlenmiş bir grubun tekeline vermekte ve katılımın önünü hukuki-bürokratik yollarla kapamaktadır. Kültür de özellikle sosyal sermayesi en yüksek olması gereken gençler üstünde büyük bir baskı yapmakta ve onların güven ilişkileri kurmasını engellemektedir. Sivil toplum kuruluşlarının sosyal sermayenin ortaya çıkarılmasında çok büyük katkıları olacaktır; hatta sivil toplum bu alanda birincil bir rol üstlenmelidir. Sivil toplum kuruluşlarının etkinliği ve katılım sosyal sermayenin olmazsa olmaz unsurlarındandır.
Sivil toplum katılım araçları ve platformları yaratmanın yanı sıra sosyal sermayenin arttırılması ve tabana yayılması için eğitim, gerektiğinde de öğrenim rolü üstlenmelidir. İkinci olarak da sivil toplum mevcut sosyal sermayenin toplumsal yaşama katılmasını sağlamak amacıyla farklı kanallar oluşturmalı, araçlar yaratmalıdır. Bugün ülkemizde sosyal sermayenin yaşadığı en önemli sorunlardan biri ki bu aynı zamanda katılım eksikliğinin de altında yatan nedenlerden biridir, kendini açığa çıkaracak araçların mevcut olmamasıdır.