PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
AB’deki gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiler?
 
AB Bölgesinde yaşanan gelişmelerin Türkiye Ekonomisi açısından özel bir önemi var zira hem ihracatımızın yarıdan fazlasını söz konusu coğrafyaya gerçekleştiriyor ve bu sayede sorunlarımızın ağırlaşma hızını düşürüyoruz, hem de dış finansman ihtiyacımızın önemli bir kısmını onların mali sisteminden temin etmeye çalışıyoruz. AB pazarı genişledikçe ve büyüdükçe, para ve maliye politikaları sıkılaştırılmadıkça günü kurtarabiliyoruz. Son altı-yedi yılda Euro’nun değerlenmesi ülkemizde uygulanan politikaların sonucu olan rekabet gücü kaybına rağmen sınai faaliyetlerin sürdürülebilmesinde önemli rol oynadı, bu pazara olan bağımlılığımız iyice arttı. Fakat son altı ay içinde AB bölgesinde yaşanan gelişmeler ekonomimiz açısından da alarm zillerini çaldırmaya başladı. AB ekonomilerinin çoğunda borç yükünün yüksekliği, bütçe açıklarının büyüyor olması uzmanlaştığı sınai ürünler cephesinde rekabet gücünü önemli ölçüde kaybetmesi onlar açısından geleceğe yönelik belirsizliği artırıyor. Kendi aralarındaki ticaret hacminin görece çok yüksek oluşu da kırılganlığı arttıran unsurlardan biri olarak ön plana çıkıyor.
Yunanistan’la başlayıp Portekiz ve İspanya ile devam eden kredi notu olumsuzlukları dikkatleri AB üzerinde yoğunlaştırdı. Söz konusu ekonomilerin borç yükü çok yüksekti, bütçe açıkları kont-rolden çıkmış, mali sistemlerine ilişkin kırılganlık anormal boyutlara sıçramıştı ve asıl önemlisi büyüme potansiyellerini tüketmişlerdi. Ya iflasa sürüklenecek devamında borçlarını yapılandırarak yeni bir çıkış yolu arayacaklardı ya da Euro bölgesi ekonomilerinden yardım isteyeceklerdi. Fakat örneğin Alman halkı Yunalılar’ın veya Portekizliler’in yaptığı hataların bedelini ödemek istemiyordu. IMF devreye girdi; maliye politikaları iyice sıkılaşması ve bütçe açığının üç yılda %3’ün altına çekilmesi şartı ile yardım yapılacak dendi! Bu kez Yunan halkı katı önlemlere tepki verdi. AB’deki durumu özetleyen bir özdeyişimiz var; boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor... Aslında sorunun bir kısmı sorunlu ülkeler, gözden uzak tutulan diğer tarafı ise bilançosu kredilerle şişen fakat aktif kalitesi çöken Avrupa Bankacılık Sistemi. Aslında Yunanistan Bankaları kurtarmanın kod adı da sayılabilir. Zira sorunlu ülkeleri kaderlerine terketseler, ödenemeyen krediler bu kez kendi bankalarını vuracak ve son kriz sırasında verilmiş güvenceler nedeniyle faturalar kamu kesimine çıkacak. Siyasiler bu nedenle yardımdan yana tavır sergiliyor, fakat halk diğer tarafı bilmediği için tepki veriyor. Özetle söylemek gerekirse ekonomi cephesinde işler iyi gitmiyor, halklarla siyasiler arasındaki güvensizlik derinleşiyor, sorunlar ağırlaşıyor. Tek paraya geçerken benimsenen Maaschricht kriterlerine uymayanları tedbir almaya zorlamamanın ve kayıtsız kalmanın bedeli ağırlaşıyor.
Eğer maliye politikaları bütçe açıklarını kapatmak üzrere sıkılaştırılır ve ekonomik daralmayı kontrol altında tutmak adına Avrupa Merkez Bankası para politikasını iyice gevşetmeye zorlanırsa AB bölgesi uzun bir aradan sonra enflasyon tehlikesi ile tanışacak ve bir süre bunu görmezden gelmek durumunda olacak. Büyüme sorunları ve yüksek işsizliğe ek olarak enflasyonun devreye girmesi orta vadede yaşanacak ekonomik daralmayı dayanılmaz hale getirebilecek. AB ekonomilerini birbirine bağlayan bağlar zayıflayacak, kendi aralarındaki ticaret hacmi de bardağı taşıran damlalardan biri olarak daralacak.
AB bölgesine ilişkin beklentiler Türkiye ekonomisini de mevcut bağımlılıkları nedeniyle aynı yönde etkileyecek; ihracat gerileyecek, dış ticaret hacmiyle birlikte dış finansman imkanları daralacak, işsizlikteki artış iç talep yoluyla hem kamu kesimini hem de mali sektörü olumsuz yönde etkileyecek. Tüm bunlar kısa vadede değil orta vadeye yayılan bir şekilde geçekleşecek. Bu gelişmeler alınmış ve alınacak kararlar konusunda daha dikaktli olunmasını gerektiriyor...