|
|||||
|
|||||
Bıkmadan usanmadan, geçmişten de ders almadan, tüm siyasetçilerimiz her fırsatta, neredeyse her toplantıda, mikrofonu kaptığı her anda, ekranda boy gösterdiği her söyleşide, toplumsal huzur, barış, birlikte yaşama arzusundan söz eder, topluma karşı bunları kendileri çok istiyormuş da, diğerleri istemiyormuş gibi davranırlar. Davranırlar da, acaba, gerçek durum böyle midir? Hiç de böyle değildir tabii ki. Uluslararası arenada, soğuk savaş dönemlerinde nasıl devletler, kendilerine sanal ya da gerçek düşman yaratarak reflekslerini sürekli tetikte tutmaya çalışıyorsa, bizim politikacılarımız ve siyasi partilerimiz de sürekli olarak kendilerine, toplumsal karşıtlar yaratarak, iktidara talip olmaya veya eline geçirdiğinde, elde tutmaya çalışmaktadırlar. Bu tarz düşünce ve hareket şekli her zaman başarılı olamaz. Bizim toplumumuz gibi doğu ile batı felsefesi arasında sıkışmış kalmış, aklı öne koymayı pek beceremeyip, daha çok duygularıyla hareket etmeyi alışkanlık haline getirmiş toplumlarda, karşıtlıklar giderek düşmanlığa dönüşmektedir. Henüz farklı düşüncelerle birlikte yaşama düzeyine ulaşamadığımız için bu düşmanlıklar yaşamın her alanında kendini gösterip kalıcı olmaktadır. Cumhurbaşkanlığımızın forsundaki yıldızların anlamı, tarih sahnesinden gelip geçen daha önceki Türk Devletlerinin simgesi olmasıdır. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletine gelinceye kadar daha önce kurulan devletleri işaret etmektedir. Peki ne olmuş daha önce kurulan şimdi sahnede olmayan devletlere ? Bir başka Türk Devleti tarafından yıkılmış ve kendi içine katılmış. Hani hep anlatılır ya, Türklerin devlet kurma geleneği gelişmiştir diye. Ama hiç kimsenin aklına şu soru gelmez. Yahu kardeşim bu nasıl iş yıkılan ve kurulan devletlerin hepsi de aynı ırktan, aynı kökten. Bundan çıkabilecek sonuç, devlet kurma geleneğimiz geliştiği gibi, devlet yıkma geleneğimiz de gelişmiş. Bu nasıl olur? Basbayağı olur. Hep karşıtlık üzerine bir yaşam sürdürülürse, hiç farklı düşünceler de olmalı ve birlikte, saygı ve sevgiyle yaşanmalı denmez ise, hasımlıklar gelişir, olur böyle şeyler. Ülkemizde, seçim kazanıp, sonucunda yönetim yetkisini eline alan bir partinin, kendinden önce görevde bulunan partinin yönetimde bulunan yetkililerinin deneyimlerinden faydalanmak istemine tanık olanınız yoktur herhalde. Şu anda, Ülkemizde, geçmişte, ülkeyi yönetme görevlerinde bulunmuş, Cumhurbaşkanı, birçok başbakan, önemli bakan mevcut, bunların önemli deneyim ve birikimleri de olduğu tartışmasız. Aynı görüşte olmak da gerekmiyor. Ama uzlaşı, farklı görüşlerin alış verişi, farklılık da olsa birbirinin düşüncelerine saygı ve daha açıkçası sevgiyi topluma gösterme ve toplumu bütünleştirme adına zaman zaman bir araya gelmelerinde ne olumsuzluk olabilir ki. Neden bunu beceremeyiz? Bunu becerebilmek için şüphesiz çok önemli bir özgüven gelişimi gerekli Paylaşılmadan, ölüp bu dünyadan göç eden kişinin kafasında kalıp, mezarlığa götürülüp gömülen bilginin sahibine ve başkalarına hiçbir faydası yoktur. Önemli olan, gelişim adına bildiklerimizi deneyim ve birikimlerimizi birbirimizle paylaşabilmektir. O zaman yaşamğn değeri ve keyfi olabilir. Bu da yaşamın her alanında geçerli olan bir durumdur. Ama olumsuzluğu daha çok siyasette kendini gösterir. Görev değişimlerinde, bilgi adına, başkalarının da yararlanabileceği ne varsa alıp götürülür. Yeni gelen, gidenin bilgisine hiç de ihtiyacı olmadığını düşünür, ne yazık ki. Oysa ki, çeşitli faturalar karşılığı öğrenilen bilgiler vardır gidende ve bunlardan yararlanmak ihtiyacı ve hakkı mevcuttur insanlarda. Bizler nedense farklı düşüncede olanları, bizimle aynı düşünmeyeni derhal hasım ve düşman ilan ediyoruz ve hiç bir şey bilmediğine hemen hükmediyoruz. Galiba toplumumuzda sıkça kullanılan“yargısız infaz tabiri “ de bu felsefenin ürünü olsa gerek. Bir toplumda, davranışlar sonucu tepki olarak gelişen, eleştiri ve takdir, zıt iki kardeştir ama, gelişmişlikle doğru orantılıdır. İster yanınızda olsun ister karşınızda, kasıt taşımayan hatalı davranışları eleştirmek son derece doğru kabul edilmeli, hatta eleştirene de bu konularda haklı ise teşekkür edilmelidir. Tersi olarak, doğru ve hoş bir davranışta bulunulduğunda da, ister yanğnğzdaki olsun ister karşğnğzdaki takdir ettiğini açık yüreklilikle söylemelidir. Bizler bu zıtlıkları, alışkanlığımız olmadığı için pek kullanmayan bir toplumuz. Öyle öğretilmemiş çünkü. Üslubu içerisindeki eleştiriyi, küfür, normal takdiri de, şğmartma zanneden bir ön yargıya sahibiz. Bir başka açıdan, eleştiriyi hak kabul ediyoruz ve bu konuda son derece bonkör, takdirde ise son derece cimri davranıyoruz. Sürekli didişme ortamında yaşamak neredeyse toplumumuzun gıdası, herkes, diğer herkesle tartışmalı kavgalı toplumumuzda. Altta kalanın canı çıksın düşüncesi her an beynimizin bir tarafından fırlayacakmış gibi hareket halinde seyredip duruyor. Neredeyse hepimiz paranoyak olduk. Bunu pekiştirmek için de ne yapılması gerekirse yapıyor yönetenler evelallah. Peki ne yapmalıyız bu paranoyalardan kurtulmak için diye soran yok. Gelin arkadaşlar, dostlar toplumumuza musallat olan ön yargıları yıkalım hepimiz kucaklaşğp, birlikte saygı ve sevgiyle paylaşarak yaşamaya çalışalım, hepimizin olan bu topraklarda diyen yok. Aslında olmalı.Bu toplumumuza ayrı bir heyecan ayrı bir güç verecektir. Tek yanlı olarak, % kaçla iktidara gelirsen gel, toplumsal barış adına inandırıcı adımlar atılmadığı takdirde heyecan yaratmak ve tüm toplumun büyük çoğunluğunu aynı hedefe yöneltmek mümkün değildir. Bunu becerebilmek için Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi anlayabilmek gerekir. Tüm toplumu nasıl oldu da tüm farklılıklara rağmen aynı hedef doğrultusunda gözünü kırpmadan toptan ölüme dahi gönderebildi. İşte başarı burada. Şimdi hepimiz yeniden göreceğiz. Yerel seçimler çok yakın. Hatta şimdiden karşılıklı salvolar başladı bile. Akla gelmeyecek çamurlar, karalamalar atılacak birbirine. Rakipler plan ve projelerle değil hamasetle yarışacaklar. Kimse yerel halkı düşünmeyecek. Rant önde gelecek. Bunun şu partisi bu partisi yok. Herkes bu toplumun insanı. Aslğnda yüreklice söylemem gerekirse hepimiz biraz ikiyüzlüyüz. Kişisel çıkarlar ön planda her zaman. Aslında yürekli bir kararla, yapılacak önemli bir iş var toplumumuzda. Parça parça, zaman zaman sorun olunca, daha doğrusu sorun meydana gelince yapılıyor ama, tam olarak ne olduğumuz, nerede olduğumuz, sorunlarımızğn tamamı ve bu sorunlarımızdan nasıl kurtulabileceğimiz konusunda bilim adamlarımızdan oluşacak bir kurulla araştırmalar yapmak, sonuçlarını toplumla paylaşmak. Birlikte sorunları aşmak. Tabii ki bunu yönetenler, diğer bir deyimle siyasiler yapmalılar. Çünkü, toplumumuza gerekli olan barış ve huzuru getirmek sorumluluğu taşımaktadır siyasiler. Onların örnek davranışları gerekli olan ortamı sağlama yolunda adımların atılmasını sağlayacaktır. Belki de önümüzdeki seçim bir şans olabilir. Yapılabilir mi sizce? |
|||||