|
|||||
|
|||||
“Fark yaratmak". Dünyada iş yönetiminde başarılı olma kriterleri açısından şirketlerin “var olmalarını veya var olamamalarını” etkileyen en önemli unsur. Fakat fark yaratmak dediğimiz zaman gerek amaç gerekse araç seçimi açılarından büyük bir okyanusun içine atıyoruz kendimizi. Bunun içinde hem farklı alanlarda "fark yaratan" kurumlar; hem "fark yarattığını" düşünen kurumlar; hem de"fark yaratmayı hiç düşünmeyen" kurumlar bulunmakta. Bununla beraber bu farklılığın hangi amaca veya araca odaklandığı veya odaklanması gerektiği konusu var;bunlar ürün olabilir, karlılık olabilir, verimlilik olabilir, kalite standartları olabilir, çalışma tarzı olabilir, hissedarlara en yüksek kazancı sağlamak olabilir, müşteri yaklaşımı olabilir, yönetim şekli olabilir, yönetişim ve etik uygulamaları olabilir; sosyal sorumluluk bilinci olabilir, marka olabilir, yenilik olabilir, araştırma
ve geliştirme liderliği olabilir, vs.ve vs.
Bu kadar geniş kapsamlı bir okyanusun içinde, "fark yaratmak" derken ne aradığımız ve neyi amaçladığımız çok önemli. Benim kendi bakış açımdan, özellikle halka açık şirketlerin iyi yönetişimi ilkelerine uyumu,kurumsal etik yönetimine verdikleri önem, sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir kalkınmaya verdikleri öncelik esasına göre, bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Türkiye de, İMKB’ye kote edilmiş ve yukarıda bahsetmiş olduğum konuda, uluslarararası standartlara göre, %100 bir farklılık yaratan halka açık Türk kökenli bir şirket henüz yok. Yeni özelleştirme furyası ile Türkiye’ye giren veya girmekte olan kurumlar konusunda henüz birşey söylemek için çok erken olacağındanbunlara objektif bir değerlendirmede bulunmak için zamana ihtiyaç olacaktır. Haksızlık yapmamak için, bu konuya en hassas yaklaşımı gösteren ve konuda öncülük yaparak uluslararası standartlarda bir yapılanmaya girmiş olan bir şirketi ön plana çıkarmak isterim; Eczacıbaşı Holding. Bu grubu takip eden, fakat henüz daha geride olan iki grup daha bulunmaktadır; bunlar da Anadolu Endüstri Holding ve Borusan Holding’dir. Bu üç grubun, benim hassasiyet gösterdiğim konularda ön planda olmalarının ortak ve çok belirleyicibir özelliği bulunmaktadır. Liderlerinin vasıfları ve yönetim anlayışları. Gerek Bülent ECZACIBAŞI, gerek Tuncay ÖZİLHAN ve gerekse Ahmet KOCABIYIK "farklılık yaratmak" ve "sıradışı bir örnek teşkil etmek" için bu değerler doğrultusunda, uzun vade stratejik planları çerçevesinde,tutarlı ve sürekli bir şekilde, aynı doğru mesajları vererek gruplarını yönlendirmeyi sürdürmektedirler. değişimin, ancak ve ancak, en tepe liderlerin rehberliği, yönlendirmesi ve ivmesinden gerçekleşebileceğini inanan bir "etik yönetim danışmanı" olarak bu üç grubun yapmış olduğu çalışmaları kamuoyundan dikkatle ve takdirle takip etmekteyim. Her üç grubun da yaratmış oldukları "bağımsız yönetim kurulları"; kaliteli ve nitelikli profesyonellerle çalışarak oluşturdukları "kurumsal yapıları"; daha kaliteli, daha bilinçli ve daha duyarlı davranabilmeleriiçinyeniden yapılandırdıkları "iş yapma süreçleri";üstlendikleri "sosyal sorumluluk" projeleri; çevreye ve topluma verdikleri değer; Türkiye’ nin kaynaklarını bilinçli bir şekilde tüketme anlayışları; paydaşlarına verdikleri değer; ve son olarak "doğruluk ve dürüstlük" içinde çalışma ilkeleriile kendilerini diğer şirket ve gruptan farklı bir konuma getirmiştirler. Dolayısı ile "çok önemli bir alanda, tüm paydaşları için katma değer yaratan önemli farklar yaratabilmişlerdir". Eğer yaratılan farklılık tüm paydaşlara olumlu bir marjinalkazanç sağlıyorsa, ve hatta onları da bu değerlere ve prensiplere önem vermeye yönlendiriyorsa, bu üç grubun yarattığı katma değer Türkiye’ye optimal bir kazanç sağlamaktadır. Bu örnekleri arttırmak için Türkiye’de "etik liderlerin" çoğalması gerekmektedir. farklılık yaratacak değişim için acilen "etik liderler"e ihtiyaç bulunmaktadır. aile şirketlerinin ve aile sermaye yapısının şirketler bünyesindeyüksek düzeyde olan bir ülkede, aile bireylerinden birinin veya bir çoğunun bu konuya uzun vadede inanarak sahiplenmeleri gerekmektedir. Bu yolla, halka açık şirketlerin, tüm paydaşları açısından çok daha iyi konumlara gelecekleri şüphe götürmez bir gerçektir. Bunun yurt dışında gelişmiş olan sermaye piyasalarında pek çok örneği bulunmaktadır. Uluslararası yatırımcılar açısından da, bu tarz farklılık yaratmış olan halka açık Türk şirketleri, öncelikli tercih edilen veya edilecek kurumlar haline geleceklerdir. Yerli tasarrufun ve sermayenin dar ve sığ olduğu sermaye piyasalarımız göz önüne alınırsa, uluslararası fonlara ulaşmak ve onlar için bir cazibe merkezi haline gelmek için bundan daha kazançlı bir yol olabilir mi acaba? Türkiye’nin, toplumun, tasaaruf sahiplerinin, son 5 senede finans ve reel sektörlerdeyaşanan yolsuzluk ve kötü yönetimlerden dolayı yok olan milyarlarca dolarından sonra, artık süratle değişimin zamanı çoktan gelmiş, ve hatta geçmektedir. |
|||||