|
|||||
|
|||||
Günümüzde ortaya çıkan gelişmeler, ülkemizdeki siyasi yapının 2001 yılı sonrasında göreceli olarak sağlanan siyasi ve ekonomik istikrarın kalıcılığına dair beklentileri karşılayabilecek bir yaklaşıma ve olgunluğa henüz ulaşmadığını ortaya koymuştur.
Ülkemizin 1960’lı yıllardan bu yana birkaç kez yakalamasına rağmen kaçırdığı ve son beş yıllık dönemde yine yakalamayı başardığı gelişmişlik eşiğini aşma şansı, yine siyaset kurumunun içinde bulunduğu mevcut yapı nedeniyle bir kez daha heba edilme olasılığıyla karşı karşıya kalmıştır. Türk toplumu, 2002 yılı seçimlerinde siyasi anlayışın değişmesine duyduğu ihtiyacı net biçimde vermiş olmasına rağmen, bugün de benzeri anlayışın devam ettiğini görmektedir. Son gelişmeler, Türkiye’deki siyasi anlayışın, ülkeyi geleceğe taşıma ve halkın refahını arttırmaya yönelik projeleri üretme ekseninde değil, toplumun hassasiyetleri üzerinden adeta hesaplaşma ekseninde yapılması anlayışında fazla bir değişiklik olmadığını ortaya koymuştur. Oysa siyaset kurumu ciddi sorunlar üretebilecek bu tür tehlikeli eğilimlerden kaçınmalı ve çözüm üretme işlevine yeniden kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde toplumun siyaset kurumuna mesafeli bakışı daha da açılacaktır. Zaten Türk toplumu da bu yaklaşımı onaylamamakta ve ülkemizi kutuplaşmaya götürecek yaklaşımlara hiç de prim vermemektedir. Nitekim günümüzde yapılan bazı araştırmalar, oy kullanma konusunda kararsızların önemli bir orana ulaştığını; böyle giderse oy kullanmayacak seçmen sayısının da 2002 seçimlerindeki 9 milyonu aşacağını ortaya koymaktadır. Türkiye’de siyasi kurumlar sıkıntıya yol açan ve giderek derinleşmesinden endişe edilen mevcut hesaplaşma eksenli siyasi yaklaşımlarını sorgulamada daha fazla geç kalmamalıdırlar. Aksi takdirde hem Türkiye kaybedecek hem de siyaset kurumuna olan güvenin her geçen gün daha da zayıflaması kaçınılmaz olacaktır. Bunun da çaresi yeni partiler kurmak değildir;tek çare, siyasetteki yaklaşımın değişmesidir. Çünkü, ülkemizde elliyi aşkın sayıda siyasi parti olmasına rağmen halen bir boşluğun hissedilmesinin arka planın da yeni bir siyasi yaklaşıma duyulan ihtiyaç bulunmaktadır. Siyasetin yeni yaklaşımı, iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasi kurumlar halkın ihtiyaçları ve önceliklerini merkeze alan anlayışla biçimlenmek durumundadır. Ancak bu yaklaşımla, toplumun geniş kesimlerini kucaklamak ve tek başına büyük çoğunlukla iktidarı hedeflemek mümkündür. Türk toplumu siyasetten ülkenin geleceğini doğru biçimde öngörmesini, planlamasını, bilgiye dayalı siyaset yapmasını ve halkın önceliklerine göre program geliştirmesini bekliyor. Türkiye’de yüzde 51 ile iktidarı hedefleyebilen partilerin yokluğu da, bu anlayışa ne ölçüde gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim dünyadaki örneklerinde siyasi yapılar içinde az sayıdaki partilerin yüzde 40’lar üzerinde ve hatta yarıdan çok oy ile iktidar olabilmek temel varlık sebepleridir. Türkiye’de demokrasi ancak yeni anlayışı merkeze alan partilerin varlığı ile güçlenecek; böylece siyasi ve ekonomik istikrar ile toplumsal huzur kalıcı olacaktır. Bunu sağlayamamamız halinde Türkiye yeniden çok yaklaştığı gelişme eşiğini geçemeyecektir. Bu da Türkiye’nin kaderi değildir ve kaderi de olmamalıdır. |
|||||